KAYSERİ'DE KALKAN-BIÇAK OYUNU:
Ülkemizin çeşitli yörelerinde; geçmişte askeri, silahla eğitmek amacıyla verilen eğitim oyunları, zamanla halk oyunlarına dönüştürülmüştür. Bu oyunlar yörelere göre, Kılıç-Kalkan, Kalkan-Kılıç, Kalkan Oyunu, Kalkan-Pıçak, Pıçak Oyunu, Kılıç Oyunu, Hançer Barı, Bıçak Havası, Kamalı Hava gibi adlar almışlardır.
Ülkemizde Kılıç-Kalkan oyunlarının daha çok nerelerde
oynandığını bilenler, böyle bir oyunun Kayseri'de oynanamayacağını iddia edebilirler, fakat Türk tarihine bakacak olursak bunun gayet normal olacağıdır. Belki bu oyun günümüzde oynanmıyor olabilir, fakat bu oyunun geçmişte yöremizde de oynandığı bir gerçektir. Türk tarihine baktığımız zaman, Türklerin tarihleri boyunca sürekli savaş içerisinde olduğunu görüyoruz. Orta Asya'dan çıkıp Anadolu'ya kadar gelerek burada da durmamış olan Türk orduları, Avrupa’nın içlerine ve Afrika’nın Kuzey Batısına kadar ilerlemişlerdir.
Böyle bir yaşam tarzında, geçmiş asırların bir silâhı olan, kılıçkalkanlar da Türk insanının kültürü içerisinde yer almıştır.
İnsanlarımız boş zamanlarında askerî eğitimler yapmış, bu eğitimleri zaman zaman oyuna dönüştürmüşlerdir. Kılıç-kalkan oyunları bu şekilde günümüze kadar gelmiştir. Askeri folklorumuzun önemli bir parçası olan, güreş ve cirit gibi, kılıç-kalkan da zamanla, çıkardıkları seslerin ritmik eşliğinde, halk oyunları arasında yer edinmiştir.
Kılıç-kalkan Oyununun Kayseri'deki durumuna bakacak
olursak, Mahmut R.Gâzimihâl; “Halk Oyunları Kataloğu” adlı
kitabındaki "Düğünlerde Oyun" adlı maddede, şu bilgileri
vermektedir.
"Kayseri'de çarşamba sabahı oğlan evinin kapısında davul,
düdük çalınır. Baş devenin boynunda tefçi, kemancı, önde kalkan, zeybek bulunur. Bu meydana gelince kalkan oynanır."
Gâzimihâl, gene aynı eserindeki "Samah" maddesinde
"Türkiye'nin sıhhî ve İçtimâî Coğrafyası" serisinin Kayseri sancağına ait kitabından aktardığı yazısında ise şu bilgileri vermektedir.
"Kayseri'de İlmiyyenin (Medrese Mezunlarının) İcâzet
(Diploma) Merâsimi:
"Medrese-i İlmiyye" de tahsil-i ulûm (bilim öğrenimi gören) ve
tekmil-i nüsah (bütün derslerini tamamlayan) hoca efendiler, okudukları hocalardan ahz-ı icâzet etmezden (diploma almadan) üç beş gün evvel beyaz imâmelerini (sarıklarını) daha büyük tarzda sarıp, sırtlarına biniş ve ayaklarına sarı mes ve papuç giyerek bilûmum (bütün) ulemâyı (bilginleri, âlimleri) hâne be-hâne (ev ev) gezerek ziyâret ederler ve bunların yanında rehber ve papuç çeverir bir iki talebe bulunur. Mahmut Ragıp Gâzimihâl, a.g.e., C. I, s. 166.
Ziyâret tekmil edildikten (tamamlandıktan) sonra İcâzet îtâ edecek (diploma, ruhsat verecek) ulemâ efendiler (âlimler, medrese öğretmenleri) tarafından perşembe günü sabahleyin; Akşam hatm-i havâceye, yârın Câmi-i Şerifinde duaya buyuracaksınız" denilerek bilûmum (bütün) ulemâ efendilere ve medresenîşin (medreseli) talebe-i ulûma (bilim öğrencilerine) de; "Akşam Samaha, yârın duaya buyuracaksınız" denilerek birer davetçi gönderilir. Samah demek "Medrese-i İlmiyye" de talebe-i ulûma (bilim öğrenen öğrencilere) mahsus bir şenlik demektir. İcâzet alacak hoca efendilerin okudukları medreselerden hangisi daha vâsi (büyük) ve şenlik yapmaya daha münâsip (uygun) ise o medrese tefrik (seçilmek) ve tertip, kandil ve meş'aleler yapmaya daha münâsip olanı büyük hoca efendilere alâ-merâtibihim (derecelerine göre) dizilmek suretiyle ulemâ efendileri ihtiramla (saygıyla) selâmlarlar. Bir taraftan da diğer medreselerin mevûd (davetli) bulunan talebe-i ulûmu kalkan ve bıçak oyunu yaparak ve gündüzden tehiyye eyledikleri (hazırladıkları) gülünçlü bir takım oyunlar göstererek medreseye duhûl eder (girer) ve her bir medrese talebesi kendilerine tahsis ve irâe (tayin) olunan odalara yerleşirler. Samah medresesinde zeybek kıyafetinde eli topuzbaş değnekli ve silâhlı, bıçaklı Zebo nâmıyla149bir kaç talebe donatılmış olur. Bunların vazifesi misafirîne kahve tevzi etmek (dağıtmak) ve hidemât-ı sairede (diğer hizmetlerde) bulunmaktır."
Geçtiğimiz yüzyılın başlarına rastlayan bu törenden de
anlaşılacağı gibi yöremizde bıçak ve kalkanla oynanmakta olan biroyunun mevcudiyeti söz konusudur.
Hasan YÜKSEL
Not: Fotoğraf İncesu'da Çekilmiştir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder