ILIMLI İSLAM MODELİNİN ÇÖKÜŞÜ
21.08.2010 Hasan YÜKSEL
Irak’ın İşgalinden sonra Amerikan düşünce kuruluşları; yeşil kuşak olarak adlandırılan ABD ve Batı karşıtı (daha çok Ortadoğu) ülkeler için geliştirdikleri bir proje olan “Ilımlı İslam Modeli” ni yürürlüğe koydular. İlk olarak 1980’lerde dillendirilen bu projeden beklenen amaç hedef olarak belirlenen ülkelerde dini gurupları destekleyerek yönetimleri ele geçirmek ve bu ülkeler üzerinde ki isteklerini elde etmek gayesini güdüyordu. Aslında başlangıçta tespit güzel yapılmıştı. Müslüman bir ülkede halkın din olarak ta kendilerine yakın gördüğü yönetimlerin iş başında olması gayet hoş karşılanabilirdi. Bu hesaplarını Laik Türkiye açısından da yaptılar. 600 yıl ve daha öncesinde Selçuklularla da bu coğrafya ya hükmetmiş ve İslamı korumuş olan ırkın torunlarının yeniden Ilımlı İslam ile bu coğrafya üzerinde söz sahibi olabileceğini hesaplamışlardı.
Türkiye’ de Ilımlı İslam Modeli Akp’nin kurdurulması ile başladı. Akp gibi Ilımlı İslamcı bir partinin bu coğrafya üzerinde Amerika’nın bütün isteklerini gerçekleştirebileceği düşünülmüştü. Bunu için gerekli olan tüm alt yapılar hesaplandıktan sonra Akp kurduruldu. Bu aşamada Türkiye için iyi bir model olarak düşünülen Akp’nin iç tüzüğü bile gazeteci Arslan Bulut’a göre bir Yahudi kuruluşu olan CFR tarafından yönlendirilerek hazırlandı.
Akp’ nin iş başına geçmesiyle birlikte özellikle Türkiye’de ve İslam coğrafyasında her şey çok hızlı bir şekilde değişmeye başladı. Kendisini BOP eş başkanı olara tanımlayan Tayyip Erdoğan, demokrasi ve darbe karşıtlığı söylemleri ile cemaati de yanına alarak Türkiye’de bir çok kurum ve kuruluşu kendi çıkarları doğrultusunda hizmet etmeye zorladı. Hukuk başta olmak üzere kendi hesapları doğrultusunda çıkardıkları bir çok yasa ile bir çok kurum ve kuruluşun susturulması sağlandı. Dünyanın en güçlü ordularından sayılan TSK, ileride önlerini kesmemeleri için sindirildi.
Tüm bunlar sağlandıktan sonra sıra İslam coğrafyasına geldi. Irak’ın işgaliyle başlayan sürecin sonucunda büyük maddi ve manevi kayıplara uğrayan ABD çözümü farklı yönlerde aramaya başladı. Bu süreçte Tayyip Erdoğan’a İsrail karşıtı çıkışlar yaptırılarak İslam aleminde sevdirildi. Bir çok Arap ülkesinde Erdoğan lehine gösteriler bile yapıldı. Tezat olan taraf ise İsrail’ e karşı çıkışlar yapan birinin, dünyanın en büyük Yahudi kuruluşundan yüz küsur yılda sadece 11 kişiye verilen cesaret madalyasını almasıdır. İsrail ile Mavi Marmara olayı ile gerilen ortamda bile İsrail ile olan ilişkileri koparılmamış aksine İsrail ile olan ekonomik bağlarımız daha da artmıştır.
Ilımlı İslam süreci artık Türkiye önderliğinde BOP adı altında yavaş yavaş Arap ülkelerine doğru ilerleme göstermeye başlamıştı. Aslında Condoleezza Rice 7.8.2003 Washington Post gazetesinde yayınlanan yazısında bu projeyi önceden ortaya koymuştu. “Transforming The Middle East – Ortadoğu’yu Dönüştürmek” adlı yazısında . Rice Fas’tan Basra körfezine kadar Ortadoğu’da bulunan 22 devletin rejiminin, sınır ve haritalarının değiştirileceğini, Türkiye’nin de bunların içinde olduğunu vurgulamıştı. Bu yazısında Rice gerçek amacın İsrail’in emniyeti’nin sağlanması ve gelişen yeni ekonomilerin (Çin ve Japonya ve AB) bu bölgenin yer altı ve yer üstü kaynaklarından uzak tutulması gerektiğini de açıkça ortaya koymuştur. Peki tüm bunlar nasıl yapılacaktı tabî ki Ilımlı İslam yöneticileri tarafından yapılacaktı.
Arap ülkelerinde yönetimlerin değiştirilmesine ilk olarak 17 Aralık 2010’ da Tunus’ta Arap Baharı adıyla halk ayaklanmaları ile başlandı. Tunus’ta Yasemin Devrimi olarak tarihe geçen süreçten sonra diğer Arap ülkelerinde de rejimleri değişebileceği inançları artmıştı. Mısır, Fas, Cezayir, Yemen, Libya, Ürdün gibi birçok ülkede halk ayaklanmaları başlamış; bir çok yerde rejimler değişmiş ya da reform sözleri verilmişti. Libya ve Suriye gibi direnen ülkeler de ise silahlı müdahale yoluna gidildi. Silahlı müdahaleler ise özellikle desteklenen radikal İslamcı guruplar tarafından sağlanacak yetmediği yerde ise Libya gibi ülkelerde yabancı güçlerin (Nato) desteği alınacaktı. Suriye’de ki rejimin düşürülmesinde ise tıpkı Irakta olduğu gibi Arap alemine model olan Tayyip Erdoğan hükümetinin yardımı istenecek, ABD’nin desteklediği Müslüman Kardeşler örgütü ve ABD’ye karşı görünen El Kaide’nin bu ülkelerde tıpkı Irak’ta olduğu gibi binlerce Müslüman’ın kanının dökülmesine göz yumulacaktı.
Fakat Ilımlı İslam Projesini yürürlüğe koyanların hesaplamadıkları yada hesaplayamadıkları bir şeyler vardı. Rusya, Çin ve İran’ın bölgedeki çıkarları tam olarak hesaplanamadı. Gerçi Suriye ABD’nin hesaplarına göre devrilseydi sıra İran’ a gelecekti fakat İran bu süreçte kozlarını daha iyi kullandı. Özellikle Suriye rejiminin yıkılmaması için Rusya ile birlikte elinden geleni yaptı. Suriye halkının çoğunluğunun Sünni olmasına rağmen yönetimin Şii olması İran’ın bu ülkeye yardımlarının artmasına yol açmıştır. Öte yandan Lübnan’da bulunan İran yanlısı Hizbullah Örgütü’nün de yardımlarıyla ABD yanlısı muhalif güçlerin yenilgiye uğratılması ve hedefe ulaşmak için gereken sürenin çok fazla uzaması ABD’nin tüm hedeflerinin şaşmasına yol açtı.
Yine son aylarda Mısırda ABD’nin kendi yardımlarıyla getirdiği Mursi ve Müslüman Kardeşler Örgütü’nün Mısırda ABD’nin isteklerini sağlayamaması ABD’nin planlarını alt üst etti. Kendi desteklediği bir liderin sonunu yine ABD’ getirdi. Kısacası tüm bu başarısızlıklar Ilımlı İslam Projesinin ve onun getirdiklerinin sonunu getirmiştir. Türkiye’deki korku da bu yüzdendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder