29 Ocak 2016 Cuma

AYHAN TURAN


AYHAN TURAN (1935 -      )

1935 yılında Bahattin (Baha) Turan ve Aliye Turan’ın sekiz evladından birincisi olarak Bünyan’da dünyaya geldi. İlkokulu 1946 yılında o zamanki adı ile Bünyan’da Birinci Okul olarak bilinen Çağlayan İlkokulunda bitirmiştir. Ortaokulu 1950 yılında Kayseri Lisesinin orta kısmında tamamlayan Turan,  lise eğitimine yine bu okulun lise kısmında devam etmiş fakat mezuniyetini, amcası Sami Turan’ın tayin olduğu Maraş Lisesinde, 1954 yılında tamamlamıştır. 1956 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni kazanan Turan, Bu okulda okurken aynı zamanda çalışmayı da tercih ederek Emniyet Müdürlüğü’nün Afyon Kaçakçılık Servisi’nde çalışmıştır. 1962’de okulu bitirdikten sonra bir süre boş kalmış, daha sonra 1963 yılında yedek subay olarak Erzincan ve Kayseri İhtisas taburunda 2 yıl askerlik görevini ifa etmiştir.

1965 yılında Askerlik görevini tamamlayan Turan, askerlik dönüşü bir yıl avukatlık stajı yaptıktan sonra, tekrar emniyete müracaat etmiş, müracaatı kabul dilerek 1967 yılında Maraş Emniyet Muavinliği görevine tayin edilmiştir. Maraş Emniyet Müdürlüğünde altı ay görev yapan Turan, aynı yıl içerisinde görev yerini değiştirerek Zincidere ’de ki Polis Okulunda göreve başlamıştır. Burada polis okulu öğrencilerine ceza ve ceza muhakemeleri usulü dersi vermesi için görevlendirilmiştir. 1967 yılının Eylül ayında patlak veren Kayserispor, Sivasspor olayları nedeniyle merkeze alınmıştır. Stadda meydana gelen ölümlerin nedenlerinin tespiti için genel müdürlükten adli tıp doktorlarına ihtiyaç olduğunu, gerçek ölüm nedenlerinin tespitini sağlamak bakımından bu doktorların gönderilmesini talep etmiş, adli tıptan gelen doktorların, ölüm olaylarının yaralama ve vurma gibi nedenlerden değil, asfeksten olduğunu belirlemeleri sonucu Sivaslılar ile Kayserililer arasındaki husumetin ortadan kalkmasını sağlamıştır.

1971 yılında Kayseri’ye atanan Vali İhsan Aras Paşa “Ben hukuktan anlamam, bana bir hukukçu gerekir” diyerek Ayhan Turan’ı yanına almıştır. İhsan Paşa o dönemde Kayseri’de çokça olan payton ve dört tekerlekli el arabaları ile ilgili şikâyetlerin kendine gelmemesini isteyerek bu görev için Ayhan Turan’ı görevlendirmiştir. Turan o zaman paytoncularla bir toplantı yaparak kendilerine kısa süre içerisinde ehliyet verebileceğini, paytoncuların, paytonlarını satıp taksi almaları yönünde ikna ederek, Sivas Caddesini, İstasyon Caddesini ve Cumhuriyet Meydanının Düvenönü’ne kadar olan kısmını paytonlara yasaklamış, kısa süre sonrada paytonun yerini taksilerin almasını sağlamıştır. Bu sırada Turan paytonculara verdiği sözünü de yerine getirerek paytonlarını ve atlarını satan esnafa kısa sürede ehliyet verilmesini sağlamıştır.

Zaman içerisinde Trafik Müdürlüğü de yapan Ayhan Turan yollara yayaların geçeceği çizgiler çizdirmiş, buradan geçmeyen yayalara 5 Kuruş ceza uygulamasını başlatmış ve bilahare de trafik ışıkları yapılması için de Siemens firması ile ilişki kurmuştur.
Kayseri Valisi İhsan Paşa’nın 1975 yılında ayrılmasından sonra, Ayhan Turan’ın da Ankara’ya tayini çıkmış, burada görevde iken 1980 yılında Cavidan hanım ile hayatını birleştirmiştir. Ankara’da 8 yıl çeşitli emniyet birimlerinde çalıştıktan sonra 1982 yılında Balıkesir’e tayini çıkmıştır. Bir süre Balıkesir’de görev yapan Turan 1982 yılında çıkan, 20 yılını dolduranların emekli olabileceği yönündeki yasadan faydalanarak emekli olmuş ve Kayseri’de Ağır Ceza Avukatı olarak çalışmaya başlamıştır.

