BAHTIMIN RÜZGARI
Çok mevsim kovaladım, zülfünün tellerinden.
Yolunu çok bekledim, ufkunda duman duman
Tutmadım, tutamadım kınalı ellerinden
O hilal kaşlarını, çatıp geçtiğin zaman...
Kalbimi incitiyor, yare olan bu heves
Ey bahtımın rüzgarı ! Biraz benden yana es ...
Eridi ; bakır rengi akşamlarda yüreğim,
Gönlüme çoban yıldızı gibi, aktığın an.
Geceler düşüm oldun, dualar da dileğim.
Tek ağlayan ben oldum, çekip gittiğin zaman..
Kalbimi incitiyor , yare olan bu heves
Ey bahtımın rüzgarı .! Biraz benden yana es.
Arif Vefik Çınar
26.05.2022 Bünyan/KAYSERİ.
ARKADAŞINI SEÇERKEN İNCELE
Arkadaş edinmek için, ince ele sık doku
Bütün konularda ona sor soru
Alacağın cevap yanlış mı doğru mu?
Kara ver, sana düşman mı? Dost mu?
Yolculukta, kahvede, lokantada,
Elini cebine hiç sokmuyorsa,
Hesabı kitabı sana bırakıyorsa,
O bencil insandan arkadaş olmaz sana.
Her konuda kendini üstün görüyorsa
Toplum içinde seni küçük görüp bozuyorsa
Sana her yerde söz hakkı tanımıyorsa
Ondan sana arkadaş olmaz asla.
Kavgaya, döğüşe seni sokuyorsa
Seni yalnız bırakıp kaçıyorsa
Senin başını belalara koyuyorsa
Ondan sana arkadaş olmaz asla.
Altıntop’tan nasihat sana arkadaşını iyi seç
Namert olanlardan, durma hemen vazgeç,
Sana güvenilir olsun gerçek
Dönekten sana arkadaş olmaz bak geç.
Salih Altıntop – 15.05.2018
Aylardır ayrıyım Bünyan ilinden
Her zaman sorarım seher yelinden.
Şahsenem nasıldır, soldu mu gülün?
Kışın da öter mi acep bülbülün.
Ninniler söyler mi gene Velevi
Köpürüp akar mı suların devi?
Kaç kere ah ettim Pınarbaşı’na
Kuş olup konmaya kaynak taşına,
Ağladım günlerce Kayabaşı için
Dünyayı veririm bir tek taşı için,
Görmedim Kayaltı senin eşini,
Hayalin bırakmaz her dem peşimi,
Eğriyıl, Çeçtepe, Elönü, Ada,
Fakılar, Boyalı değmez mi yāda?
Yiğitler durağı, erler otağı,
Mercimek, Koramaz, Anadut dağı,
Sulören, Gölpınar, Boğazın, Çeşme
Çipilli suyunu tat da tek içme
Akbayır, Kösüre, et Tepedibi
Saklarsın Bünyan’ı bir peçe gibi..
BİZİ BİLMEYENLERE - Mustafa KOÇAK
Baş eğmeyi görmedik, köleliği bilmeyiz,
El öpmez, etek tutmaz, ayak tozu silmeyiz.
Dünya bizimle buldu yaşamanın yolunu,
Hiçbir kement tutamaz Türkün çelik kolunu.
Biz istiklal uğruna kınalanmış kurbanız,
Yurdun sınırlarını kilitleyen urganız.
Minnet, mudara yoktur güveniriz biz bize
Tek kalsak ta ölmeden, gelmeyiz biz dize.
Harpte ölmeyi şeref, yasa bilenlerdeniz,
Ölümü hiçe sayan serden geçenlerdeniz.
Yurtta bir karış yer yok, gözü olan bilmeli,
Bunun için hep hazırız kalplerinden silmeli.
Yad ellerde gözümüz yok, yeter bize yurdumuz
Anayurt için ancak silah çeker ordumuz.
Dünyada istiklalden sevgili acep ne var?
Ondan mahrum yaşamak bizim için büyük ar.
Her birimiz bir ejder, bir fırtına, bir bora
Bir ateş ki benzemez en şiddetli bir kora
Azlık çokluk bilmeyiz, ülkümüz hürriyettir
Bizlerin yaşaması Dünya için nimettir.
KAYSERİ’NİN İLÇELERİ - Salih ALTINTOP
Kayseri’nin baş tacı Bünyan halısı
Doğusunda Pınarbaşı, Sarız’ı
Develi, Yeşilhisar Kayseri’nin aynası
Yahyalı’nın meşhur kirazı, ayvası, elması
Herkes gelip te görsün güzel Talas’ı
Karşısında kalkan gibi görürsün Ali Dağını
Severim, takdir ederim Tomarza, Sarıoğlan’ı
Yaz kış hiç eksik olmaz insanı, Tekir Yaylası
İncesu, Adana yolunda, Erciyes’e komşudur
Hacılar insanları merttir, korur Erciyes’in bekçisidir
Sen sevilmez misin güzel şirin Akkışla
Türkmenistan’dan gelme, ünlü soyundur
Görmek ister misin Erkilet bağlarını
Allah vermiş çeşit çeşit üzüm salkımlarını
Deniz gibi görürsün Yamula Barajını
Buralarda yaşa dolu dolu hayatını
Kayseri’ye yukarıdan bakıyor Felahiye, Özvatan
Güneşli’nin tarlalarında yetişir karpuz ile kavun
Öğretmen yetiştirirdi okulunda Pazarören
Altıntop der hepsi benim vatanım, yurdum
Rabbim beni yaratmış canım Bünyan’ımda
Koyunlar, kuzular meliyor yaylalarında
Soğuk sular akışır Cennet vatanımda
Bünyan’ım sende doğdum, sende yatacağım mezarında
Mustafa Koçak 1911 yılında Bünyan'da dünyaya gelir, İlk ve orta okulu Bünyan'da tamamlayan Koçak, on üç yaşında iken Sivas Muallim Mektebi'nde okur. Öğretmen olduktan sonra Çorum Alaca, Büyükhırka ve Kayseri Ahmet Paşa İlkokulunda görev yapar. 1973 yılında emekli olur. Hayatının büyük bir çoğunluğu gurbet ellerde geçer. Bünyan'a olan hasreti ile şiirler yazar. İlk şiiri Hamdi Üçok tarafından Çağlayanlar beldesi Bünyan kitabında yayınlanır. Yıllar sonra ikinci şiirini yayınlamak bize nasip oldu. Şiirlerinden oluşan bir kitabı çocukları yakında yayınlamayı düşünüyor
FELEK -MUSTAFA KOÇAK
Kaç kere ev kurduk Çayırtarla’ya,
Ellerle çıkardık biz de yaylaya
Ne deyip koyverdin beni sılaya,
Sılada obamdan ayırdın felek.
Bir zamanlar yoldaştı koyunla kuzu,
Tuzsayınca verirdik kayada tuz,
Seçerdik arkaçta sürüden yozu,
Sürümden ayırdın gurbette felek.
Saçlarım döküldü, kapladı aklar,
Yaşımı, başımın dikliği saklar,
Gurbet bedenimi, ruhumu haklar,
Çilemi doldurttun ölmedin felek.
Ruhuma ses katar kalbimin sazı,
Neyleyim ben artık baharı, yazı,
Anama, babama ettiğim nazı
Burnumdan getirdin gurbette felek.
Küçükken bilmezdim baba tadını,
On üçünde aldım “öksüz” adını,
Dilimden bırakmam anam kadını
Anamdan ayırdın gurbette felek.
Büyüdüm görmedim Dünya’da vefa,
Bana nasip değil ölmeden sefa,
Koçak’ın gurbette çektiği cefa,
Betimi benzimi soldurdun felek.
Arkaç: 1. Ağıl. 2. Dağ sırtlarında davarların yatırıldığı düz, rüzgâr almayan kuytu yer.
Yoz: Kısır ve erkek davardan oluşan sürü.
BÜNYAN ŞİİRİ
Kayserinin ilçesi, yemyeşil şirin Bünyan,
Herkes sana sevdalı, hasretin derin Bünyan...
Eğlemişler obayı, boy boy yörük beyleri,
Vatan yurt eylemişler, bastıkları yerleri...
Demişler adı olsun, buranın Sarımsaklı,
Oyulmuş kayalarda, nice tarihler saklı....
An gelmiş devran dönmüş, denmiş Bünyanı Hamit,
Bünyan diye değişmiş, sonra gelince vakit...
Çevirmiş etrafını, Koramazın dağları,
Yeşillere bürünmüş, bahçeleri bağları...
Bünyanın can damarı, göz göz kaynar Göztepe,
Eteğinde mesire, çocuklar sere serpe...
Suları akar gelir, dere tepe aşarak,
Evlere ışık olur, havuzlardan taşarak...
Hayat bulur can bulur, Bünyanın dağı taşı,
Mehmet Özmen elinde, ne güzel Pınarbaşı...
Çatılarda bir seda, kumruların sesleri,
Ne hoş bir mekan olmuş, şu sosyal tesisleri...
Girabolu suları, patlak patlak doluşur,
Bünyan sevdalıları, festivalde buluşur...
Çağlayan çağlar durur, yükseklerden Bünyana,
Sarımsaklı barajı, aşıktır Çağlayana...
Kayabaşı salınır, başında bir taç gibi,
Gümbürdek gümbürdüyor, hastaya ilaç gibi...
Kayaaltı hep tüter, buram buram sinemde,
Mangalda balıkların, tadı var Şahsenemde...
Rahmet var yağmurunda, bereket var karında,
Hayalleri süsleriz, şu Dilek pınarında...
Yedi sular birleşir, akar Yuvadereye,
Tarihten kalma mezar, miras Kurbantepeye...
Gölgesinde eğlenip, dinlendiğimiz Şeşe,
Tezek kokan tarlalar, sıralanır peşpeşe...
Arpa buğday ekeriz, toprağı süre süre,
Küfe küfe üzümler, tevek tevek Kösüre...
Şemşamerler dizilir, gün döner kalpak kalpak,
Gilamadalar açar, yeşerir yaprak yaprak...
Yorgun düşmüş duvarlar, giriş kalmış ayakta,
Maziden bir demet var, şu yukarı konakta...
Ulu cami görkemli, Selçukludan izler var,
Desen desen işlenmiş, Atalardan yadigar...
Buz gibi akan sular, söyler hasret türküsü,
Üç gözlüde canlanır, bir sevdanın öyküsü...
Tezgah tezgah kurulur, pazarlar her salıya,
İlmek ilmek işlenen, göz nurudur halıya...
Gün olur günler olur, çöker kara bulutlar,
Vatan sağolsun deriz, tükenmez ki umutlar,
Uğurlanır Bünyandan, nice nice yiğitler,
Ruhlarınız şad olsun, ölmez aziz şehitler....
Beyzade Erden
Kayıt Tarihi : 7.5.2011 13:30:00
GÜLLÜCEM
İki Uzun kavak büyürdü,
Bünyan Güllüce köyünde, usuldan usuldan.
Gözün Tepesinden çıkıp gelen,
Soğuk sular yürürdü ayaklarının ucundan.
Kendi halindeydi Uzun kavak.
Geceleri gökyüzüne bakarak,
Samanyolunu düşünürdü yaprak yaprak.
Başka şey de dilemezdi.
Köy çeşmesinin suyu ona yeterdi.
Karadağ’ın rüzğarlarına kaptırmıştı başını;
Ona konmayan kuşa kuş,
Ona değmeyen rüzgara da rüzgar denmezdi.
Gel zaman git zaman,
Kızını everecekti Güllüceli Halil
Cebindeki yetmezdi.
Bir gece sabaha karşı;
Ver yansın ettiler baltayı,
ayak bileklerine Uzun kavağın
Uyanıverdi ilk vuruştan
Aman! dedi Uzun Kavak; kıymayın!
Sular bulandı ayaklarının ucundan,
Yapraklar yalvardı hep bir ağızdan; vurmayın!
Aman, zaman dinler miydi Güllüceli Halil
Kızını everecekti, cebindeki yetmezdi.
Yıkılıverdi Uzun kavak,
Ortasına gecenin boylu boyuncak.
Oldu mu ya, dedi Uzun kavak, böğründe duran Baltaya;
Yaşayıp gidiyorduk şunun şurasında.
Kim? gönderecek şimdi selamını suların,
Samanyoluna yaprak yaprak?
Ne olacak şimdi rüzgar?
Kuşlar, nereye konacak?
Ordan oraya atıldı Uzun kavak,
Elden ele satıldı.
Boynuna dört demir takıldı,
Kayseri’ye beş mavzer atımı uzak,
Erciyes Dağı’nın eteklerine çakıldı.
Telgraf direği oldu Uzun kavak.
Vınladı durdu telgrafın telleri boynunda.
Samanyoluna baktı geceleri.
Suları düşündü ayaklarının ucunda,
Yapraklarını düşündü,
Rüzgarı düşündü avcunda,
Gözleri dolu dolu oldu.
Bir türkü tutturdu en sonunda;
'Telgrafın tellerine, kuşlar mı konar
Herkes sevdiğine yavrum, böyle mi yapar?'
YILLARA SİTEMİM
Yıllar aldığını geri vermedin bana
Yaşıyorsam neler neler gelecek başıma
Yıllar hiç acımadın vurdun benim dalıma
Yıllar belimi büktün, hiç acımadın bana
Yıllar benim kaşıma gözüme hasret değildin
Yıllar gençliğimi aldın geri vermedin
Yıllar beni her gün meyveli ağaç gibi silkeledin
Yıllar sana ne diyeyim bencilsin bencil
Yıllar kaldıramadığım yükü vurdun sırtıma
Yıllar sende acıma yok, küstürdün beni hayata
Yıllar gençliğimi aldın ne diyeyim sana
Yıllar beni bastona bindirdin, ilaçlar başucumda
Yıllar hainlik yaptın, aldığını geri vermedin
Yıllar sen her zaman ihtiyar değil gençsin
Yıllar istesem gençliğimi geri verir misin?
Yıllar bana gençlik verdin, anında elimden aldın
Yıllar, pırıl pırıl gördüğüm gözümün feri gitti
Yıllar artık göremiyorum doğanın güzelliğini
Yıllar sana diyorum arka arka çıktığım Muslu bayırını
Yıllar şimdi elime baston verdin yürüyorum yolları
Yıllar kalkmakta değil, yatmakta gözüm
Yıllar beni ev hapsine hapsettin yok sözüm
Yıllar pırıl pırıl olan, kırış kırı oldu yüzüm
Yıllar aynaya baksam çok üzülürüm
Yıllar beni küçük görüp yukarıdan bakarsın
Yıllar beni hastalandırıp, ateşler içinde yakarsın
Yıllar derdim için doktor doktor gezdirirsin
Yıllar verdiğini alıp geri vermezsin.