Halen Kayseri’de Avukatlık görevini yürüten Ayhan Turan 8 Kardeştir 4 oğlan, 4 kız kardeşi olup kardeşlerin en büyüğüdür. 

Hasan Yüksel   



27 Ocak 2016 Çarşamba

KAYSERİ UÇAK FABRİKASINDAKİ İNANILMAZ OLAYLAR!

Genç Türkiye Cumhuriyeti de aynı yoldan ilerleyen devletler arasındaydı. Kendi imkânlarıyla bir uçak fabrikası kurabilecek durumda olmayan Türkiye, bu projede kendisine Almanya’nın yardımcı olabileceğini düşünüyordu. Bu çerçevede, 1925 yılı yaz mevsiminde AlmanJunkers şirketi ile Türkiye, bir uçak ve uçak motoru fabrikası kurulmasını öngören bir anlaşma taslağı üzerinde görüş birliğine vardı.

Kurulacak şirketin sermayesi 7 milyon Alman Markı (3,5 milyon TL) olacak ve taraflar arasında eşit şekilde paylaşılacaktı. Alman Devleti, stratejik açıdan bir hayli önemli olan bu projeye büyük değer vermekteydi.

Sonuçta Türkiye ile Junkers arasında 15 Ağustos 1925 tarihinde bir anlaşma imzalanarak, Tayyare ve Motor Türk Anonim Şirketi – TOMTAŞ kuruldu. Yer olarak, Anadolu’nun ortalarındaki bir nokta, Kayseri seçildi. O dönemde fabrikanın yapılacağı bölgede elektrik bulunmuyordu. Demiryolu dahi ancak 1928 yılı Mayıs ayı içerisinde buraya ulaşacaktı. İnşaat iki aşamada tamamlanacaktı. İlk safhada fabrika, 1926 yılı sonbaharında uçak tamiri yapabilir hale gelecekti. İkinci safha da ise, 1927 yılı içerisinde uçak üretimine başlanması planlanıyordu.

BAĞDAT DEMİRYOLU’NDAN THY’NİN BAKIM HANGARINA

Hangarlar, su kuyuları, depolar, antreporlar, memur ve işçi lojmanları da proje dahilindeydi. Bunlara ilaveten bir de Eskişehir’de bir fabrika okulu kurulmasına karar verilmiştir. İnşaat işi Alman devi Philipp Holzmann firmasına ihale edildi. Önceki yıllarda Bağdat Demiryolu projesinde aktif rol alan bu firma, çok ilginç bir biçimde, sonraki yıllarda da Türkiye ile temasını sürdürerek 1970′li yılların başında Türk Hava Yolları’nın ilk teknik bakım binasının (bugün eski hangar olarak adlandırılan bina) inşaatını gerçekleştirmiştir.

JUNKERS ZOR DURUMDA

Tüm hazırlık ve planlara karşın, Junkers firmasının içerisinde bulunduğu mâlî güçlükler, TOMTAŞ projesini de derinden etkilemeye başlamıştır. Alman devletinin desteğine rağmen iflasın eşiğine gelen Junkers, dolaylı olarak Türk – Alman siyasî ve iktisadî ilişkilerini sarsmıştır. Hatta Junkers’in Türkiye’deki girişimleri, Alman devleti içerisinde de ayrılığa yol açmış; Alman dışişleri bakanlığı Junkers’i desteklerken, ulaştırma ve savunma bakanlıkları şirketin karşısında konumlanmıştır.

Junkers’in zor durumuna karşın projenin ilk aşaması planlandığı sürede tamamlanmış ve Kayseri Uçak Fabrikası 6 Ekim 1926 tarihinde açılmıştır. Tesisin kapasitesi yılda 250 uçak üretimi olarak öngörülmüştü. Almanya’dan gelen beş mühendis ile 120 Alman ve 240 Türk işçisi tesiste görev yapıyordu.

Fakat 1927 yılına kadar, inşa edilmesi planlanan dört hangardan ancak iki tanesi tamamlanabilmişti. Neticede proje pek uzun soluklu olamadı. Junkers’in iddialarına göre Türk Hükümeti’nin gerekli sermaye ödemelerini geciktirmesi, Türk tarafına göre ise Junkers’in patent ve lisans konusunda anlaşmazlık çıkarıp Türkiye havacılık sanayiinde tekel olmayı amaçlaması sebebiyle 1928 Mart ayında sözleşme fesh edildi.

27 Ekim 1928 tarihinde de TOMTAŞ resmen iflas etti. 30 Ocak 1930 tarihinde şirket feshedildi ve mahkeme, Junkers’e tutarı açıklanmayan miktarda tazminat ödenmesine hükmetti.

JUNKERS VE LUFTHANSA REKABETİ

Yeri gelmişken, Junkers’in o tarihlerde, Türkiye’deki bazı sivil havayolu hatlarının işletim hakları için Lufthansa ile rekabet etmekte olduğunu eklemekte fayda var. İran’da bu yönde başarılı faaliyetleri olan şirket, Tahran-İstanbul ve Bağdat-İstanbul hatlarının açılması için çaba sarfediyordu. Lufthansa ise Berlin-İstanbul hattının yanı sıra, İstanbul-Ankara-Bağdat hattının işletmesini üstlenebilmenin yollarını arıyordu.

Lufthansa ile Junkers arasında, Türkiye’deki sivil havayolu hatları konusunda başlayan mücadele, Almanya’da adeta bir devlet krizine yol açtı. Çok uzun süren çekişmeler sonucunda Lufthansa’nın önü açıldı ve Türkiye Cumhuriyeti ile Lufthansa arasında 9 Ocak 1930 tarihinde bir posta taşıma anlaşması imzalandı.

20 yıllık geçerliliği olan anlaşmaya göre Lufthansa, Pazar hariç haftanın her günü Berlin ile İstanbul arasında posta taşıması yapacaktı. Lufthansa’nın Türkiye müdürü ve çalışanlarının Türk vatandaşı olması şartı da anlaşma dahilindeydi. Seferlerin anlaşmanın imzalanmasından en geç üç ay sonra başlaması gerekiyordu.

İşin enteresan tarafı, iki ülke arasında taşınacak posta ilk zamanlarda Berlin’den Gleiwitz (günümüzde Polonya’da Gliwice adlı kent) kentine trenle aktarılacak, buradan da uçakla Belgrad-Sofya-İstanbul rotası izlenecekti. Berlin-Gleiwitz arasında gece uçuşlarının başlamasıyla posta taşıması tamamen uçakla yapılır hale gelecekti.

Akabinde de Lufthansa, İstanbul-Ankara hattının işletmesini üzerine almayı hedefliyordu. Türk tarafı ayrıca Lufthansa’ya, Ankara-Konya ve Ankara-Erzurum gibi hatları teklif etmişse de, bu öneri kabul görmemiştir. Posta hattı 5 Mayıs 1930 tarihinde, Çekoslovakya’nın uçuş izni vermemesi üzerine Berlin-Viyana bölümü trenle olmak üzere, Berlin-Viyana-Budapeşte-Belgrad-Sofya-İstanbul rotasıyla başlatılmıştır. 25 Ekim 1930 tarihinde İstanbul-Berlin postası tamamen havayolu ile taşınır hale gelinmiştir.

MARSHALL YARDIMI ve Kayseri Uçak Fabrikası

Tomtaş – Kayseri Uçak Fabrikası’nın kaderini değiştirecek sorunlar yaşanırken, çift motorlu Junkers A-20 bombardıman uçaklarının yapımı için hazırlıklar bitmiş, montaj ile ilgili çalışmalar başlamıştı. 3 Mayıs 1928’de Junkers, tüm hisselerini Türk Hava Kuvvetleri’ne devretti. Ardından Hava Müfettişliği’nin idaresine devredilen fabrika, 1929’da geniş bir tadilattan geçti.

1932 yılına kadar tamamı metalden, Türk Hava Kuvvetleri’nin ‘telsizsiz’ ilk uçakları olan Junkers A-20’lerden 15 adet üretildi. 1932’den sonra bu kez bir ABD firması olan ‘Curtis-Wright’ ile anlaşıldı ve İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar yabancı lisans ile çeşitli tip ve marka uçak imal edildi.

Savaş sonrasında başlayan iki kutuplu dünya düzeninde ise ABD’nin yanında yer alan Türkiye, Marshall yardımının getirdiği rahatlık içerisinde uçak üretimiyle ilgilenmekten vazgeçmek durumunda kaldı ve fabrika 1950 yılında ‘Kayseri Hava İkmal ve Bakım Merkezi’ haline dönüştü.

Cemil Koçak Kaynak: Kokpit.aero

22 Ocak 2016 Cuma

ALİ OSMAN KARAMERMER


ALİ OSMAN KARAMERMER  (1948-2015)

1948 yılında Kayseri – Bünyan İlçesi, Elbaşı Kasabasında doğdu. İlkokulu köyünde bitirdi. Mimarsinan İlköğretmen Okulunda okudu. Kırşehir İlköğretmen okulundan 1971 yılında mezun oldu. Türkiye’nin değişik yerlerinde 26 yıl sınıf öğretmenliği yaptıktan sonra 1996 yılında emekli oldu. 