Yıllar sitemim kahrım, ahım olsun sana
Yıllar anılarımı hatırlatıyorsun bana
Yıllar bir günlük gençliğimi ver teşekkür edeyim sana
Yıllar biliyorum beni bir gün düşüreceksin toprağa
Yıllar biliyorum senin adaletin, hukukun işte bu
Yıllar ekmeğimi yedirip, içirdin soğuk suyumu
Yıllar gençlik verdin, aldın gençlik çağımı
Yıllar sıktın beni çıkardın acı suyumu
Salih Altıntop 22.09.2018
BENİM DÜNYAM
Benim Dünyam
Yalnızlık, koca dünyada yalnızlık...
Sessizlik,
Sesten ürperircesine...
Sevmek
Birini delicesine
Ayrılık
Ölümden betercesine...
Zulüm
Yok benim dünyamda
Dostluk
Arkadaşcasına, kardeşcesine...
Ağlamak;
Ömrüm bir gözyaşı seli,
Akıyor
Hiç bitmezcesine
Gülmek;
Unutmuş gibiyim bu kelimeyi,
Haykırmak
İstemem sessizliğimi bozarcasına.
Dayanamam
Bu kadar acılara,
Ölürüm
Ama hangi yabancı diyarda.
Koşmak, koşmak..
Bir hedefe ulaşmak
Aramak bulmak hırsı
Ağlamak en hayırlısı
Fatih Mehmet Çakmak
İLÇEM BÜNYAN CAMİ-İ KEBİR MAHALLEM
Ah benim o eski mahallem
Duvarları kara taştan yapılı
İçi çırpıdan badanalı
Yaşadık içinde analı babalı
Kardeş bacılı
Bütün sokaklar dar, yolları topraktan
Eli böğründe cumbalı odalar
Pencereleri ahşap, dar camlardan
Unutamıyorum duvarlara yaslanıp oturan
Pir sakallı nur yüzlü ihtiyarları
Mahallemin ihtiyarlarından kimse kalmadı
Belki de kaybolduğu topraktan mezarları
Kulağımda çınlıyor Cinpadişahın okuduğu ezanı
Hafız Osman Kangalcı’nın huşu ile namaz kıldırışı
Unutamıyorum insanların sevgi ve saygılarını
Sadilerin Mehmet Bozkurt amcanın evi iki katlı
Elinde giraboludan uzun ince sopası
O muhteremden öğrendik namaz dualarını
Yanlış okuduk mu sırtımızda bulurduk sopa acısını
Yattığı nur, Mekanı Cennet olsun, biz de çoktur hakkı
Eskiden Bünyan’ın evleri tek ve iki katlı
Şimdi göklere yükseliyor apartmanları
Modern evler yapılıyor dudağı boyalı
Altıntop ah eder inler o eski mahallesine sevdalı
Tadı damağımda kaldı Çipilli çeşmesinin suları
Evlerinin üstü toprakla örtülü oynarız damlarda
Felfeli yaparız kuruluruz sofra etrafında
İştahla yer içer dualarımız Rabbim Allah'a
Eskiden hormonsuz gıdalar giderdi hoşumuza
Ah o eski günleri özlesek te gelmez bir daha
01.01.2012 SAalih Altıntop
Çırpı: Beyaz toprak
Felfeli. Evlerden getirilip ortaklaşa yenen yiyecekler
Cinpadişahı: Mustafa Bediz.
SATSAN PARA ETMEZ YALA KATSAN İT YEMEZ
İnsanların içi soğuk gülüşleri sahte
Kimisi şerefsiz kimisi kahpe
Hepsi ayak uydurmuş bozuk düzene
Satsan para etmez yala katsan it yemez
Yüzüne herkes dost hepsi birer efe
Arkanı dönsen maruz kalırsın hançere
Adam zannedersin konuştumu bir kere
Satsan para etmez yala katsan it yemez
Karakterleri bu alışmışlar bir kere
Anlatamazsın şerefi böylesi şerefsizlere
Altın elbiseyi giydirsen de nafile
Satsan para etmez yala katsan it yemez
Süleyman ÖZER...
SEVGİ
Sözüme başladım sevgi diye
Öğretmenler Günü büyük hediye,
On yılı da uğurladık geriye
Daha nice, mutlu yıllar görelim
Her geçen yıldan ibret almalı,
Tecrübe sahibi, daha ehil olmalı,
Sevgiden, saygıdan nasibini almalı,
Güzel söyleyen tatlı diller görelim.
Yurdumuz çok güzel, dünya’da bir tane,
Bir nifak girmesin, halkın içine
Doğulu, batılı kardeş gibi geçine
Birbirine kenetlenmiş, eller kollar görelim
Okullarda disiplin, temizlik ve düzen
Gurur duymalıdır, her okulu gezen,
Tek kişi çıkmasın, birbirini üzen
İlim irfan yuvası, nice okullar görelim
Öğrencilerimiz ezberci olmasın, öğrensin
Kabiliyetine göre mesleklere yönelsin,
Kendinden isteneni, hakkıyla versin,
Usanmadan çalışan, gençler görelim.
Öğretmenler, biliyorum derdimiz çok
Demeyelim, göğüsleyecek gücümüz yok,
Gururlu, başı dimdik, gözü gönlü tok,
Usanmadan çalışan, meslektaşlar görelim.
Üniversitelerimizi daha çağdaş yapalım,
Bilim ve teknolojide, çağlar aşalım
Daha çok çalışalım, kabımızdan taşalım,
Vatanı yönetecek kadrolar, başlar görelim.
Yeniden imar edelim şu güzel yurdu,
Atalarımız al kanlarıyla yoğurdu,
İkibinli yılların güneşi üstümüze doğdu,
Dünya’da yerini almış, Büyük Türkiye görelim.
Mustafa Tokdemir, gelecek nesil elinde
Öğrenciler yetişir, Bünyan elinde,
Onbirinci Öğretmenler Gününde
Sevgi, saygı, hoş sohbetler görelim.
23 Kasım 1991 Mustafa TOKDEMİR
BU CAN SANA FEDADIR
Mevla’yı seversen bekletme beni
Senin gülen yüzün câna şifâdır
Şimdi sohbetlerin gelmiştir demi
İnci gibi sözler rûha gıdâdır
Senin aşkınla sözle eyleşelim
Hakkı bulalım özle eyleşelim
Buse gerekse gözle eyleşelim
Ahu gibi gözler derde devâdır
Ruhun ateşlere düşer dediler
Aşk ile deryalar taşar dediler
Sabr u sebat ile başar dediler
Onu anmak elbet ahde vefâdır
Haydan gelen her şey huya gidermiş
Sana yakın olan seni övermiş
Gül aşkıyla bülbül şarkı söylermiş
Şarkılar ki gönle dolan safâdır
Ne zaman o güzel adını ansam
Dert ile bakıp sözlerine yansam
Yüzüne bakınca yine aldansam
Kul olan aşığa her şey revâdır
Uzaklarda arayıp durdum seni
Gönlümün içindesin sardın beni
Severim elbette beni seveni
Çâre sensin, bu can sana fedâdır
S.Burhanettin AKBAŞ
BÜNYAN’IM
Şanlı Koramazda mağrur başın var
Nurdan sular saçan Pınarbaşın var
Bir de göz göz olan Kayabaşın var
Mercimekte taşın olam
Eğriyılda peşin olam
Şahsenemde eşin olan Bünyan’ım
Bahçelerde bülbül sesi yükselir
Zümrüt bağlarından güzeller gelir
Senin güzelliğin elbet sevilir
Ellerinde gülün olam
Sularında gölün olam
Kucağında ölün olam Bünyan’ım
Pırıl pırıl tatlı sular aktıkça
Yeşil elbisene çiçek taktıkça
Taze gelin gibi bana baktıkça
Veli evinde sözün olam
Güneş vuran gözün olam
Billur billur gözün olam Bünyan’ım
ABDULLAH
AKAY
Koramaz’ın alıçları kızarsa
“Koramaz’ın alıçları kızarsa, biz çocuk olsak...”
Yalınayak çakır dikenli yollarında
Güneşe yıldızlara karşı yürüsek
Toprak damında evlerin masallar dinlesek
Güneşe yıldızlara karşı
Güneşe yıldızlara…
Toprak damında evlerin rüyalar görsek
Serin yağmurlar yağsa birden
Yeşil çayırlarında bir su gibi aksak
Bir su gibi
Güneşe yıldızlara karşı
Güneşe yıldızlara...
Serin yağmurlar yağsa üstümüze
Alıçlar kızarsa birden
Kızlar türkü söylese camdan
Kızlar türkü söylese
Güneşe yıldızlara karşı
Güneşe yıldızlara...
“Koramaz’ın alıçları kızarsa biz çocuk olsak”
Birden sararsa yaprak
Eski bir güz gelse
Güzel kızlar öylece dursa
Güzel kızlar öylece
Ebem kuşağı öylece…
Güneşe yıldızlara karşı
Güneşe yıldızlara…
Koşsak ebem kuşağının altından geçmek için
Kızların oğlan, oğlanların kız olacağını bile bile
Yağmurlar dinse, güneş parlasa yıldızların yanından
Kızarmış bir ekmeğe katık etsek umutları
Güneşe yıldızlara karşı,
Güneşe yıldızlara...
Ahmet Kurt
Bir destandır Kayseri halısı
Kirkit sesleri geliyor yine:
-Tak tak tak tak tak!
Bugün efkarlıyım,
Ne olur beni bırak.
***
Kuşluk vakti alaca karanlıkta,
Saçlarına dokunmuş Erciyes’in rüzgarı.
Tezgahlar geriliyor iplik iplik.
Yumuk gözlerde sevda var.
Gözlerine hapsolmasın yüreğin,
Gün başlıyor upuzun, yarınlardan ümit var.
Hisarcıklı Mehmet, Bünyanlı Hüseyin
Kendi gurbet elde gönlü sılada.
Aheeey! Gesi bağlarında dolanıyorum.
Halının direğine dayanıyorum.
Ayrılığın acısını kırmızıya dokudum
Hem ağladım, hem halımı dokudum.
***
Alı al, moru mor, çividisi kiremidisi bol halılar,
Zemini de başak sarısı olsun.
Kazak kilim olsun, Şirvan dilim olsun.
Buhara benim olsun, Üzümlü senin olsun.
Günleri saralım yumak yumak asalım
Çıpkıları vuralım.
Gelene geçene yol olsun.
Göbekliler han olsun yolcuları uyutsun.
Sarmaşıklı sarsın, gölgesi çok olsun.
Papatya, Ferağan, Laleli bahçemize söz olsun.
Sandıklı’yı saklayalım
Ayşe kızın sandığında çeyiz olsun.
***
Her evde kirkit sesleri,
Sabah sabah kirkitler vuruluyor alınyazısına.
Bel ağrısı, diz ağrısı, diş ağrısı...
Of da of diyen Ayşe kızın kalp ağrısı.
Yarim İstanbul’u mesken mi tuttun?
Evde halı dokuduğumu ne tez unuttun?
Arada bir name yazamaz mısın?
İstanbul’dan kuş olup kaçamaz mısın?
***
Anamın saçları Erciyes’in başı gibi.
Olsun kaygı mı ana?
Halı başında bir hayat biter.
Gün halıdır, ay halıdır, zamanlar halıya denk.
Yıl dediğin nedir ki?
Hepsi hepsi on iki halı.
Enli kenar dar kenar
Ben ağlasam kim yanar
Halı benim yarenim
O benim için ağlar
Bugün günlerden salı
Neçe bitmez şu halı
Saçlarıma ak düştü
Kime bunun vebali.
***
Anam diline manileri diline deste deste bağlamış
Ya şu Fatma gelin,
Nişanlısını askere yeni yollamış.
Geceleri oturmuş gizli gizli ağlamış.
Kirkit vurmuş, ilmek atmış,
Hıncını alamamış, yorulmuş kolları.
Emine’nin sesi güzeldir.
Emmi’den bir türkü söyler.
Gazi Ayhan sırada beklesin.
Ayşe kız, Fatma gelin yüreğini eğlesin.
Asmalar da kol uzatmış dallere, dallere vay!
Sen düşürdün beni bu hallere, hallere vay!
***
Bir halı olsun ki salkım saçak
Bir halı olsun ki senden sevdalı.
Davullar vursun, zurnalar ötsün.
Bir halı olsun ki gelin gibi,
Suna başlı.
Kızlar dokusun halıyı kızlar,
Modeller gözleyerek.
Yarinin yüreği sızlar mı sızlar
Sılasını özleyerek.
***
Kirkit sesleri geliyor yine:
-Tak tak tak tak tak!
Bugün efkarlıyım,
Ne olur beni bırak.
(1965- )
Kitleler onu TV programları ile, gazete ve dergilerdeki yazıları ile, kitapları ile tanıdı. Kendi alanında on yıl yayınlanarak bir rekora imza atan kültür ve sanat programı Bindallı, onun bir diğer adı gibi oldu. Sonrasında Şehitlerimiz, Kızılırmak Belgeseli, Kayseri Doğa Belgeseli, Yöre Yöre Kayseri, Yamula Barajı, Erciyes’ten Rodoplara, Konak, Kitabistan ve Ah O Eski Günler hep onun imzasını taşıyan programlar oldu. Adı Erciyes TV için yaptığı programlarla özdeşleşti. Şimdi de Kanal E Televizyonunda Kitabistan programına devam etmektedir.
Aslında o bir edebiyat öğretmenidir. Halk Edebiyatı alanında ihtisasını yapmış bir öğretmen… İhtisasını yapmakla kalmamış 14 tane de kitaba imza atmış, araştırma ve incelemelerini yayınlamış, okul kitapları, ders kitapları hazırlamış bir öğretmen… Şiir kitapları Yaban Çiçeği (1993), Sen Ben Aşk (2007); okula yönelik kitapları Şair ve Yazarlar Sözlüğü (1996-1999), İmla Kılavuzu (1999), Türk Edebiyatı Tarihi(1999); Halk Edebiyatı araştırmalarını ihtiva eden Bünyanlı Aşık Mustafa(1994), Bünyan ve Yöresi Halk Edebiyatı Folklor ve Etnografyası (1994), Gesi Bağları Türküsü (2001); bir hayat öyküsünü ele aldığı Başarı Sevmekle Başlar (2003), soy araştırmaları kitapları Kayseri Yöresi Yerleşen Türk Boyları ve Akraba Topluluklar (1997), Kayseri’de Yörükler ve Türkmenler (2005); Edebiyat alanında Hey Andon (2009) isimli bir romanı yayınlanmıştır. 2011 yılında Avrasya Yazarlar Birliği tarafından Kayseri’nin Evliya Çelebisi seçilen yazarın, aynı yıl Evliya Çelebi’nin İzinde Kayseri isimli kitabı yayınlanmıştır.
Çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazıları, makale, fıkra, hikaye ve araştırma yazıları yayınlayan yazarımız, uzunca bir süredir Kayseri Akın Günlük gazetesinde tarih, edebiyat, kültür ve sanat konularında yazılarını yayınlamıştır. Şimdi de E Haber Gazetesinde SILA isimli bir kültür ve sanat sayfası düzenlemektedir.
2011 yılında Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden Sema Çimen tarafından “Seyit Burhanettin Akbaş’ın Hayatı, Sanatı ve Eserleri” konulu tez çalışması yapılmıştır.