Öğrenci iken ergin izcilik yaptı. 1981 yılından beri aktif olarak izci liderliği yapmaktadır. Mahalli, bölgesel, ulusal ve uluslar arası birçok izcilik etkinliklerine katıldı.

1997- 2004 yılları arasında “Türkiye İzcilik Federasyonunda” Kayseri İzcilik İl Temsilciliği, Teknik kurul üyeliği yaptı. “ İzci Dernekleri Federasyonu”nun (İDEF) kuruluşunda (2005) kurucu üye ve asbaşkanlık görevlerinde bulundu. Halen “Erciyes İzcilik, Gençlik ve Spor Kulübü” başkanlığını
 yapmaktadır.  

Daha sonra kurulan “Kapadokya İzcilik ve Gençlik Kulüpleri Federasyonu”nun kuruluşunda (2010) öncülük etti. Kısa adı (KAPİF) olan federasyonun başkanlığını yürütmektedir. 2011 yılında federasyonun “Dünya Bağımsız İzciler Federasyonu”na (WFIS) yedek üye, 2014 de asil üye olmasını sağlamıştır. Dört Tahtalı Uluslar arası Lider Eğitimcisidir. 

Karamermer 22. Aralık 2015 tarihinde vefat etmiştir. Evli ve iki çocuk babasıdır


20 Ocak 2016 Çarşamba

ALİ CENGİZ


ALİ CENGİZ
1957 yılında Bünyan’da doğdu. Hadi ve Fatma cengiz çiftinin çocukları olan Ali Cengiz 1964 yılında Namık Kemal İlkokulunda okul hayatına başladı. 1972 yılında Bünyan Ortaokulu’na başlayan Cengiz, 1975 yılında Bünyan lisesi ile tanıştı.  Liseye başlamadan önce 1974 yılında Büyük Ülkü-Ülkücü Gençlik Derneklerinde yönetim kurulu üyeliğine başlayan Cengiz, bu görevi 1977 yılına kadar yürüttü. 1978 yılında Erciyes Üniversitesi Kayseri Meslek Yüksekokulu Elektrik Makinaları bölümüne başladı.  Bu okulda okurken bu okulun Öğrenci Cemiyeti Başkan Yardımcılığını yaptı.  1978-1980 yılları arasında Bünyan Ülkücü Gençlik Derneği Yönetim Kurulu Üyeliği ve Başkanlığı görevlerini yürüttü. Meslek   mezun olduktan sonra 1981 yılında 4 ay kısa dönem olarak askerlik vazifesini yaptı.

Askerlik dönüşü baba mesleği olan ticaret işine başladı. 1982 yılında Fatma cengiz ile evlendi.  1982 – 1985 yılları arasında Bünyan Basketbol İlçe Temsilciliği görevini yürüttü. 1984 -1985 yılları arasında Merhum Osman Uslu ile birlikte Bünyan Kültür Ve Turizm Derneğini kuran Cengiz, kurucu üyesi olduğu derneğin Başkan yardımcılığı görevini 1990 yılına kadar yürüttükten sonra 1990 yılında derneğin başkanlığına geçti. Derneğin çatısı altında Seyit Burhanettin Akbaş’ında girişimleri ile 13 sayı halinde Bünyan Kültürü Dergisini çıkarttılar.

Ali Cengiz kültürel faaliyetlerin yanı sıra siyasal faaliyetlerde de bulunmuş 1986 yılından 1988 yılına kadar Anavatan Partisi Bünyan İlçe Yönetim Kurulu Üyeliğini yapmıştır. 1994-2004 yılları arasında Bünyan Meslek Yüksekokulu Yaptırma ve Yaşatma Derneği kurucu üyeliği ve yönetim kurulu üyeliği yapmıştır. 1994-1999 yılları arasında MHP Bünyan İlçe Yönetim Kurulu Üyeliği ve Belediye Meclis Üyeliği görevini yürütmüştür. 1995'de Bünyan'ın ilk radyolarından Çağrı Radyo yönetim kurulu üyesi olan Cengiz, 2002 yılında Ak Parti Bünyan İlçe Teşkilatı Kurucu Üyeliği ve Yönetim Kurulu Üyeliği görevini üstlenmiştir.
Halen Türkiye Kızılay Derneği Bünyan Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve İlçe Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Ali Cengiz’in Bünyan Fıkraları üzerine büyük bir araştırması ve arşivi vardır.

Ali Cengiz, Hadi ve Hande isminde iki çocuk babasıdır.

Hasan Yüksel  

15 Ocak 2016 Cuma

HÖLLÜK (BEBEK TOPRAĞI)

HÖLLÜK (BEBEK TOPRAĞI)
Türkiye’nin bir çok yöresinde geçmişte kullanılan, günümüzde de ulaşımı zor olan dağ köyleri ile ekonomik durumları iyi olmayan köylerde kullanımı devam etmekte olan ve yaygın olarak “höllük”  diye bilinen yeşil göy renkte toprak. Yaptığımız araştırmalarda Bünyan ve Pınarbaşı yörelerinde “bebek toprağı, çocuk toprağı, kundak toprağı veyâ belek toprağı” olarak adlandırılmaktadır.
Nedir bu toprak?  Nerelerden sağlanmaktadır? Ne amaçla ve nasıl kullanılmaktadır. Bu soruların cevabını aramaya çalıştık. Orta yaşın üzerindeki bir çok insanın bildiği bu soruların cevaplarını, yeni nesillere aktarmak maksadı ile bu yazıyı yazıyoruz. Ayrıca bu yazıyı okuyan insanların bir çoğunun bu toprağa belenerek büyüdüğüne inanıyoruz. 
Muharrem Türkmen “Höllük” isimli yazısında bebek toprağını şu şekilde tarif ediyor.
Höllük, zerreleri 0.002 – 0.05 mm olan sürüklenme ve yığılma ile oluşan, sedimenter bir topraktır. % 80 silk (mil) +% 10 kil aliminyum  silikat ihtiva eder. Orta ve Doğu Anadolu’nun her yerinde bulunur.  Çıkarıldığı yerlere genellikle “Höllüklük” denir. (1)
Bebek toprağı bir süre öncesine kadar, bebeği bulunan ailelerin hazır olarak alıp kullandığı bezlerin yerine, bebekleri daha sağlıklı bir şekilde büyüttüğüne inandığı için kullanılmakta idi. Günümüzde bu uygulamaya hemen hemen son verilmiştir. Teknolojik gelişmeler bugün insanları daha kolay olan ürünlere yöneltmiştir.
Her yörede bu toprağın çıkarıldığı belirli yerler vardır. Özellikle sonbaharda, bir kış boyunca yetecek kadar, hafif kille karışık olarak çıkartılan toprak “karnıyarık” (2) adı verilen yük taşıma işinde kullanılan torbalara veya başka taşıma araçlarına konularak, eşek, katır, at gibi hayvanlar vasıtası ile eve getirilir, uygun bir yere boşaltılarak, içinde bulunan  maddelerden, taşlardan ve iri toprak parçalarından arındırılmak için “kalbur (halbur, veyâ çilingir” adı verilen elek benzeri araçlarla elenir. Elenen toprağın iriliği bulgur tanesi kadar olur. Elenen toprak güneş gören bir yere serilerek iyice kurutulduktan sonra tenekelere veyâ torbalara konularak evin uygun bir köşesine kaldırılır.
Bebek toprağı, Kayseri-Bünyan’da Ağbayır  (Ağ Yol) denilen yer  yada Çatalkaya’ya doğru giderken yolun sağında ki (Tavuzaltı’na doğru giderken) yerden, Pınarbaşı’nın bazı köylerinde hiç ekilmeyen (kıraç) arazilerden temin edilen toprak, yine Pınarbaşı’nın bazı köylerine “köstü (köstebek)” adı verilen hayvanların yuvalarının ağzına yığdıkları topraklardan temin edilmektedir. Bünyan’da bebek toprağı bulamayan bazı kişiler ise bunun yerine tandır külüne müracaat etmekte idiler. Kimi zamanda bebeğin altından alınan toprak kurutularak geri dönüşüm sağlanmakta idi. 
Toprak kullanılmadan önce küçük bir teneke (eski küçük yağ tenekeleri)içine veya bir saç (kürek) üzerine “pança”  (iki avucun birleşimi kadar olan miktar)  kadar konularak, tandır veyâ “göçmen sobası” adı verilen sobanın fırın kısmına konularak eli yakmayacak derecede ısıtılır. “Bebek bezi” adı verilen pamuklu keten veyâ kaput bezi üzerine serilerek, bebeğin kalçası ve beli bez üzerine gelecek şekilde yatırılır. Bez, toprak dökülmeyecek şekilde bebeğin ön kısmına da biraz toprak konduktan sonra itina ile sarılır. Bünyan’da bu bezin üzerine geniş bir bez, onun da üzerine “ayak bezi” adı verilen bez; Pınarbaşı’nın köylerinde de “bez bağı” veyâ “yörek bağı”  adı verilen kuşak gibi bir bez sıkıca bağlanır.  Çocuğun başı da bir tülbent ile bağlandıktan sonra kundaklanarak emzirilir ve beşiğe konularak uyutulur. 
Bu şekilde toprak ile belenerek yatırılan çocuklar kışın altları bağlı iken üşümezler . Çünkü ısıtılan toprak ısısını uzun süre muhafaza etmektedir. Toprak ıslaklığı emdiği için de, bebek altını kirlettiği vakit bile fazla rahatsızlık hissetmez. Toprağın ıslaklığı emmesi pişiğide önler. Çocuğun kakasını yaptığı, çocuğun uzun süre ağlamasından bilinerek altı açılır, ya toprağın tamamı değiştirilir  veyâ kirlenen kısmı atılarak yeniden bağlanır. 
Çocukta her hangi bir şekilde pişik meydana geldiyse Bünyan ve Pınarbaşı’nda tandırın ağız kısmında bulunan taşların aralarına girmiş olan külle karışık ince toprak veyâ ocak ve sobaların küllü toprağı, pişiğin üzerine pudra gibi serpilerek iyileşmesi sağlanır.
Belli bir yaşa (çocuk altını ıslatmayı bırakana) kadar, altına toprak serilen çocukların, bu toprakla daha sağlıklı büyüdüğüne inanan anneler, bu toprak serildikten sonra çocukların daha rahat bir şekilde, en az dört beş saat uyuduklarını, altları ıslansa dahi rahatsız olmadıklarını, çocuğun uykusunun toprak ile düzenli olduğunu belirtmektedirler.
Bebek bakımının ne kadar zahmetli ve zor bir iş olduğunu ve analarımızın hakkının ödenemeyeceğini biliyoruz. Türk kültüründe önemli bir yeri olan bebek toprağının ağıtlara dahi konu olması  bu önemi ortaya koyuyor. Erzurum yöresinden bir ananın yaktığı ağıtın sözlerini, bu hususa bir örnek olarak sunuyoruz. 
Eledim eledim höllük eledim
Aynalı beşikte yavrum bebek beledim
Büyüttüm besledim asker eyledim
Gitti de gelmedi yavrum, buna ne çare 
Bir güzel simadır aklımı alan
Aşkın sevdasını canım serime delen
Beni kınamasın ehl-i din olan
Gitti de gelmedi yavrum buna ne çare
Yaktı yüreğimi canım  buna ne çare