Neşe Hanım’la evli olan yazarımız, Hazal ve Begümay isimlerinde iki kız çocuğu babasıdır.
Katıldığı Etkinlikler, Aldığı Plaketler ve Ödüller:
1. İnönü Üniversitesi Masal Derleme Yarışması Mansiyon Plaketi 1989
2. Erciyes Üniversitesi, Türk Tarihi İçinde Nevruz Paneli, 21 Mart 1992
3. Bünyan İlçesi 100. Yıl Anısı Şükran Plaketi- 1995
4. Kayseri Kültür ve Turizm Derneği Kayseri Kültürüne Hizmet Plaketi-1999
5. Dadaloğlu Birliği Teşekkür Plaketi- 1999
6. Dünya Şiir Günü-1 Teşekkür Plaketi 2000
7. Geçit Yayınları Kayseri Kültürüne Hizmet Plaketi-2000
8. Anadolu İlim ve Edebiyat Eserleri Sahipleri Meslek Birliği Takdir Belgesi-2001
9. Ağırnas Belediyesi Teşekkür Plaketi-2001
10. Erciyes Üniversitesi Kayseri Kültür ve Sanat Haftası Plaketi- 2001
11. Amarat Kasabası Teşekkür Plaketi 2002
12. Zamantılılar Derneği Teşekkür Plaketi-2002
13. Kayseri Valiliği İl Turizm Müdürlüğü Kayseri Turizmine katkı için Teşekkür Belgesi- 15.04.2002
14. Bütün Yönleriyle Develi Bilgi Şöleni Plaketi-2002
15. Melikgazi Belediyesi Avrupa Birliğine Girme Sürecinde Türkiye’de Eğitim Konulu Makale Yarışması 3.lük Ödülü Plaketi 2003
16. Kayseri Kültür ve Turizm Derneği Teşekkür Belgesi- 21 Mart 2003
17. Kayseri Kocasinan Kaymakamlığı Sahabiye Mahallesi Muhtarlığı Teşekkür Belgesi 18 Haziran 2003
18. Eğitimciler Birliği Kayseri Şubesi tarafından düzenlenen “Unutamadığım Öğretmenim” konulu anı yarışmasında Kayseri Birinciliği, 2006
19. Milli Eğitim Bakanlığı Uzman Öğretmenlik Sınavında Türk Dili ve Edebiyatı alanında Türkiye Birinciliği, 2006
20. 1. Erciyes Şiir Günleri Plaketi 24 Mart 2006 (Kayseri Büyükşehir Belediyesi)
21. Kocasinan Kaymakamlığı “Yunus Emre Şiirleri” Dinletisinden dolayı takdirname, 04.04.2007
22. Kayseri Büyükşehir Belediyesi “Bir Anı Bir Fotoğraf” yarışmasında 1. Mansiyon ödülü, Haziran, 2007
23. Atatürkçü Düşünce Derneği Kayseri Şubesi “Atatürk Kayseri’de” konulu panelde konuşması ve sunumu sebebiyle teşekkür plaketi, Kasım, 2007
24. Eğitimciler Birliği Sendikası Anı Yarışması Kayseri İl Birinciliği, Aralık, 2007
25. Mevlana Şiir Dinletisinden dolayı Kayseri İl Milli Eğitim Müdürlüğünden Teşekkür Belgesi, Ocak, 2008
26. 3.Erciyes Şiir Günleri Plaketi, Mart 2008 (Kayseri Büyükşehir Belediyesi)
27. Özel Yelkenoğlu Lisesinden Plaket, Nisan 2008
28. Kocasinan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Teşekkür Belgesi 02.07.2008
29. Kayseri Dulkadiroğulları Kültür Yardımlaşma, Eğitim ve Çevre Derneği Teşekkür Plaketi 10.08.2008
30. İl Milli Eğitim Müdürlüğü Sosyal ve Kültürel Etkinlikler için Teşekkür Belgesi, 12.08.2008
31. Özel Kılıçaslan Lisesi, III. Kılıçaslan Kültür Günlerine Katkıları sebebiyle plaket, 02.04.2009
32. Milli Eğitim Bakanlığı Teşekkürle Ödüllendirme, 10.02.2009
33. Kayseri Ticaret Odası, 2010 Avrupa Bilgi Yarışmasına katkılarından dolayı teşekkür belgesi, 2010
34. Kayseri İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü “Bir Sevdadır Şiir” konulu etkinlik dolayısıyla teşekkür belgesi, 24 Ekim 2010
35. Kılıçaslan Anadolu ve Fen Lisesi, 21 Mart Dünya şiir Günü münasebetiyle şükran plaketi, 21 Mart 2011
36. Avrasya Yazarlar Birliği tarafından Kayseri’nin Evliya Çelebisi seçildi, 2011
37. Türk Eğitim Sen Kayseri 2. Şiir Etkinlikleri Plaketi, 6 Nisan 2011
38. Erciyes Aylık Fikir ve Sanat Dergisi, Teşekkür Belgesi, Nisan 2011
39. Uluslararası Dulkadir Beyliği Sempozyumu katılım ve teşekkür belgesi, Kahramanmaraş, 1 Mayıs 2011
40. Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi, söyleşi ve imza günü için başarı plaketi, 10 Temmuz 2011
41. Türkiye Yazarlar Birliği Kayseri Şubesi, “Okur Yazar Okulu” programına katkılarından dolayı plaket, 7 Ocak 2012
42. Yelkenoğlu Anadolu ve Fen Lisesi, Kültür Günleri etkinliğine katkılarından dolayı teşekkür plaketi, 04.04.2012
43. Kocasinan Kaymakamlığı Başarı Belgesi, 30.04.2012
44. Çıngı Kültür ve Sanat Dergisi, Teşekkür Belgesi, Mayıs 2012
45. Kayseri Kültür ve Turizm Derneği, Kayseri Kültür ve Turizmine katkılarından dolayı teşekkür plaketi, 29 Mayıs 2012
46. 24 Kasım 2012 MEB tarafından 2012 yılı Kayseri'de Yılın Farklılık Yaratan Öğretmeni seçildi.
47. Yörük Türkmen Vakfı Kayseri Şubesi, 24 Kasım 2012'de Yılın Öğretmeni plaketi verdi.
48. Fevzi Çakmak Lisesinden Plaket 2012
49. Talas Lisesinden Plaket 2012
50. Milli Eğitim Bakanlığından Teşekkür Belgesi 2012
SERGİLER
1. Wowturkey Fotoğrafçıları Kayseri Fotoğrafları Sergisi, Mayıs 2007, İpeksaray/ Kayseri
2. Kayseri Siyah Beyaz Fotoğraflar Sergisi, Haziran 2009, İpeksaray / Kayseri
3. Kayseri’de Giyim Kuşam Siyah Beyaz Fotoğraf Sergisi Ağustos 2011 Acıbadem / Kayseri
4. Ah O Eski Günler Kayseri Nostaljisi Siyah Beyaz Fotoğraf Sergisi, Temmuz 2012, İpeksaray / Kayseri
5. Osmanlıda Ticari Belgeler ve Yazışma Örnekleri Sergisi, Mayıs 2012, Kayseripark / Kayseri
6. Ahmet Erdem Ticaret Meslek Lisesi Fotoğrafçılık Kulübü Sergisi, Haziran 2012, İpeksaray / Kayseri
BÜNYAN’ A SESLENİŞ
Akbayır'da navrız, çiğdem yetişir
Şahsenem'de şakrak bülbül ötüşür
Fakılar'da koyun, kuzu katışır
Mor donlu* çiçekler kokar Bünyan'da
Şeşe, Kösüre zümrüt yeşil bağındır
Arkanda Koramaz ulu dağındır
Yiğitler yetiren şen otağındır
Sular coşkun coşkun akar Bünyan'da
Kuzeyini bürür Elos Yaylası
Güneyini süsler kaysı meyvası
Derde devâ derler esen havası
Güzeller nişan takar Bünyan'da
Mercimek'te türlü çiçekler biter
Çifte fabrikalar durmadan öter
Sanma ki Türköz'üm bu bize yeter
Âşıklar gönlünü yakar Bünyan'da
Aşık Harbi (Adnan TÜRKÖZ)
*donlu: elbiseli
ADNAN TÜRKÖZ (AŞIK HARBİ)
1925 senesinde Bünyan'da doğmuş. Babası zabıt katibi Mehmet efendi, annesi ise Akkadın hala adıyla bilinir. Bağlamaya merakı on beş yaşlarında başlamış. Bünyan’ın bağ, bahçelerinde, ve düğünlerinde saz çalarak kendisini iyice geliştirmiştir. Kendisi, sonraları Erciyes Kültür ve Sanat Dergisi'nde yayınlanan bir yazıda o dönemi şöyle anlatmıştır:
''on altı yaşında iken mahallemiz kızlarından şimdiki eşim fatma’ya aşık oldum. Bu arada babama baskı yaparak -ya bana saz ya da kız alın dedim. Baktılar ki saz, kızdan daha ucuz. Bana yedi liraya bir saz aldılar. Ben de sevgilimin aşkı ile çala çala sazı ilerlettim. On yedi yaşına gelince tutturdum: -saz, yanına kız istiyor. İlle de Fatma’yı bana alacaksınız dedim. Babamın mali durumu hiç de iyi olmadığı halde ısrarım karşısında beni 26 şubet 1942’de Fatma ile evlendirdi.''
Kendi yazdığı eserlerini Aşık Harbi mahlasıyla çalıp söyleyen Adnan Türköz'ün türkülerinin konusu genelde sevgili eşi ''Fatma hanım'' dır.
Aman fatmam kalk gidelim
İdareyi yak gidelim
Emmin dayın ayırmadan
Etrafına bak gidelim
1944'te askere giden türköz, askerde notayı belleyerek Adana,Eskişehir ve Erzincan ordu bandolarında kornet çalmış. Asker dönüşü, Bünyan cezaevinde memurluk yapmış. Bu dönemde sazını ilerleterek halk evleri saz topluluğu ile konserlere gitmeye başlamış.
En büyük tutkusu olan TRT için sınava girmek maksadıyla 1948'te İstanbul'da Anadolu bölge sanatkarları imtihanına girmiş ve başarılı bir sonuç elde edip uzun seneler İstanbul Radyosu'nda hizmet vermiş. Bir süre İstanbul belediye konservatuvarı'nın halk müziği korosunda bağlama sanatçısı olarak çalıştı, bu süre zarfında Adnan Ataman tarafından repertuarındaki bazı türküler kaydedildi ve notaya alındı. Sonraları bu topluluğa hocalık yapmış, 74'te emekliye ayrılmıştır. TRT den ayrıldıktan sonra bir süre İstanbul Beyoğlu Sakızağacı sokağında mütevazi bir ekmek arası sandeviç , şarküteri dükkanı açmış açmış, TRT’den ayrılmanın vermiş olduğu hüzün ve burukluk ile dükkanına güzel bir dörtlükten oluşan bir tabela asar. Tabela’da şunlar yazılıdır.
Kırk senelik bağlamacı
Şimdi oldu pastırmacı
Adresimi sorarsanız
Beyoğlu Sakızağacı
Birçok Bünyan türküsünü ve halayını TRT repertuvarına kazandıran üstad yurt çapında nam salmıştır. Türkülerinin bir çoğu taşlama şeklindedir. Üstad 1982’de rahmetli olmuştur.
Aşık Harbi'nin derlediği bazı türküler:
Kaynaklar: 1. Kazım Yedekçioğlu, “Bünyanlı Harbi”, Erciyes, sayı: 3-4, Kayseri, 1978 2. S. Burhanettin Akbaş, “Bünyan’da yetişen halk şairleri: Aşık Harbi”, Erciyes, sayı:167, Kayseri, 1991 3. Mansur Kaymak, Erciyes yöresi halk türküleri ve ezgileri bibiliyografyası, Kayseri, 1991 4. S. Burhanettin Akbaş, "Bünyanlı Aşık Harbi", Bünyan Kültürü, sayı: 4, şubat, 1993
YENİ BİR GÜN
Enli kenar, dar kenar
Ben ağlasam kim yanar,
Halı benim yarenim
O benim için ağlar
Halı dokuyan kızlar
Yarinin yüreği sızlar
Çıksın artık şu halı
Duyun gökteki yıldızlar
Emenerek, özenerek
Kirkidi inleterek
Dokunur göbekliler
Modeller gözlenerek
Bugün günlerden Salı
Nece bitmez şu halı
Saçlarıma ak düştü
Kime bunun vebali
Yumak yumak sararlar
Kücülere asarlar
Sabahları yumuk gözler
Çıpkıları vururlar
Yerinenler yerinir
Sevinenler sevinir
Ya şu koca herifler
Gerinir de gerinir
Bünyanlı Ali
BÜNYAN
Her yanında sular çağlar
Etrafında sıra dağlar
Gonca gülü yeşil bağlar
Be sana hasretim Bünyan
İpek saçlı güzellere
Halı dokuyan ellere
Sohbet eyleyen dillere
Hasretim ben canım Bünyan
Şırıl şırıl sular çağlar
Seherde bülbüller şakar
Mis gibi güllerin Kokar
Ben sana hasretim Bünyan
İğdelerin çiçeğine
Tarlaların böceğine
Ana baba kucağına
Hasretim ben canım Bünyan
Büngüldeğin, Pınarbaşın
Seyrangâhın Kayabaşın
Kalbimde toprağın Taşın
Ben sana hasretim Bünyan
Sıra atan meniklere
Onu vuran kirkitlere
Uzun siyah kirpiklere
Hasretim ben canım Bünyan
İnce ince modellere
Sanat döken ellere
Halılardaki desenlere
Hasretim ben Canım Bünyan
Sana hasret Kavlak Hacı
Beyler gardaş, hanımlar bacı
Hasretim zehirden acı
Hasretim ben canım Bünyan
Hacı İsmail Kavlak
1916 yılında Bünyan’ın Devrişağa Mahallesi’nde
dünyaya geldi. İlk tahsilini Bünyan Numune Mektebi’nde yaptı. Çocukluğunun seferberlik yıllarına
rastlaması sonucu yoksulluk, yalnızlık ve daha başka sebeplerden okuyamadı. Ondokuz
yaşına kadar çiftçilikle uğraştıktan sonra İstanbul’a giderek inşaat işçiliği,
boyacılık, uzun yıllar kalfalık ve müteahhitlik yaptı. İstanbul’da sade bir
hayat sürmekte iken 1986 yılında vefat etti. Şiirleri çeşitli mahalli
gazetelerde yayınlandıktan sonra bunları, bir kitapta toplamayı başardı.
Ölümünden önce 1986 yılında “Yalan Dünya” isimli şiir kitabı yayınlandı. Kaynak: Bünyan Kültürü, Aylık Kültür
Dergisi Yıl 1 Sayı: 6 1993
HALAY TÜRKÜSÜ
Pınarbaşı bizim akarsuyumuz
Türkistan'dan gelme ulu soyumuz
Varlığım armağan yurdun uğruna
Düşmana kılınma bilmez huyumuz"
***
Er yiğit her yerde arslan olmalı
Kılıncı kınında paslanmamalı
Yere arka verip yaslanmamalı
Gölgesiz gezmesin yerde boyumuz
***
Çiçekli yaylada kuzular meler
Güllü bahçelerde bülbüler öter
Velev'i, Şahsenem, gümüş dereler
Cihanda bir tane bizim köyümüz
Türkistan'dan gelme ulu soyumuz
Varlığım armağan yurdun uğruna
Düşmana kılınma bilmez huyumuz"
***
Er yiğit her yerde arslan olmalı
Kılıncı kınında paslanmamalı
Yere arka verip yaslanmamalı
Gölgesiz gezmesin yerde boyumuz
***
Çiçekli yaylada kuzular meler
Güllü bahçelerde bülbüler öter
Velev'i, Şahsenem, gümüş dereler
Cihanda bir tane bizim köyümüz
Pınarbaşı
Koramaz dağının, buz kesen karı
Eriyip de akan suyla coştun mu?
Tarlada ekili, buğdayla darı
Sarımsak’lı senin, tek dostun mu?
Pınar seni kana kana içerler,
Güzeller suyundan, gelip geçerler
Güzellikte de hep yarış ederler
Gönüllere ateş olup düştün mü?
Ağaçlar suyundan, içer beslenir
Bakıp buna insan, çok heveslenir
Gürül gürül akan suyun seslenir
Gönüllere sevda olup aştın mı?
Her an ateş yanar, dumanlar tüter
Balıklar, güveçler, etler de pişer
Çoluk çocuk neşe içinde yüzer
Pınarbaşı halkın ile coştun mu?
Sarımsaklı suyun akar dolanır
Kemer köprüde sır olup bulanır
Hiç durmaz bahçeler bir bir sulanır
Olukbaşı’ndan sel olup şaştın mı?
Başgöl’de üstüne havuz attılar
Çağlayan’da suyun kesip sattılar
Boruyla fabrika kurup yaptılar
Işık olup evden eve taştın mı?
Yüksel der seyrine hiç doyum olmaz
Suyun buralarda akar hiç kalmaz
Gönüllerde kalan değerin solmaz
Bir masal olup da dile düştün mü?
AŞIĞIYIM BÜNYAN'IN
Sıra sıra dağını
Koyunun çatağını
Gördüm Şeşe Bağını
Aşığıyım Bünyan'ın
Toprağına taşına
Coşkun akan suyuna
Közde demli çayına
Hayranıyım Bünyan'ın
İlmek ilmek tez olur
Çiçeğinde köz olur
Türkülere söz olur
Halısıyım Bünyan'ın
İnsanında var hayır
Ağca Ağıl, Akbayır
Meşhurdur Yassı Çayır
Evladıyım Bünyan'ın
Üç Gözlü Çeşme başı
Durur mu Pınarbaşı
Bir başka Olukbaşı
Sularıyım Bünyan'ın
Bahçesinde gül biter
Bağında bülbül öter
İnsana gönül yeter
Yüksel'iyim Bünyan'ın
AŞIĞIYIM BÜNYAN'IN
Sıra sıra dağını
Koyunun çatağını
Gördüm Şeşe Bağını
Aşığıyım Bünyan'ın
Toprağına taşına
Coşkun akan suyuna
Közde demli çayına
Hayranıyım Bünyan'ın
İlmek ilmek tez olur
Çiçeğinde köz olur
Türkülere söz olur
Halısıyım Bünyan'ın
İnsanında var hayır
Ağca Ağıl, Akbayır
Meşhurdur Yassı Çayır
Evladıyım Bünyan'ın
Üç Gözlü Çeşme başı
Durur mu Pınarbaşı
Bir başka Olukbaşı
Sularıyım Bünyan'ın
Bahçesinde gül biter
Bağında bülbül öter
İnsana gönül yeter
Yüksel'iyim Bünyan'ın
Hasan YÜKSEL
1 Mart 1965 yılında bir ailenin üç çocuğundan ikincisi olarak, Çağlayanlar beldesi diye bilinen Bünyan'da dünyaya geldi. İlkokul, Ortaokul ve Lise öğrenimini Kayseri’de tamamladı. Maddi
İmkansızlıklar nedeniyle yerleştirildiği iki yüksek okulu da bırakmak zorunda kaldı. Üçünçü kez Anadolu Üniversitesi Laboratuvar ve Veterinelik bölümünden mezun oldu. Lise sıralarında, gençlik yıllarının verdiği heyecanla, her genç gibi aşk üzerine şiirler yazmaya başladı. Aynı yıllarda halk oyunları ile tanıştı. Halk oyunlarına olan bu tutkusu giderek arttı. Büyükşehir Belediyesi Konservatuarı Halkoyunları bölümüne devam etti. Halk Oyunları üzerine bir çok kurs aldı. M.E.B. Halk Oyunları Usta Öğretici
Sertifikası aldı. Yine M.E.B. açmış olduğu kursları başarıyla tamamlayarak C sınıf hakemlik sertifikasına hak kazanmıştır. Bir çok okulda ve Melikgazi Halk Eğitimi Merkezinde uzun yıllar Halk oyunları kursu verdi. Halk Oyunlarına olan tutkusu onu folklora bağımlı hale getirdi. Kayseri’de ve Kayseri dışında Folklor üzerine araştırmalar yaptı. Bu konuda yapmış olduğu araştırmalar Erciyes, Laçin, Şu Bizim Kayseri, Akın Günlük Kayseri, Şebinkarahisar Gazetesi, Bütün YönleriyleDeveli gibi gazete, dergi ve kitaplarda yayınlandı. Saim Deligöz ile uzun bir sür yaptığı araştırmalarını, Kayseri Halk Oyunları Giyim Kuşam Köy Seyirlik Oyunları adlı kitapta topladı.“Bütün Yönleriyle Develi 2002” adlı sempozyuma katılarak “Develi düğünleri ve köy seyirlik oyunları” ile ilgili bildiri sunmuştur. Folklor ile birinci derecede ilgili olması, aynı zamanda onun şiire olan tutkusunu daha da artırdı. Şiir üzerine yayınlanmış bir eseri olmamakla beraber, Çemen ve Şu Bizim Kayseri dergilerinde şiirleri yayınlandı.
Halen özel bir sağlık şirketinde çalışmakla beraber, Melikgazi Halk Eğitimi Merkezinde, Halk Oyunları dersleri vermektedir.
Evli olup, bir kız ve bir erkek çocuk babasıdır.
YEŞİL BÜNYAN’IM
Yemyeşil Pınarbaın, temiz
havanla
Girdin rüyalarıma bakır
tavanla
Çeşmeden su çeker kızların
delik kovanla
Yatak olam üstüme Elvan’ım
Bu can kurban sana Bünyan’ım
Halın vardır senin, ilmek ,
ilmektir
Kültürün diğer adı seni
bilmektir,
Seni sevmek toprağında
ölmektir
Halı olam doku beni Ceylan’ım
Sana kurban bu can, Yeşil Bünyan’ım
Çayırında kuzuların meleşir,
Şahsenemde bülbüllerin
dertleşir,
Taşrandaki Bünyanlılar
birleşir
Sensiz ağrıyor benim her
yanım,
Bu can kurban sana, Yeşil Bünyan’ım
Kışın arabaşı yapar yutarız,
Deveyutan’da balıkları
tutarız
Bir kaşığa kırk mantıyı
yaparız
Gözenesi’nde tilkileri
avlarım,
Yiğit olur şu gençliği
Bünyan’ım.
Devetaşın, Kurtdeliğin
namlıdır,
Gurbetteki Bünyanlılar
gamlıdır ,
Halıların şu dünyada şanlıdır
Havana, suyuna kurban bu
canım
Tarih sayfaları yazar seni,
Bünyan’ım
Mahmut CEPLİ
Mahmut Cepli Kimdir?
1945 yılında Bünyan’da doğdu.
İlk ve Ortaokulu Bünyan’da lise tahsilini ise Kayseri’de tamamladı. 1968
yılında girdiği İstanbul Gazetecilik Yüksek okulundan 1970 yılında mezun oldu.
Yine Yüksek okula kayıt olduğu yılda Akşam Gazetesi’nde santral memuru olarak çalışma
hayatına başladı. Bir süre sonra aynı gazetenin istihbarat servisinde polis
muhabiri olarak Yazı işleri ailesine katıldı. 1973 yılında askerlik dönüşü
Türkiye Gazetesinde gazetecilik mesleğini sürdüren Mustafa Cepli, 1974 – 1979
yılları arasında Günaydın Gazetesi’nde magazin muhabiri olarak çalıştı.
Çeşitli gazetelerde
istihbarat şefliği ve yazı işleri müdürlüğü görevlerinde de bulunan Mahmut
Cepli İnşaat Müteahhitleri İşveren Sendikası’nda Basın Müşavirliği görevinde
bulundu.
Şu an Yeni İstanbul
Gazetesi’nde gazetecilik mesleğini sürdüren Mahmut Cepli’nin iki erkek çocuğu bulunuyor.
Kaynak: Bünyan Kültürü, Aylık Kültür
Dergisi 1993 Sayı 6.
BÜNYANIMA
Yine kalbe çöktü elim yalnızlık
Kavuşmak istiyorum anneme, babama
Şehri bastı sıcaklarla ıssızlık
Kavuşmak istiyorum Bünyan’ıma
***
Münbittir her yeri, toprağı sulak
Ağaçları yemyeşil, havası berrak
Daldan dala kurmak için salıncak
Kavuşmak istiyorum Bünyan’ıma
***
Zümrüt çayırlarda açar çiçekler
Öter bülbül, uçuşuyor kelebekler
Anne baba kardeş hep beni bekler
Kavuşmak istiyorum Bünyan’ıma
***
Sular akar çağlayanlar beldesi
Cennete bedeldir Başgöl Deresi
Ağaçların suda oynar gölgesi
Kavuşmak istiyorum Bünyan’ıma
***
Kayaltı, Şahsenem’in bağları
Navruz, çiğdem kokar şimdi dağları
Havası hoş, coşkun akar çayları
Kavuşmak istiyorum Bünyan’ıma
19.05.1960 / Kayseri
…..Mehtap ŞAHİN*
Mehtap Şahin, 1944 yılında Bünyan’da doğdu. İlk ve orta tahsilini Bünyan’da yaptı. İstanbul’da Tıp tahsili yaparken hayatının baharında kan kanserinden 1963 yılında vefat etti. Sıkıntılarını mısralara dökerek teselli bulan şairin çok hisli olduğu anlaşılıyor. Kyn. S. Burhanettin Akbaş
BÜNYAN İÇİN
Aylardır ayrıyım Bünyan ilinden
Her zaman sorarım seher yelinden
***
Şahsenem nasıldır, soldu mu gülü?
Kışın da öter mi acep bülbülü?
***
Ninniler söyler mi gene Velev'i?*
Köpürüp akar mı suların devi?
***
Görmedim Kayaaltı senin eşini
Hayalin bırakmaz bir dem peşimi
***
Kaç kere ah ettim Pınarbaşı'na
Kuş olup konmayı kaynak taşına
***
Günlerce ağladım Kayabaşı için
Dünyayı vermem bir tek taşı için
***
Eğrıyıl, Çataltepe, Elönü, Ada
Fakılar, Boyalı değmez mi yâda?
***
Sulören, Gölpınar, Boğaz'ın Çeşme
Çipilli suyunu tat da tek içme
***
Yiğitler durağı, erler otağı
Mercimek, Koramaz, Anadut Dağı
***
Akbayır, Kösüre, ey Tepedibi
Saklarsın Bünyan'ı bir pençe gibi
*Velev: Veli evi, Kayaaltında bulunan bu yapı bugün yoktur.
Mustafa KOÇAK*
Mustafa Koçak, 1911 yılında Bünyan'da doğmuştur. Öğretmen okulundan mezun olduktan sonra çeşitli yörelerde öğretmenlik yapmıştır. Şiirlerinde kahramanlık konularını ve sıla özlemini oldukça duygulu mısralarla dile getirmiştir. 1980 yılında şair, aramızdan ayrılmıştır.
BÜNYAN
Gözüm açtım toprağında taşında
Damarımda akan kanımsın Bünyan
Gençliğim yaşadım Kayabaşın’da
Şu fâni bedende canımsın Bünyan
Rüzgârın başımda esti delice
Doğup büyüdüğüm yerdi Yenice
Kazırmağı fabrikaya gelince
İlçeler içinde şanımsın Bünyan
Şahsenemden çıktım Selamkaya’ya
Güzellerin lüzum görmez boyaya
Nakış nakış işlenirsin oyaya
Dilime dolanan ünümsün Bünyan
Halılarda ilmek ilmek dokundum
Şiirlerde mısra mısra okundum
Yârim gibi kem gözlerden sakındım
Karanlık gecede günümsün Bünyan
Şeşe’den keserdim hevenk üzümü
Büngüldek’te yurdum hergün yüzümü
Çipilli’nin suyu besler özümü
Yeşiller içinde alımsın Bünyan
Bünyani lakabın adından aldı
Sevdalı başını dertlere saldı
Her yanında tatlı hatıram kaldı
Çiçekler içinde gülümsün Bünyan
YEKTA YILDIZ
Bünyan Şiiri...
Kayserinin ilçesi, yemyeşil şirin Bünyan,
Herkes sana sevdalı, hasretin derin Bünyan...
Eğlemişler obayı, boy boy yörük beyleri,
Vatan yurt eylemişler, bastıkları yerleri...
Demişler adı olsun, buranın Sarımsaklı,
Oyulmuş kayalarda, nice tarihler saklı....
An gelmiş devran dönmüş, denmiş Bünyanı Hamit,
Bünyan diye değişmiş, sonra gelince vakit...
Çevirmiş etrafını, Koramazın dağları,
Yeşillere bürünmüş, bahçeleri bağları...
Bünyanın can damarı, göz göz kaynar Göztepe,
Eteğinde mesire, çocuklar sere serpe...
Suları akar gelir, dere tepe aşarak,
Evlere ışık olur, havuzlardan taşarak...
Hayat bulur can bulur, Bünyanın dağı taşı,
Mehmet Özmen elinde, ne güzel Pınarbaşı...
Çatılarda bir seda, kumruların sesleri,
Ne hoş bir mekan olmuş, şu sosyal tesisleri...
Girabolu suları, patlak patlak doluşur,
Bünyan sevdalıları, festivalde buluşur...
Çağlayan çağlar durur, yükseklerden Bünyana,
Sarımsaklı barajı, aşıktır Çağlayana...
Kayabaşı salınır, başında bir taç gibi,
Gümbürdek gümbürdüyor, hastaya ilaç gibi...
Kayaaltı hep tüter, buram buram sinemde,
Mangalda balıkların, tadı var Şahsenemde...
Rahmet var yağmurunda, bereket var karında,
Hayalleri süsleriz, şu Dilek pınarında...
Yedi sular birleşir, akar Yuvadereye,
Tarihten kalma mezar, miras Kurbantepeye...