KAYNAK:  Hasan Yüksel, Erciyes Aylık Fikir ve Sanat Dergisi Yıl 24. Sayı 288 Aralık 2001 (Kaynak ve Kaynak Kişiler Sayıda Mevcuttur)
Fotoğraflar İnternetten Alıntıdır.









14 Ocak 2016 Perşembe

ABİDİN ÜNAL


Orgeneral Abidin ÜNAL 01 Ocak 1953 tarihinde Kayseri/Pınarbaşı’nda doğmuştur. İlkokulu Kazancık İlkokulunda, Ortaokulu Pınarbaşı Ortaokulu ve Karabük Demir-Çelik Ortaokulunda tamamlamıştır. 1968 yılında katıldığı Ankara Kimya Teknisyen Okulundan 1972 yılında mezun olmuş ve aynı yıl Hava Harp Okuluna girmiştir. 30 Ağustos 1975 tarihinde Hava Harp Okulundan mezun olarak Teğmen rütbesiyle Hava Kuvvetleri saflarına katılmıştır.

Sırasıyla 2’nci Ana Jet Üs Uçuş Eğitim Merkez Komutanlığı ve 3’üncü Ana Jet Üs Komutanlığında Uçuş ve Harbe Hazırlık Eğitimini tamamladıktan sonra Temmuz 1977 ayında 3’üncü Ana Jet Üs 131’inci Filo Komutanlığına Kol Uçucusu ve Öğretmen Pilot olarak atanmıştır.

1982 yılında katıldığı Hava Harp Akademisinden 1984 yılında mezun olmuş ve Hava Harp Okulu Öğrenci Alayı Bölük Komutanlığına atanmıştır. 1987 yılında ilk F-16 aktivasyonu ile birlikte Öncel Filo Komutanlığında Harekât İcra Subayı ve Öğretmen Pilot olarak, 1989 yılında 142’inci Filo Komutanlığında F-16 aktivasyonunda Kol Komutanı olarak görev yapmıştır. 1990 yılında MSB F-16 Sistem Yönetim Daire Başkanlığına Proje Subayı olarak atanmış ve 1991 yılında 162’nci Filo Komutanlığı F-16 aktivasyonunda Harekât Subayı olarak görev almıştır. 1992 yılında İngiltere Kraliyet Hava Akademisine bir yıl süre ile katılmış, 1993 yılında 192’nci Filo Komutanlığının F-16 aktivasyonunda Filo Komutanlığı görevi yapmıştır.