Gölgesinde eğlenip, dinlendiğimiz Şeşe,
Tezek kokan tarlalar, sıralanır peşpeşe...
Arpa buğday ekeriz, toprağı süre süre,
Küfe küfe üzümler, tevek tevek Kösüre...
Şemşamerler dizilir, gün döner kalpak kalpak,
Gilamadalar açar, yeşerir yaprak yaprak...
Yorgun düşmüş duvarlar, giriş kalmış ayakta,
Maziden bir demet var, şu yukarı konakta...
Ulu cami görkemli, Selçukludan izler var,
Desen desen işlenmiş, Atalardan yadigar...
Buz gibi akan sular, söyler hasret türküsü,
Üç gözlüde canlanır, bir sevdanın öyküsü...
Tezgah tezgah kurulur, pazarlar her salıya,
İlmek ilmek işlenen, göz nurudur halıya...
Gün olur günler olur, çöker kara bulutlar,
Vatan sağolsun deriz, tükenmez ki umutlar,
Uğurlanır Bünyandan, nice nice yiğitler,
Ruhlarınız şad olsun, ölmez aziz şehitler....
Beyzade Erden
Görülür Yurdun Akmescit
HALILAR ŞEHRİ BÜNYAN
Dünyaya tanıttın ünlü
halılarını
Taşköprü, Cami-İ Kebir
anlatır tarihini
Kimse inkar edemez
senin güzelliğini
Halıcılık şehri güzel
Bünyan’ım
Renkli desenler
oturmuş sütunlarına
Bünyan Kayseri’nin
yakınında
Dünyanın pazarında Bünyan
halıları
Halılar şehri güzel
Bünyan’ım
Ad kavminden gelir
günümüze
Halıları kızlarımız
üretir sipariş üzerine
İlmik ilmik işler
halıların özüne
Halıların başkenti
şirin Bünyan’ım
Yatıp dinlenesim var
halı üzerinde
O kadar gururluyum ki
halın düşmüş dillere
Halılarını gördükçe
ışık geliyor gözlerime
Altıntop de der
yemeğimi yesem, çayımı içsem halı üzerinde.
Bünyan Şiiri...
Kayserinin ilçesi, yemyeşil şirin Bünyan,
Herkes sana sevdalı, hasretin derin Bünyan...
Eğlemişler obayı, boy boy yörük beyleri,
Vatan yurt eylemişler, bastıkları yerleri...
Demişler adı olsun, buranın Sarımsaklı,
Oyulmuş kayalarda, nice tarihler saklı....
An gelmiş devran dönmüş, denmiş Bünyanı Hamit,
Bünyan diye değişmiş, sonra gelince vakit...
Çevirmiş etrafını, Koramazın dağları,
Yeşillere bürünmüş, bahçeleri bağları...
Bünyanın can damarı, göz göz kaynar Göztepe,
Eteğinde mesire, çocuklar sere serpe...
Suları akar gelir, dere tepe aşarak,
Evlere ışık olur, havuzlardan taşarak...
Hayat bulur can bulur, Bünyanın dağı taşı,
Mehmet Özmen elinde, ne güzel Pınarbaşı...
Çatılarda bir seda, kumruların sesleri,
Ne hoş bir mekan olmuş, şu sosyal tesisleri...
Girabolu suları, patlak patlak doluşur,
Bünyan sevdalıları, festivalde buluşur...
Çağlayan çağlar durur, yükseklerden Bünyana,
Sarımsaklı barajı, aşıktır Çağlayana...
Kayabaşı salınır, başında bir taç gibi,
Gümbürdek gümbürdüyor, hastaya ilaç gibi...
Kayaaltı hep tüter, buram buram sinemde,
Mangalda balıkların, tadı var Şahsenemde...
Rahmet var yağmurunda, bereket var karında,
Hayalleri süsleriz, şu Dilek pınarında...
Yedi sular birleşir, akar Yuvadereye,
Tarihten kalma mezar, miras Kurbantepeye...
Gölgesinde eğlenip, dinlendiğimiz Şeşe,
Tezek kokan tarlalar, sıralanır peşpeşe...
Arpa buğday ekeriz, toprağı süre süre,
Küfe küfe üzümler, tevek tevek Kösüre...
Şemşamerler dizilir, gün döner kalpak kalpak,
Gilamadalar açar, yeşerir yaprak yaprak...
Yorgun düşmüş duvarlar, giriş kalmış ayakta,
Maziden bir demet var, şu yukarı konakta...
Ulu cami görkemli, Selçukludan izler var,
Desen desen işlenmiş, Atalardan yadigar...
Buz gibi akan sular, söyler hasret türküsü,
Üç gözlüde canlanır, bir sevdanın öyküsü...
Tezgah tezgah kurulur, pazarlar her salıya,
İlmek ilmek işlenen, göz nurudur halıya...
Gün olur günler olur, çöker kara bulutlar,
Vatan sağolsun deriz, tükenmez ki umutlar,
Uğurlanır Bünyandan, nice nice yiğitler,
Ruhlarınız şad olsun, ölmez aziz şehitler....
Beyzade Erden
Görülür Yurdun Akmescit
Oturmuş ovaya kurulmuş durur
Her yönden görülür yurdun Akmescit
Bakınca kavağın boy boy görünür
Yeşilliği alıp durdun Akmescit
***
Seni seven sana önem vermeli
Sel suyuna derin arklar yarmalı
Çayır kaşına su yolu kurmalı
Ovayı pullukla sürdün Ahmescit
***
Elbet bir gün yapılacak yolları
Halıyı dokurlar durmaz kolları
Geçime önemi verir dulları
Kirkiti güzelce vurdun Akmescit
***
Hayli zaman seni gözüm görmedi
Senden ayrılanlar fazla durmadı
İnsanlar iyidir insan yormadı
Dertlere çare sordun Akmescit
***
Bomboz tepelere ağaç dikmeli
Su yerine alın teri dökmeli
O güzel ovana emek çekmeli
Çeşitli mahsülü verdin Akmescit
***
Sanayileştin yok sana ihanet
Demirci marangoz hepsi vardır net
Bütün sanatkarlar başarılı cet
Pazarı bağrına serdin Akmescit
***
Hiçbir dalda kusur yoktur serinde
Düz ovaya otur varlık yerinde
Yanık Umman kaza olur yarın da
Çevrende isminle erdin Akmescit
Âşık Yanık Umman
Âşık Veysel'i bizzat tanıyıp etkilenen Kayserili ozanlardan biri de Âşık Yanık Umman'dır. Asıl adı Ömer, soyadı Akçakaya olan Âşık Yanık Umman, 1938 yılında, Bünyan'ın Elbaşı bucağına bağlı Akmescit (Zerezek) köyünde doğmuştur. Bâdeli ozanlarımızdandır. Şiirlerinin bir kısmı Hayrettin İvgin tarafından hazırlanan "Dertler Üstüme Üstüme (Âşık Yanık Umman'ın Hayatı ve Şiirleri)" adlı kitapta toplanmıştır (İvgin 1988: 146-147). Şimdi İstanbul'da yaşayan Âşık Yanık Umman, "Veysel Bu Gün Seni Anmaya Geldik" başlıklı bir destan yazmıştır. Âşık Yanık Umman'ın Âşık Veysel'e yazdığı şiir on dörtlükten oluşmaktadır. Şiirde, yazını kışını hizmete harcamış olan Âşık Veysel'in (6/3b), sözlerinin öğrenilmesi, Âşık Veysel gibi saz çalınması gerektiği dile getirilmekte (6/3a), Âşık Veysel'in eserlerinin ölmediği ve bütün canlılığıyla yaşamaya devam ettiği söylenmekte (6/4b), Âşık Veysel'in sevenlerinin gönlünde yaşadığı ifâde edilmekte (6/4c), özellikle muamma dalında Veysel'in güçlü bir ozan olduğu belirtilmektedir
Her yönden görülür yurdun Akmescit
Bakınca kavağın boy boy görünür
Yeşilliği alıp durdun Akmescit
***
Seni seven sana önem vermeli
Sel suyuna derin arklar yarmalı
Çayır kaşına su yolu kurmalı
Ovayı pullukla sürdün Ahmescit
***
Elbet bir gün yapılacak yolları
Halıyı dokurlar durmaz kolları
Geçime önemi verir dulları
Kirkiti güzelce vurdun Akmescit
***
Hayli zaman seni gözüm görmedi
Senden ayrılanlar fazla durmadı
İnsanlar iyidir insan yormadı
Dertlere çare sordun Akmescit
***
Bomboz tepelere ağaç dikmeli
Su yerine alın teri dökmeli
O güzel ovana emek çekmeli
Çeşitli mahsülü verdin Akmescit
***
Sanayileştin yok sana ihanet
Demirci marangoz hepsi vardır net
Bütün sanatkarlar başarılı cet
Pazarı bağrına serdin Akmescit
***
Hiçbir dalda kusur yoktur serinde
Düz ovaya otur varlık yerinde
Yanık Umman kaza olur yarın da
Çevrende isminle erdin Akmescit
Âşık Yanık Umman
Âşık Veysel'i bizzat tanıyıp etkilenen Kayserili ozanlardan biri de Âşık Yanık Umman'dır. Asıl adı Ömer, soyadı Akçakaya olan Âşık Yanık Umman, 1938 yılında, Bünyan'ın Elbaşı bucağına bağlı Akmescit (Zerezek) köyünde doğmuştur. Bâdeli ozanlarımızdandır. Şiirlerinin bir kısmı Hayrettin İvgin tarafından hazırlanan "Dertler Üstüme Üstüme (Âşık Yanık Umman'ın Hayatı ve Şiirleri)" adlı kitapta toplanmıştır (İvgin 1988: 146-147). Şimdi İstanbul'da yaşayan Âşık Yanık Umman, "Veysel Bu Gün Seni Anmaya Geldik" başlıklı bir destan yazmıştır. Âşık Yanık Umman'ın Âşık Veysel'e yazdığı şiir on dörtlükten oluşmaktadır. Şiirde, yazını kışını hizmete harcamış olan Âşık Veysel'in (6/3b), sözlerinin öğrenilmesi, Âşık Veysel gibi saz çalınması gerektiği dile getirilmekte (6/3a), Âşık Veysel'in eserlerinin ölmediği ve bütün canlılığıyla yaşamaya devam ettiği söylenmekte (6/4b), Âşık Veysel'in sevenlerinin gönlünde yaşadığı ifâde edilmekte (6/4c), özellikle muamma dalında Veysel'in güçlü bir ozan olduğu belirtilmektedir
BÜNYAN VE PINARBAŞI
Çocukluğum, gençliğim
ihtiyarlığım geçti sende
Aşağı havuz yukarı
havuz yüzerdik sende
Elmalar, armutlar
yapraklar arasında sende
Atlarım, koşarım
yerimde duramaz oynardık el sende
Ah ne güzel Pınarbaşı’ndan
akan berrak suların
Pınarbaşı dağından
bakarım Kemer köprü Mayle de ki bağlarım
Yılanlıda vak vak diye
öten boğazı balonlu kurbağaların
Seyretmeye doyamıyorum
Dünyanın cennetisin Bünyan’ım
Ağbayırdan, Dizgeme
dağından izlerim seni
Duyulurdu fabrikanın
düdüğü ile ezan sesi
Atalarıma yurt yuva
olmuşsun ezelden beri
Ruhumu şenlendiriyor
kanarya bülbül sesleri
Baharında yazında açar
çiçeklerin güllerin
Kayabaşına çıkarsan yanaklarını
okşar serin yellerin
Çağlayıp akar
Pınarbaşı’ndan derelerin
Hayat bereket buluyor
bağların bahçelerin
Canım Pınarbaşı suyun
başka havan başka
Seni görünce küt küt
atar kalbimiz geliriz aşka
Göçmen kuşların uğrak
yerin konar suyuna
Soğuk suyunu içiyoruz
kana kana doya doya
Baharıyla ılgıt ılgıt
erir doldurur dereleri kar suların
Pınarbaşı mesire
yerin, görmeye değer Kayabaşı’ndaki mağaraların
Gelin kız olmuş, taç
takmış bahçelerin bağların
Karçiçeği, navruz,
gelincik, sümbül ile süslenmiş dağların
Sana aşığım Bünyan’ım
severim seni
Adım adım karış karış
her yerini gezmeli
Tarih kokuyor Camii Kebir
Camisi yazı ile bezeli
İnsanları çok medeni
oturup sohbet etmeli.
Salih Altıntop
(1943) Şiir: 21.12.2009
BÜNYANIN
Oğul verir bahar gelir arısı
Kovanında dolar balı Bünyanın
Yüce dağda meler koyun sürüsü
Çok olur besili malı Bünyanın
Mor çiçeği kaplar yazın yalısı
Meyva verir ahlat alıç çalısı
Ün yapmış dünyaya dostlar halısı
İlmek nakış atar eli Bünyanın
Düzeni var ama kalmıştır kalın
Misafire açık hanemiz gelin
Yaklaşma kardeşim havanı alın
İnsana baş vermez dulu Bünyanın
Koramaz dağına yağınca dolu
Akar derelerden baharın seli
Hazarşah boğazı elmayla dolu
Bire beş verirse dalı Bünyanın
Meşhurdur kardeşim fasulye fiyi
Verimli toprağı aşırır boyu
Sarımsaklı barajı doldurur suyu
Dolarda boşalır gölü Bünyanın
Aşık Mahrumiyem benim yazarı
Salı günü halka açık pazarı
Esirgemiş Mevlâm ondan nazarı
Yok topalı körü keli Bünyanın
ZekiYILDIRIM (1946- )
Düzen: Evlilik hazırlığı.
Kalın: Düğüne davet için dağıtılan içli kete
Fiy-fiğ: Baklagil
Zeki Yıldırım, 1946 yılındaGömürgen’de doğmuştur. Babası, “Kürt Uşağı” kabilesinden Sabit, annesi Melek Hanım’dır. Zeki, daha altı aylıkken annesi vefat eder.
BÜNYAN’A ÖZLEM
Çobanlar kırlarda ateş yakarken
Bahçeler şenlenip duman tüterken
Şahsenem’de aşık bülbül öterken
Koşarda gelirim sana Bünyan’ım
Kızlar avlularda halı çözünce
Kuzular çayırda toplu gezince
Anam özleyipte mektup yazınca
Coşarda gelirim sana Bünyan’ım
Ak bayırda nevruz, çiğdem açarken
Kırlangıçlar gökte çılgın uçarken
Keklikler yağmurda sevgi içerken
Uçar da gelirim sana Bünyan’ım
Akay’ın adına adın yazıldı
İlmik ilmik gönlüm sana çözüldü
Kadehler aşkınla yola dizildi
İçer de gelirim sana Bünyan’ım
Abdullah Akay (1930 - ) 7 Aralık 1990 Ankara
KAYABAŞI
Gergeme solunda, şarın sağında
Bülbüller ah çeker gül budağında
Eteğinde Şahsenem’in bağında
Gülün açtığını bil kayabaşı
Sen yüce kayasın şarına yönek
Sıdkile yüzümüz Mevlâya dönek
Ad kavminden kalma yüzbin gözenek
Geçmez mi yanından yol Kayabaşı
Nice bin kavimler sana geldiler
Gahi ağladılar, gahi güldüler
Külünk ile delik deldiler
Ecele bir çâre bul Kayabaşı
Yüzer gördüm ördek ile kazları
Âşık eder mâşukuna nazları
Yenice’de Rum Ermeni kızları
Geyinmiş yeşili al Kayabaşı
Ak saya geyinmiş şu yüce dağlar
Ziynetin çıkarmış bahçeler, bağlar
Ciğer yanmayınca gözler mi ağlar
Güzin geldiğini bil Kayabaşı
Güz gelince harmanların savrulur
Esen rüzgârlar sana çevrilir
Coşkun ırmakların akar devrilir
Gülün açtığını bil Kayabaşı
Mustafa söylersin aktan karadan
Dilerim adüvler çıksın aradan
Senin de muradın versin Yaradan
Sen de gülenlerle gül Kayabaşı
Şar: Şehir
Şarına yönek: Şehre yönelmiş
Külünk: Taş delme aleti
Ak saya: Beyaz elbise
Adüvler: Düşmanlar
Âşık Mustafa (Mustafa Altınkaynak 1868-1941)
Oğul verir bahar gelir arısı
Kovanında dolar balı Bünyanın
Yüce dağda meler koyun sürüsü
Çok olur besili malı Bünyanın
Mor çiçeği kaplar yazın yalısı
Meyva verir ahlat alıç çalısı
Ün yapmış dünyaya dostlar halısı
İlmek nakış atar eli Bünyanın
Düzeni var ama kalmıştır kalın
Misafire açık hanemiz gelin
Yaklaşma kardeşim havanı alın
İnsana baş vermez dulu Bünyanın
Koramaz dağına yağınca dolu
Akar derelerden baharın seli
Hazarşah boğazı elmayla dolu
Bire beş verirse dalı Bünyanın
Meşhurdur kardeşim fasulye fiyi
Verimli toprağı aşırır boyu
Sarımsaklı barajı doldurur suyu
Dolarda boşalır gölü Bünyanın
Aşık Mahrumiyem benim yazarı
Salı günü halka açık pazarı
Esirgemiş Mevlâm ondan nazarı
Yok topalı körü keli Bünyanın
ZekiYILDIRIM (1946- )
Düzen: Evlilik hazırlığı.
Kalın: Düğüne davet için dağıtılan içli kete
Fiy-fiğ: Baklagil
Zeki Yıldırım, 1946 yılındaGömürgen’de doğmuştur. Babası, “Kürt Uşağı” kabilesinden Sabit, annesi Melek Hanım’dır. Zeki, daha altı aylıkken annesi vefat eder.
İlkokulu köyünde bitirdikten sonra, eli az-çok iş tutunca çiftçilik ve çobanlık yapmaya başlar. Delikanlılık çağına gelince çiftçiliği bırakarak, çobanlığa devam eder. Koyun ve kuzuların peşinde kaval ile gönlünü eğlemeye çalışır. O zamandan, geleceği ile ilgili sinyaller vermiştir. Bu arada babası da ölünce, iki taraflı öksüz olmuştur. Fakirliğin, gurbetin bir de öksüzlüğün verdiği hüzün, onun ruhunda fırtınalar koparır. Bunlara bir de o çağın sevdası eklenince olaylara türküler, ölümlere ağıtlar, aşk ve sevdalara hasret şiirleri söyler...
Uzunyayla köylerinden Çukuryur’ta çobanken, bir güzele gönlünü kaptırır. İşte o zamandan bu yana uzun sürecek âşıklık yoluna çıkar.
Gönlünü kaptırdığı güzelle evlilik hayali suya düşer. 1966 yılında askere gider. Askerde “oyun ekip başı” olur. Askerlik dönüşü mesleğe devam, çobanlık...
Uzunyayla köylerinden Çukuryur’ta çobanken, bir güzele gönlünü kaptırır. İşte o zamandan bu yana uzun sürecek âşıklık yoluna çıkar.
Gönlünü kaptırdığı güzelle evlilik hayali suya düşer. 1966 yılında askere gider. Askerde “oyun ekip başı” olur. Askerlik dönüşü mesleğe devam, çobanlık...
1970 yılında Samur Mutlu’nun kızıyla evlenir. Bir yıl sonra Birlik Mensucat Fabrikası’na işçi olarak girer. Bu yüzden evini Kayseri’ye getirmek zorunda kalır.
Evini yüklerken, kimseden yardım görmez. Bundan çok hüzünlenen Zeki, köyden ayrılırken, gözleri yaşarır. Kamyonun üzerinde Kayseri’ye doğru yol alırken, önce kalbine dolan ilham, diline akmaya başlar.
Aşağıdaki sitemi Gömürgen’e yollar.
Evini yüklerken, kimseden yardım görmez. Bundan çok hüzünlenen Zeki, köyden ayrılırken, gözleri yaşarır. Kamyonun üzerinde Kayseri’ye doğru yol alırken, önce kalbine dolan ilham, diline akmaya başlar.
Aşağıdaki sitemi Gömürgen’e yollar.
Anamı, babamı elimden aldın!
Beni de gurbete saldın GÖMÜRGEN
Zaten neyin vardı, bana ne verdin?
Senin olsun yurdun-yuvan GÖMÜRGEN...
Çok oynattın yoksulluğun maçında,
Hep bulundum öksüzlerin göçünde.
Bir göz samanlığım kaldı içinde,
Onu da al, bitsin derdin GÖMÜRGEN...
Ben de senin nüfusunda kayıtlı,
Yedirmedin lokmam bir ağzım tatlı.
Beni yaya koydun ellerse atlı,
Kırkıma değmeden yordun GÖMÜRGEN...
Attın beni Kayseri’nin düzüne,
Hasret koydun pınarların gözüne!
Gönül verdim bir vefasız kızına,
Onu da ellere verdin GÖMÜRGEN...
Gelmem sana ama, var Gıdık Ahmet
Mustafa, Şaban, bir Emin Memet...
Bir gün benim ile etmedin sohbet,
Genç yaşta kalbimi kırdın GÖMÜRGEN...
Beni de gurbete saldın GÖMÜRGEN
Zaten neyin vardı, bana ne verdin?
Senin olsun yurdun-yuvan GÖMÜRGEN...
Çok oynattın yoksulluğun maçında,
Hep bulundum öksüzlerin göçünde.
Bir göz samanlığım kaldı içinde,
Onu da al, bitsin derdin GÖMÜRGEN...
Ben de senin nüfusunda kayıtlı,
Yedirmedin lokmam bir ağzım tatlı.
Beni yaya koydun ellerse atlı,
Kırkıma değmeden yordun GÖMÜRGEN...
Attın beni Kayseri’nin düzüne,
Hasret koydun pınarların gözüne!
Gönül verdim bir vefasız kızına,
Onu da ellere verdin GÖMÜRGEN...
Gelmem sana ama, var Gıdık Ahmet
Mustafa, Şaban, bir Emin Memet...
Bir gün benim ile etmedin sohbet,
Genç yaşta kalbimi kırdın GÖMÜRGEN...
Zamanında yaylaların aşarken,
Kokulardım süt, kaymağın pişerken.
Hayalinde gurbet elde yaşarken,
Neden Mahrumi’yi yerdin GÖMÜRGEN?..
Bu sitemi yolladığında henüz bir mahlası yoktur. Kayseri’de oturmuş olduğu “Mahrumlar” mahallesinden çağrışım yapılarak kendisine önerilen “Mahrumî” mahlasını kullanmaya başlar.
1994 yılında fabrikadan emekli olur. Bundan sonra yerel televizyon ve radyolarda çalıp, söyler. Kayseri İli içindeki festivallere katılmakta, televizyon ve radyolarda sanatını icraya devam etmektedir.
ÂŞIK MAHRÛM-Î ağabeyimiz, düğünlerin neşesi, toplantıların coşkusudur. Hani bir atasözümüz “KAMBERSİZ DÜĞÜN OLMAZ” der ya. İşte bu söz sanki ona söylenmiştir.
Gömürgen’e sitemi, kendi bestesiyle yerel ses sanatçı Hikmet Durak’ın çıkardığı kasette yer almıştır.
BİZE GEL
Güzel senin sohbetini severim
Sabahınan erken kalkta bize gel
On bir ayak merdivene basarak
Salına salına çıkta bize gel
Güzel olan kaşlarını eğer mi
Bir kötülük bir insanlığa değer mi
Benim kadar seni kimse sever mi
Sağına soluna bakta bize gel
Kıymetini bilmeyenler delidir
Aramızda esen sevgi yelidir
Biliyorsun bugün bayram günüdür
Ellerine kına yakta bize gel
Boşuna soldurdun gonca gülünü
Ne kadar severim tatlı dilini
Yaşayamam istiyorum ölümü (Köyün halkı bütün öpsün elini)
Elini koynuna sokta bize gel
Mesut Gülmez her gün senin yanında
Vallahi gönlüm yok dünya malında
Can verir ölürüm bir gün yoluna
Saçlarına çiçek takta bize gel
Mesut Gülmez, Zek (Ekinciler) Köyü 1 şubat 2012’ de vefat etmiştir.
BÜNYANLI...
(Bünyan Oyun Havası)
Bünyana da Bünyana,
Düğün kurduk Bünyana,
Haydi koçum meydana,
Haydi koçlar meydana,
Oynayalım can cana....
Bünyanın da dağları,
Tevek tevek bağları,
Meydan bir yiğit görsün,
Kaldır koçum kolları....
Ellerinde kınası,
Jilet gibi urbası,
Çıkmış koçum meydana,
Parlıyor kundurası...
Ellerinde kınası,
Yüreğinde sevdası,
Çıkmış koçum meydana,
Yiğidin hemde hası,
Hemde Yiğidin hası...
Bünyanlı da Bünyanlı,
Harbidir delikanlı,
Açmış koçum kolları,
Oynuyor anlı şanlı...
Bünyanı da Bünyanı,
Yemyeşildir Bünyanı,
Düğünümüz var bugün,
Yıkacağız her yanı....
Bünyanın da dağları,
Tevek tevek dağları,
Meydan bir yiğit görsün,
Kaldır koçum kolları....
Ellerinde kınası,
Jilet gibi urbası,
Çıkmış koçum meydana,
Parlıyor kundurası...
Ellerinde kınası,
Yüreğinde sevdası,
Çıkmış koçum meydana,
Yiğidin hemde hası,
Hemde yiğidin hası...
Bünyanlı da Bünyanlı,
Harbidir delikanlı,
Açmış koçum kolları,
Oynuyor anlı şanlı....
Beyzade Erden
ŞİRİN BÜNYAN
Önünden geçiyor suyu şosesi
Dev gibi solunda Kayabaşısı
İçinde meşhurdur Ulucamisi
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
Çamurunla karılıp toprağınla piştim
Değerli şahsenem suyundan içtim
Gördüğüm yerde tek seni seçtim
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
Velevi andırır cennet köşesi
Dertlere deva yayla havası
Gök kubbe altında bülbül yuvası
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
Ne kadarda şirindir havuzun başı
Daha on dokuzdur Ersoy’un yaşı
Çok çile çekti bitmiyor işi
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
12.11.1954 Türk Sesi /Bünyan
ÖZLEDİM SENİ
Ödünçleme koyun sağar süt alır
Tilkisi var kümeselere dadanır
Sana hasret olan gadanı alır
Garipsidim seni bizim eller
Kayabaşı'nda navrız biter, gül biter
Şahsenem'de yanık bir bülbül öter
Gurbet elde sensizlik ölümden beter
Garipsidim seni bizim eller
Başgölde kiraboğlun bitti mi
İbik horoz sabahledin öttü mü
Akka Ana, katıklaşa su kattı mı
Garipsidim seni bizim eller
Tol'a, Pöyrek'e çıkıp da yazıya
El ettim turnaya, kekliğe, tazıya
Gelengi de toprağa evini kazıya
Garipsidin seni bizim eller
Yarenlerim toplanırlar Pınarbaşı'na
Bazlamayı dürerler peynirine aşına
Ne pişirirsen o gelir kaşığına
Garipsidim seni bizim eller
Tandırda pişirdiğin keten olaydım
Dağında taşında biten olaydım
Buğdayına başağına seten olaydım
Garipsidim seni bizim eller
Halı dokuyan anamın kirkidinin sesi
Aşık Garip'in ruhu, Kerem'in nefesi
Aşık Mustafa söyler şiirlerin enfesi
Garipsidim seni bizim eller
Aşık Sıtkı Gergeme'de oturur
Kötülüğü de iyiliğe yetirir
Ambar'daki unu Hızır artırır
Garipsidim seni bizim eller
El bir söylerse ben bin söyleyim
Söyleyim de garip gönlüm eyleyim
Kimseler görmeden gizli gizli ağlayım
Garipsidim seni bizim eller
(garipsimek: özlemek)
S.Burhanettin AKBAŞ / Yaban Çiçeği, 1994, s.19-20
BAĞBOZUMU
Ocağa atarım gilamadayı,
Kara duman kaplar koca adayı,
Ezanı dinlerim o hoş sedayı,
Gönlüm bir hoş olur Bağbozumunda.
Güğümler pekmezle dolup taşıyor,
Güzel kızlar üzüm kesip koşuyor
Pekmez kaynadıkça komşu coşuyor,
Küskünler barışır Bağbozumunda.
Eldaşı,göyceği,dirmiti ayırır kızlar,
Uzaktan bakanın yüreği sızlar,
Engir Gölüne doğru uçar kazlar,
Göçmen kuşlar gidiyor bağbozumunda.
Alper der ki hemşehrim dinle sözümü,
Memlekete adadım kendi özümü,
Yalanım varsa kör eylesin gözümü,
Bu sene gideceğim oraya bağbozumunda
Gilamada:Üzüm çubuklarının kurumuşu
Eldaşı,Göycek(Göyceği)Dirmit : Üzüm çeşitleri
Engir Gölü: Kayseri civarında bir göl
Alper PAKSOY
Anılarda Kalan Bağ Bozumu
Her geçen gün ,dev adımlarla ilerleyen teknolojiyi yakalamak veya ayak uydurmak uğruna bir kısım yöresel
geleneklerimizi ,örf ve adetlerimizi unutmakta,kaybetmekteyiz.Kırk beş elli yıl gerilere gidersek ,elli altmış
yaşlarında olanlarımız iyi hatırlayacaklardır.Bünyan’da 25 Eylül ile 5 Ekim tarihleri arasında Bağ Bozumu
yapılırdı.
5-6 km mesafedeki bağlara,zamanının yük aracı olan,kağnılar ve at arabalarına on günlük yiyecek ,giyecek
ve üzüm toplamada giysilerle şarkılar ve türküler eşliğinde,kasaba halkı büyük bir aile topluluğunun göç
havasını andıran kısa bir yolculuktan sonra ,tozlu yollardan geçilerek Kepez ve Şeşe bağlarına kağnı
gıcırtıları ile ulaşılırdı.