1994 yılında Genelkurmay Plan ve Prensipler Başkanlığı Silahsızlanma ve Uluslararası İlişkiler Şubesinde Proje Subayı olarak görev almış ve 1995 yılında Viyana’daki AGİT Türkiye Daimi Temsilciliği Askeri Danışmanlığına atanmıştır.

1998 tarihinde 5’inci Ana Jet Üs Harekât Komutanlığı görevini üstlenmiş, 30 Ağustos 2000 tarihinde Tuğgeneralliğe terfi ederek, Genelkurmay Bilimsel Karar Destek Merkezi Başkanlığına atanmıştır. Görev süresince NATO Teknoloji ve Araştırma Organizasyonu Genel Kurul Kıdemli Üyeliği yapmıştır.

03 Ağustos 2002 tarihinde 5’inci Ana Jet Üs Komutanlığı görevine, 04 Ağustos 2003 tarihinde Hava Kuvvetleri Proje Yönetim Daire Başkanlığı görevine atanmıştır. 2004 tarihinde Tümgeneralliğe terfi ederek aynı yıl Hava Kuvvetleri Plan Prensipler Başkanlığı görevine, 2006 yılı General atamalarıyla Hava Harp Okulu Komutanlığına atanmış, 2008 yılında Korgeneralliğe terfi ederek Genelkurmay ATASE ve Denetleme Başkanlığı görevine atanmış, 2009-2011 yılları arasında Hv.K.K.Kur.Bşk.lığı görevini yürütmüş olup, 2011 yılı general atamalarıyla Eskişehir 1’inci Hv.Kv.K. olarak atanmış ve Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanlığının kurulması ile birlikte 05 Ağustos 2014 tarihinden itibaren Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanı Vekili olarak görevlendirilmiş olup, 2014 yılı Yüksek Askeri Şura Kararları ile Orgeneralliğe terfi etmiş ve 07 Ağustos 2014 tarihinden itibaren Muharip Hava Kuvveti ve Hava Füze Savunma Komutanı olarak atanmıştır.

2015 Yüksek Askerî Şura Kararları ile Hava Kuvvetleri Komutanlığı görevine atanmıştır.

Orgeneral Abidin ÜNAL, 40 yıllık uçuş hizmeti boyunca 20 farklı tipte 4380 saat uçuş gerçekleştirmiştir.

5 Ocak 2016 Salı

MEHMET ERDAL MUTLU



MEHMET ERDAL MUTLU (1946 - ….)

2.2.1946 yılında Lütfiye ve Mehmet Tevfik Mutlunun beş çocuğundan dördüncüsü olarak Bünyan’da dünyaya geldi.  Babası öğretmen olduğu için erken yaşta 1951 yılında 1. İlkokul da (Çağlayan) okumaya başladı. İlkokulu 1957’de bitiren Mutlu Bünyan Ortaokulu’nu 1960’ta bitirdi. Aynı yıl Kayseri Lisesinde okula başlayan Mutlu bu okuldan 1963 yılında mezun oldu.

Üniversite hayatına İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp fakültesinde başladı. 1970 yılında buradan mezun olduktan sonra altı ay Kayseri SSK hastanesinde pratisyen hekim olarak görev yaptı.  1970-1971 yılları arasında Hatay Kırıkhan’da askerlik görevini ifa etti. Askerlik görevinden hemen sonra tekrar Kayseri SSK hastanesindeki görevine dönerek burada altı ay hizmet verdi. 1972 yılında Milli Eğitim Bakanlığının vasıtası ile İhtisas yapmak üzere Almanya’ya gitti.  Bochum şehrinde bulunan Almanya’nın en büyük Üniversitelerinden biri olan Ruhr Üniversitesi’nde uzmanlık için eğitime başladı.  On yıl Almanya’da kalan Mutlu burada Genel Cerrahi eğitimini tamamlayarak uzmanlığa hak kazanmıştır.  Bu sırada marjinal ülserlerin selektif  proksimal vagotomi yöntemi ile tedavisi konusunda çalışmaları olmuştur. Genel Cerrahi eğitiminden sonra bir süre Almanya’nın Nymburk şehrinde bulunan Nymburk hastanesinde şef muavini olarak görev yaptı.  Almanya’da bulunduğu sürede 1977 yılında Bünyanlı hemşerisi Eczacı Necmiye hanımla evlendi.

1982 yılında Türkiye’ye dönen Erdal Mutlu kısa bir süreliğine Erciyes Üniversitesi Acil Servisinde görev yaptıktan sonra yeniden Kayseri SSK Hastanesi’nde Genel Cerrahi Uzmanı olarak göreve başladı. 4 yıl burada görev yapan Mutlu, buradan ayrıldıktan sonra uzun süre Özel Ömür Hastanesinde kurucu  üye olarak görev yaptı. Ömür hastanesi kapandıktan sonra çeşitli özel hastanelerde çalışan Mutlu halen Özel İbni Sina hastanesinde görev yapmaktadır.

Mehmet Erdal Mutlu, Fırat Mutlu ve Deniz Özer isminde iki çocuk babasıdır.

Hasan YÜKSEL

4 Ocak 2016 Pazartesi

KALIN KETESİ

KALIN KETESİ
Bünyan’ın unutulmayan geleneklerinden biri, günümüzde unutulmaya yüz tutmuş olsa da geleneklerine bağlı olan Bünyanlılar halen bu geleneği düğünlerde devam ettirmektedirler. Süt yağ, un ve maya ile hamur hazırlanır, hazırlanan hamur bezeler haline getirilir. Genişçe açılan bezilenmiş hamurların üzerine un ile kavrulmuş iç konduktan sonra hamurun ortadan açılarak kıvrılması ve yeniden topaklanarak beze haline getirilmesi ve yassıltılarak üzerine makara ile şekil verilmesiyle yapılan kalınlar pişirilerek hazır hale getirilir.  Çok zahmetli bir iş olan kalın yapımını daha çok oğlan evi hazırlar, dağıtılacak olan konu komşu ve eşrafın durumuna göre oldukça çok sayıda yapılır. Bunun için kalını yapacak olan ailenin yakınları da mutlaka kalın yapımına imece usulünde yardım ederler, iş birliği yapılarak kalın kısa sürede hazır hale getirilir.
Geçmişte ayrı bir yeri ve eğlencesi olan kalın düğünden birkaç gün önce tandırlarda, kuzine sobalarda veya mahalle fırınlarında pişirilir, düğün öncesi düğüne davet edilecek olan ailelerin evlerine de gönderilirdi. Ayrıca kız evine gönderileceği zaman adeta bir tören hazırlanırdı. Bunun için kız evine gözünüz aydın olsun demek için aile büyüklerinden birkaç kişi görevlendirilir, bunların yanında gelin kızın sandığını götürecek olanlar ve çocuklarda yerlerini alırdı. Çok daha önceleri geniş tepsilere doldurularak gönderilen kalın sonraları hazırlanan gelin sandığı ile gönderilmeye başlanmış. Sandığın içerisine 41, 51, 61, 71 gibi sayılarla ifade edilen adet miktarınca kalın ketesi ile gelin kızın giyeceği çamaşırlar ve elbiseler, düğünde dağıtılacak çerezler ve bir tepsi baklava konulur, bir kişide kucağına büyükçe bir ayma alarak yola çıkılırdı. Oğlan evi kız evine varınca sandığı kız evine teslim eder, “gözünüz aydın olsun”,  “Allah hayırlı uğurlu etsin” dedikten sonra kız evi gelen misafirleri ağırlar, yemek verdikten sonra onlarla birlikte gelen çocuklara ufak tefek hediyeler dağıtırdı. Düğün kurulduktan sonra hem oğlan evinde hem kız evinde kalınlar tepsilere doldurularak gelen misafirlere dağıtılırdı. Kalını dağıtmak bile ayrı bir eğlenceydi. Kalın dağıtılırken mahallenin gençleri ve çocukları kalından kapmak için sıraya girerler bir kez almışlarsa bile ikincisini almak için uğraşırlardı. Kalın dağıtılırken bu gibi durumlara engel olmak için mutlaka eli sopalı birileri olur kalını korurlardı.   
Kalın ketesinin Bünyan kültüründe ayrı bir yeri vardır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi bir kısım aileler tarafından halen devam ettirilmektedir. Çok önceleri kız evine yayan olarak ve tepsiler içerisinde etrafında koruyucu kişiler ile gönderilirken araçlar çoğaldıkça araçlar ile gönderilmeye başlanmış. Eskinin bir davetiyesi olan kalın geleneği birçok Bünyanlı'nın hafızasında güzel anılar ile yer etmiştir.
Hasan YÜKSEL