İmece usulu üzümler toplanır,şıralar çıkarılır,her tarafta ocaklar tüter ve pekmezler yapılmaya
başlanırdı.Kabaklısı,kayısılısı ve ayvalısı…çeşit çeşit pekmezler…onlara bakmaya doyum olmazdı.Bu arada
komşu bağcılar birbirini yemeğe davet ederlerdi.Tabiatıyla Bağbozumunda yenecek en güzel şey
Çemendir.Çünkü çemensiz bağbozumu olmazdı.Horhorum suyunu içip Gergemenin Çemenini yiyerek,o
günleri anmayan ,anıpta içini geçirmeyen yaşlılarımızın hala aramızda bulunduğu
kanaatındayım.BAĞBOZUMU geceleri Bağbozumu düşünülür,ilk adım o günlerden atılırdı.
Pekmez ocağının başı hiç boş bırakılmazdı.Çünkü pekmez taşar o zaman emekler boşa giderdi.Çoğunlukla
ocağın başında genç kızlar toplanır,alev alev yanan ocağın ışığında türküler,maniler söylenir ve nöbet
tutulurdu.Hele o alençik dediğimiz çalı çırpıdan yapılmış tek veya iki odadan ibaret olan evciklerde uyumak
sanki bir saltanattı.en azından benim için öyleydi.Her akşamı sabaha bağlayan gece,sanki bir umut
gecesi,bir mutluluk müjdesi gibi sabahı beklerdik.
Nede olsa sonbahar mevsiminde olunduğu için geceleri soğuk olurdu.Sabahleyin kalktığımızda bağ
yapraklarındaki kırağı güneş çıkıncaya kadar kaybolmazdı.Güneşle birlikte bunlar kaybolur ve kim daha
temiz küfe dolduracak diye bir yarış başlardı.Tabii bu yarış aileler arasında olduğu gibi ,bağ komşuları
arasında da olurdu.İşini erken bitiren kasabaya erken dönerdi.On on beş gün bu neşeli ,hareketli bağ
bozumu işlemi şimdi kalmamıştır.Değil ki bir salkım üzümü dalından koparıp yemek,o üzüm dalını ,hatta o
üzüm bağını bile görmenin bile mümkünü şimdi kalmamıştır.O kütüklü bağlar şimdi tarla olmuştur.Üretim
toplumu şimdi tüketim toplumuna dönmüştür.O kadar duyarsızlaşmışız ki tarlalarımızı bile tanıyamaz hale
gelmişiz.Kelimeni tam anlamı ile Bağbozumu artık anlarda kalmıştır
Alper Paksoy
Özvatan'lı Şair Şevki Çobanoğlu'nun Bünyan İçin Yazdığı Şiir
AZİZ BÜNYAN
Kayabaşı tatlı suyu
Bunu görek aziz Bünyan
Akar gider dere boyu
Suyu yorak aziz Bünyan
Mesiresi Şahsenem'de
Seviliyor her dönemde
El halısı çok önemde
İşi kurak aziz Bünyan
Ambarında buğday olur
Unu olan ekmek bulur
Tarladan gelen yorulur
Kime ırak aziz Bünyan
Bahçeleri, bağı güzel
Sonbaharda olur gazel
Ağustos'ta çabuk, tez el
Haydin varak aziz Bünyan
Kayseri'ye yolu yakın
Buradan bir geçin, bakın
Göç eylemiş akın akın
Bunu sorak aziz Bünyan
Çobanoğlu gezdi yurdu
Bünyan ilçesine vardı
Dostlar bana hatır sordu
Burda durak aziz Bünyan
(21.08.2004)
Şevki Çobanoğlu
HÜZÜN
Ekmeğime katık oldun be hüzün
Kayboldu sevincim gülmüyor yüzüm
Gecenin içinde tutsak gündüzüm
Dışı gurbet içi kasvet sanki öksüzüm
Düğümü çözmeden bir düğüm daha
İçimde içine kanayan yara
Dayan yürek dayan dayanmalısın
Yazgın böyleymiş katlanmalısın.
KOŞMA - Memiş Hoca (SITKI) 1820-1873
Cevahir, kadrini bilmez
Bu ilin ademi canım
Seni bir boncuk sanırlar
Sakın incinme sultanım
Kokulardım süt, kaymağın pişerken.
Hayalinde gurbet elde yaşarken,
Neden Mahrumi’yi yerdin GÖMÜRGEN?..
Bu sitemi yolladığında henüz bir mahlası yoktur. Kayseri’de oturmuş olduğu “Mahrumlar” mahallesinden çağrışım yapılarak kendisine önerilen “Mahrumî” mahlasını kullanmaya başlar.
1994 yılında fabrikadan emekli olur. Bundan sonra yerel televizyon ve radyolarda çalıp, söyler. Kayseri İli içindeki festivallere katılmakta, televizyon ve radyolarda sanatını icraya devam etmektedir.
ÂŞIK MAHRÛM-Î ağabeyimiz, düğünlerin neşesi, toplantıların coşkusudur. Hani bir atasözümüz “KAMBERSİZ DÜĞÜN OLMAZ” der ya. İşte bu söz sanki ona söylenmiştir.
Gömürgen’e sitemi, kendi bestesiyle yerel ses sanatçı Hikmet Durak’ın çıkardığı kasette yer almıştır.
BİZE GEL
Güzel senin sohbetini severim
Sabahınan erken kalkta bize gel
On bir ayak merdivene basarak
Salına salına çıkta bize gel
Güzel olan kaşlarını eğer mi
Bir kötülük bir insanlığa değer mi
Benim kadar seni kimse sever mi
Sağına soluna bakta bize gel
Kıymetini bilmeyenler delidir
Aramızda esen sevgi yelidir
Biliyorsun bugün bayram günüdür
Ellerine kına yakta bize gel
Boşuna soldurdun gonca gülünü
Ne kadar severim tatlı dilini
Yaşayamam istiyorum ölümü (Köyün halkı bütün öpsün elini)
Elini koynuna sokta bize gel
Mesut Gülmez her gün senin yanında
Vallahi gönlüm yok dünya malında
Can verir ölürüm bir gün yoluna
Saçlarına çiçek takta bize gel
Mesut Gülmez, Zek (Ekinciler) Köyü 1 şubat 2012’ de vefat etmiştir.
BÜNYANLI...
(Bünyan Oyun Havası)
Bünyana da Bünyana,
Düğün kurduk Bünyana,
Haydi koçum meydana,
Haydi koçlar meydana,
Oynayalım can cana....
Bünyanın da dağları,
Tevek tevek bağları,
Meydan bir yiğit görsün,
Kaldır koçum kolları....
Ellerinde kınası,
Jilet gibi urbası,
Çıkmış koçum meydana,
Parlıyor kundurası...
Ellerinde kınası,
Yüreğinde sevdası,
Çıkmış koçum meydana,
Yiğidin hemde hası,
Hemde Yiğidin hası...
Bünyanlı da Bünyanlı,
Harbidir delikanlı,
Açmış koçum kolları,
Oynuyor anlı şanlı...
Bünyanı da Bünyanı,
Yemyeşildir Bünyanı,
Düğünümüz var bugün,
Yıkacağız her yanı....
Bünyanın da dağları,
Tevek tevek dağları,
Meydan bir yiğit görsün,
Kaldır koçum kolları....
Ellerinde kınası,
Jilet gibi urbası,
Çıkmış koçum meydana,
Parlıyor kundurası...
Ellerinde kınası,
Yüreğinde sevdası,
Çıkmış koçum meydana,
Yiğidin hemde hası,
Hemde yiğidin hası...
Bünyanlı da Bünyanlı,
Harbidir delikanlı,
Açmış koçum kolları,
Oynuyor anlı şanlı....
Beyzade Erden
ŞİRİN BÜNYAN
Önünden geçiyor suyu şosesi
Dev gibi solunda Kayabaşısı
İçinde meşhurdur Ulucamisi
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
Çamurunla karılıp toprağınla piştim
Değerli şahsenem suyundan içtim
Gördüğüm yerde tek seni seçtim
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
Velevi andırır cennet köşesi
Dertlere deva yayla havası
Gök kubbe altında bülbül yuvası
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
Ne kadarda şirindir havuzun başı
Daha on dokuzdur Ersoy’un yaşı
Çok çile çekti bitmiyor işi
Tabiatı güzel şirin Bünyanın
12.11.1954 Türk Sesi /Bünyan
M. MUZAFFER ERSOY
GÜZEL BÜNYAN ŞİRİN BÜNYAN
Bünyan, Kayabaşı yamacında
Kayseri, Pınarbaşı arasında
Bol suyu kaynar kayasında
Güzel Bünyan, şirin Bünyan
Pınarbaşı’nın suyu uzar gider
Kınalı eller halıya ilmek eder
İnsanları Pınarbaşı’nı mesken eder
Güzel Bünyan, şirin Bünyan
Pınarbaşı’ yı görmeyen merak eder
Suyun başında piknik yapmaya değer
İnsanları çok iyi misafire hürmet eder
Güzel Bünyan, şirin Bünyan
Kayapınar, Devetaş, Ballık, Tepe Tarla
Bizi bekliyor Alınpınarı, Başınyayla
İç soğuk suyunu kana kana
Güzel Bünyan, şirin Bünyan
Çık Kayabaşı’na bak bünyana
Serin rüzgar vurur güzel yanağına
Gir gör bak bibbir çeşit mağarasına
Güzel Bünyan’ım , şirin Bünyan’ım
Salih Altıntop 14.02.2001
ÖZLEDİM SENİ
Ödünçleme koyun sağar süt alır
Tilkisi var kümeselere dadanır
Sana hasret olan gadanı alır
Garipsidim seni bizim eller
Kayabaşı'nda navrız biter, gül biter
Şahsenem'de yanık bir bülbül öter
Gurbet elde sensizlik ölümden beter
Garipsidim seni bizim eller
Başgölde kiraboğlun bitti mi
İbik horoz sabahledin öttü mü
Akka Ana, katıklaşa su kattı mı
Garipsidim seni bizim eller
Tol'a, Pöyrek'e çıkıp da yazıya
El ettim turnaya, kekliğe, tazıya
Gelengi de toprağa evini kazıya
Garipsidin seni bizim eller
Yarenlerim toplanırlar Pınarbaşı'na
Bazlamayı dürerler peynirine aşına
Ne pişirirsen o gelir kaşığına
Garipsidim seni bizim eller
Tandırda pişirdiğin keten olaydım
Dağında taşında biten olaydım
Buğdayına başağına seten olaydım
Garipsidim seni bizim eller
Halı dokuyan anamın kirkidinin sesi
Aşık Garip'in ruhu, Kerem'in nefesi
Aşık Mustafa söyler şiirlerin enfesi
Garipsidim seni bizim eller
Aşık Sıtkı Gergeme'de oturur
Kötülüğü de iyiliğe yetirir
Ambar'daki unu Hızır artırır
Garipsidim seni bizim eller
El bir söylerse ben bin söyleyim
Söyleyim de garip gönlüm eyleyim
Kimseler görmeden gizli gizli ağlayım
Garipsidim seni bizim eller
(garipsimek: özlemek)
S.Burhanettin AKBAŞ / Yaban Çiçeği, 1994, s.19-20
BÜNYANIM
Çıktım seyreyledim Kayabaşı’na.
Hasret kaldım baharına kışına
Kurban olam toprağına taşına
Özlüyorum seni şirin Bünyan’ım
Bahar aylarında yağar dolusu
Evlerden yükselir kirkitin sesi
Pazara çıkardı halının hası
O halıyı arıyorum Bünyan’ım
Eğriyıl Dağı’nda koyun sürüsü
Melodi çalardı çanların sesi
Köyümden duyardım paydos borusu
O borunun sesini özlüyorum Bünyan’ım
Şeşe bağlarından pekmez gelirdi
Gilabolu salkım salkım olurdu
Suyunu içenler şifa bulurdu
O suyu özlüyorum Bünyan’ım
Ahmet yine Bünyan’ını özlersin
Hasretini yüreğine gizlersin
Dilerim Allah’tan tekrar şenlensin
Neşeli günlerin bitmesin Bünyan’ım
Ahmet HASDEMİR
PINARBAŞI AĞLIYOR
Yolumuz düştü göründü Pınarbaşı’mız
Şırıl şırıl akıyor durmadan akıyor
Bizler böyle boynu bükük bakıyoruz
Gelin görün ağalarımız, bakanlarımız
Pınarbaşı’nın berraktır suyu
İnsanları çok iyi huylu
Tatlıdır boldur suyu
Zenginlerimiz gelin bozun uykuyu
Bizlere hizmet gerek
Suyumuz boşa akıyor nidek
Gelin buraya yatırım yapak
Hepimiz beraber sevinek
Pınarbaşı her şeye değer
Burayı tanıtamamışız meğer
Buraya yatırım yaparsanız eğer
Başımız arşı alâya değer
Pınarbaşı’na hizmet gerek
Buna dayanamıyor yürek
Belediye oldum olası ürkek
Böyle geldik, böylemi gidek
Pınarbaşı’na elli altmış direk
Buraya elektrik gerek
Asırlar geçiyor çeyrek çeyrek
Bu noksan işe utanmak gerek
Pınarbaşı Bünyan’ın güzel yeri
Pislikten kalkmıyor her yanı
Arkadaş hizmet etmeyeni iyi tanı
Ne olur kurtaralım Pınarbaşı’yı
Pınarbaşı bizim öz malımız
Bura bizim hayatımız
Her gün hastalanıyor suyumuz
Neredesiniz ey Bünyanlı hemşerimiz
Vardık Pınarbaşı’ya piknik yapmaya
İhtiyaç duyduk tuvalet yapmaya
Döndük dolaştık tuvalet aramaya
Uçkuru elimize aldık koştuk dağlara
Bu böyle ayıp çok ayıp oluyor
Yetkililer bu durumu hiç görmüyor
Pınarbaşı mesire yeri olmuyor
Bu durum bize çok ayıp oluyor
Pınarbaşı’nın ağlayan gözü
Pislikten geçilmiyor önü
Kime söyleyelim bu sözü
Bulunmasın önünde kilimi yünü
Gençlerimize pilav ayran ziyafeti çekelim
Pınarbaşı’nın önünü güzelce temizletelim
Bir sefer olsun böyle deneyelim
Pınarbaşı’nın yüzünü güldürelim
Pınarbaşı’nın her tarafı hendek
Haydin el ele verek düzeltek
Etrafına çeşitli ağaçlar dikek
Pınarbaşı ‘yı yeşillendirip sevindirek
Pınarbaşı’nın dağı som kaya
Avrupa, Amerika çıkıyor aya
Vaatlerin cümlesi hep hava
Biz böyle kaldık gidiyoruz yaya
Bunları yazarken içim sızlıyor
İçim yanıyor gözlerim ağlıyor
Pınarbaşı böyle mezbelelik kalıyor
Bu mesele bizlere çok ayıp oluyor
Haydin ağalar Pınarbaşı’na gidelim
Hep beraber el ele verip etrafı gezelim
Sık bağlı keselerin ağzını açalım
Şanlı Pınarbaşı’nı güzelliğine kavuşturalım
Pınarbaşı bize Allah’ın armağanı
Ey yetkililer Pınarbaşı’yı iyi tanı
Buranın çok büyüktür ünü şanı
Pınarbaşı Bünyan’ın kalbi canı
Pınarbaşı’nın suyu kayadan çıkıyor
Suyu durmadan gümbür gümbür akıyor
İçinde bir çok canlılar yaşıyor
Suyu bendine sığmıyor taşıyor
Pınarbaşı Bünyan’ın hem canı hem de kalbi
Burayı uzun zaman göremesem duramıyorum vallahi
Pınarbaşı’nın su, kanarya, bülbül sesi
İnanın ruhum sesleniyor billahi
Pınarbaşı’nın başı yüce
Suyu akıyor durmadan düze
Evlere kadar geliyor içmeye
Pınarbaşı Allah’ın lütfüdür bize
Pınarbaşı’nın suyu ve yeşili
Allı, pullu, morludur çiçeği
Çok güzel öter bülbülleri
Sıra sıra dizilir taksileri
Pınarbaşı’nın etrafı ağaçlık
Etrafı sevimsiz darmadağınık
Buna Bünyanlının hepsi tanık
Bu düzen yetkililere düşüyor artık
Aman canım sende deme
Ekmeğini yiyip suyunu içme
İsmini sayıklıyoruz hece hece
Çok vazife düşüyor bizlere
Pınarbaşı çukurda çanak bir yer
Gelin hep birlikte etrafımı düzenle der
Burada pek çok kişiler ekmek yer
Buraya hep beraber olalım seferber
Etrafı teraslanır düzelir her yanı
İstenilirse yapılır gazinosu, büfesi, oteli
Pınarbaşı yeniden almış olur tatlı canı
Buraya gelir Bünyanlısı, Kayserilisi, Türkiyelisi
Burada çoktur piknik yapmak için heveslisi
Sofralar kurulur yemekler yenir en iyisi
Arkasından demlenir çayı, içilir kahvesi
İnsanı dinlendirir havası, su ve bülbül sesi
Pınarbaşı’ya emek hizmet gerek
Bu hizmeti yapmaya çatal yürek gerek
Bunu devlete ve zenginlere diyek
İşsiz Bünyanlılara aş ekmek gerek
Bünyanlı kardeşim sen geride duramazsın
İstersen bu işlerin en iyisini yaparsın
Pınarbaşı’mıza güzel temeller atarsın
Pınarbaşı’nın istikbalini bir anda parlatırsın
Sen yatırımı, yardımı seversin
Pınarbaşı hep böyle kalsın istemezsin
Açılsın gönlün hevesin
Allah seni Cennetine beklesin
Salih Altıntop 19.03.2000
AŞIĞIYIM BÜNYAN'IN
Sıra sıra dağını
Koyunun çatağını
Gördüm Şeşe Bağını
Aşığıyım Bünyan'ın
Toprağına taşına
Coşkun akan suyuna
Közde demli çayına
Hayranıyım Bünyan'ın
İlmek ilmek tez olur
Çiçeğinde köz olur
Türkülere söz olur
Halısıyım Bünyan'ın
İnsanında var hayır
Ağca Ağıl, Akbayır
Meşhurdur Yassı Çayır
Evladıyım Bünyan'ın
Üç Gözlü Çeşme başı
Durur mu Pınarbaşı
Bir başka Olukbaşı
Sularıyım Bünyan'ın
Bahçesinde gül biter
Bağında bülbül öter
İnsana gönül yeter
Yüksel'iyim Bünyan'ın
Hasan Yüksel
BÜNYANIM
Doğduğum yersin güzelsin
Bildiğim Tek memleketsin
Gördüm ki yeşilden daha yeşilsin
Yeşillerin kaynaştığı yersin Bünyan
Şelalerinde sular akar
Kayabaşı ona bakar
Yeşili sana hep renk katar
Renkler dilekler diyarısın Bünyan
Hani varya güzelim halıların
Teleklin, şirvanın, sandıkların
Onu dokuyor cana yakın insanların
Halının doğduğu yersin Bünyan
Yıllarca neler gördün bilemiyorum
Seni bırakıp başka il’e gidemiyorum
Bir tanesin dünyada iyi biliyorum
Sen benim memleketimsin Bünyan
Sümerbank’ın güzel çarşın
Cennet gibi dağın taşın
Hele o güzel Pınarbaşın
Sana doyulur mu yeşil Bünyan
Sümerinden Cumhuriyetinden gezsem
Sağlığa Bayramlığa geçsem
Cami Kebirde dursam
Tarihi Ulu Camiin gurur verir Bünyan
Yeter Karakoç
Ocağa atarım gilamadayı,
Kara duman kaplar koca adayı,
Ezanı dinlerim o hoş sedayı,
Gönlüm bir hoş olur Bağbozumunda.
Güğümler pekmezle dolup taşıyor,
Güzel kızlar üzüm kesip koşuyor
Pekmez kaynadıkça komşu coşuyor,
Küskünler barışır Bağbozumunda.
Eldaşı,göyceği,dirmiti ayırır kızlar,
Uzaktan bakanın yüreği sızlar,
Engir Gölüne doğru uçar kazlar,
Göçmen kuşlar gidiyor bağbozumunda.
Alper der ki hemşehrim dinle sözümü,
Memlekete adadım kendi özümü,
Yalanım varsa kör eylesin gözümü,
Bu sene gideceğim oraya bağbozumunda
Gilamada:Üzüm çubuklarının kurumuşu
Eldaşı,Göycek(Göyceği)Dirmit : Üzüm çeşitleri
Engir Gölü: Kayseri civarında bir göl
Alper PAKSOY
Anılarda Kalan Bağ Bozumu
Her geçen gün ,dev adımlarla ilerleyen teknolojiyi yakalamak veya ayak uydurmak uğruna bir kısım yöresel
geleneklerimizi ,örf ve adetlerimizi unutmakta,kaybetmekteyiz.Kırk beş elli yıl gerilere gidersek ,elli altmış
yaşlarında olanlarımız iyi hatırlayacaklardır.Bünyan’da 25 Eylül ile 5 Ekim tarihleri arasında Bağ Bozumu
yapılırdı.
5-6 km mesafedeki bağlara,zamanının yük aracı olan,kağnılar ve at arabalarına on günlük yiyecek ,giyecek
ve üzüm toplamada giysilerle şarkılar ve türküler eşliğinde,kasaba halkı büyük bir aile topluluğunun göç
havasını andıran kısa bir yolculuktan sonra ,tozlu yollardan geçilerek Kepez ve Şeşe bağlarına kağnı
gıcırtıları ile ulaşılırdı.
İmece usulu üzümler toplanır,şıralar çıkarılır,her tarafta ocaklar tüter ve pekmezler yapılmaya
başlanırdı.Kabaklısı,kayısılısı ve ayvalısı…çeşit çeşit pekmezler…onlara bakmaya doyum olmazdı.Bu arada
komşu bağcılar birbirini yemeğe davet ederlerdi.Tabiatıyla Bağbozumunda yenecek en güzel şey
Çemendir.Çünkü çemensiz bağbozumu olmazdı.Horhorum suyunu içip Gergemenin Çemenini yiyerek,o
günleri anmayan ,anıpta içini geçirmeyen yaşlılarımızın hala aramızda bulunduğu
kanaatındayım.BAĞBOZUMU geceleri Bağbozumu düşünülür,ilk adım o günlerden atılırdı.
Pekmez ocağının başı hiç boş bırakılmazdı.Çünkü pekmez taşar o zaman emekler boşa giderdi.Çoğunlukla
ocağın başında genç kızlar toplanır,alev alev yanan ocağın ışığında türküler,maniler söylenir ve nöbet
tutulurdu.Hele o alençik dediğimiz çalı çırpıdan yapılmış tek veya iki odadan ibaret olan evciklerde uyumak
sanki bir saltanattı.en azından benim için öyleydi.Her akşamı sabaha bağlayan gece,sanki bir umut
gecesi,bir mutluluk müjdesi gibi sabahı beklerdik.
Nede olsa sonbahar mevsiminde olunduğu için geceleri soğuk olurdu.Sabahleyin kalktığımızda bağ
yapraklarındaki kırağı güneş çıkıncaya kadar kaybolmazdı.Güneşle birlikte bunlar kaybolur ve kim daha
temiz küfe dolduracak diye bir yarış başlardı.Tabii bu yarış aileler arasında olduğu gibi ,bağ komşuları
arasında da olurdu.İşini erken bitiren kasabaya erken dönerdi.On on beş gün bu neşeli ,hareketli bağ
bozumu işlemi şimdi kalmamıştır.Değil ki bir salkım üzümü dalından koparıp yemek,o üzüm dalını ,hatta o
üzüm bağını bile görmenin bile mümkünü şimdi kalmamıştır.O kütüklü bağlar şimdi tarla olmuştur.Üretim
toplumu şimdi tüketim toplumuna dönmüştür.O kadar duyarsızlaşmışız ki tarlalarımızı bile tanıyamaz hale
gelmişiz.Kelimeni tam anlamı ile Bağbozumu artık anlarda kalmıştır
Alper Paksoy
Özvatan'lı Şair Şevki Çobanoğlu'nun Bünyan İçin Yazdığı Şiir
AZİZ BÜNYAN
Kayabaşı tatlı suyu
Bunu görek aziz Bünyan
Akar gider dere boyu
Suyu yorak aziz Bünyan
Mesiresi Şahsenem'de
Seviliyor her dönemde
El halısı çok önemde
İşi kurak aziz Bünyan
Ambarında buğday olur
Unu olan ekmek bulur
Tarladan gelen yorulur
Kime ırak aziz Bünyan
Bahçeleri, bağı güzel
Sonbaharda olur gazel
Ağustos'ta çabuk, tez el
Haydin varak aziz Bünyan
Kayseri'ye yolu yakın
Buradan bir geçin, bakın
Göç eylemiş akın akın
Bunu sorak aziz Bünyan
Çobanoğlu gezdi yurdu
Bünyan ilçesine vardı
Dostlar bana hatır sordu
Burda durak aziz Bünyan
(21.08.2004)
Şevki Çobanoğlu
HÜZÜN
Ekmeğime katık oldun be hüzün
Kayboldu sevincim gülmüyor yüzüm
Gecenin içinde tutsak gündüzüm
Dışı gurbet içi kasvet sanki öksüzüm
Düğümü çözmeden bir düğüm daha
İçimde içine kanayan yara
Dayan yürek dayan dayanmalısın
Yazgın böyleymiş katlanmalısın.
KOŞMA - Memiş Hoca (SITKI) 1820-1873
Cevahir, kadrini bilmez
Bu ilin ademi canım
Seni bir boncuk sanırlar
Sakın incinme sultanım
Aşk yoluna koydum seri
Gezeriz dehri serseri
Rezzakim cenab-ı bari
Dakika katetmez namım
Gezeriz dehri serseri
Rezzakim cenab-ı bari
Dakika katetmez namım
Kimi sitir cevahirden
Kimi ister fızza tahirden
Kimi nusha-i zahirden
Bahususki boş dükkanım
Kimi ister fızza tahirden
Kimi nusha-i zahirden
Bahususki boş dükkanım
Sıtkı şair sırasında
Merhemi yok yarasında
Aziziye kazasında
Gergeme köyü mekanım
Merhemi yok yarasında
Aziziye kazasında
Gergeme köyü mekanım
Memiş Hoca (SITKI) 1820-1873
Sıtkı mahlasıyla şiir yazan şairimizin asıl adı Memiştir. Köy imamı olduğu için çevresinde Memiş Hoca namıyla tanınmıştır. Aşık Sıtkî, 1820 yılında Gergeme köyünde doğmuştur. Gergeme köyü, bugün Bünyan’ın Doğanlar Mahallesidir. Sıtkî’nin asıl adı Memiş’tir. Şairin gerek divan, gerekse halk şiiri türünde bir çok deyişleri vardır. Kendisinin köy imamı olduğu ve Bünyan‘ın çevresindeki köylerde imamlık yaptığı bilinmektedir. Sıtkî’nin elimizde bulunan münacatından anlıyoruz ki şair, divani tarzda da şiirler söylemiştir. Bir divanının bulunduğu söylenmekte ise de bugüne kadar ele geçmemiştir. Halk şiiri tarzındaki şiirlerinin çoğu imamlık yaptığı köylerde başından geçen hadiselerle ilgilidir. Aşık Sıtkı 1873 yılında köyünde ölmüştür.
Sıtkı mahlasıyla şiir yazan şairimizin asıl adı Memiştir. Köy imamı olduğu için çevresinde Memiş Hoca namıyla tanınmıştır. Aşık Sıtkî, 1820 yılında Gergeme köyünde doğmuştur. Gergeme köyü, bugün Bünyan’ın Doğanlar Mahallesidir. Sıtkî’nin asıl adı Memiş’tir. Şairin gerek divan, gerekse halk şiiri türünde bir çok deyişleri vardır. Kendisinin köy imamı olduğu ve Bünyan‘ın çevresindeki köylerde imamlık yaptığı bilinmektedir. Sıtkî’nin elimizde bulunan münacatından anlıyoruz ki şair, divani tarzda da şiirler söylemiştir. Bir divanının bulunduğu söylenmekte ise de bugüne kadar ele geçmemiştir. Halk şiiri tarzındaki şiirlerinin çoğu imamlık yaptığı köylerde başından geçen hadiselerle ilgilidir. Aşık Sıtkı 1873 yılında köyünde ölmüştür.
Kaynak: -Bünyan Şban Hacıpaşaoğlu, Ankara 2010
-Aşık Sıtkı (Gergemeli Memiş Hoca, https://bunyan38.wordpress.com
-Aşık Sıtkı (Gergemeli Memiş Hoca, https://bunyan38.wordpress.com
SEVDAMIZIN
TÜRKÜSÜ
İki yürek
tek nabız
Çarpar iken
elimde
Sevdamızın
türküsü
Name name
dilimde
Ayrılık
gizli acı
Kıvrım
kıvrım içimde
Anılar dizi
dizi
Farklı
farklı biçimde
Yine o ulu
çınar
Yine o çimen
üstü
Gecenin
karanlığı
Üstümüzün
örtüsü
Tel tel ipek
saçların
Okşar iken
tenimi
Nefes kesen
nefesin
Keseydi
nefesimi
BÜNYAN İÇİN
Dinleyin
efendim met’hin edeyim
Baharda
açılır gülü Bünyan’ın
İskender’i
Zülkarneyn’den bu yana
Eskiye
uzanır kolu Bünyan’ın
İlk adını
Sarımsaklı koymuşlar
Cenevizliler
mağaralar oymuşlar
Aç gelenler
buralarda doymuşlar
Gayet açık
imiş eli Bünyan’ın
Kimler
gelmiş, kimler geçmiş bilinmez
Kayalardan
medeniyet silinmez
Şahsenem
bahçesi eşi bulunmaz
Orda yanık
öter teli Bünyan’ın
Koramaz dağına sırtını vermiş
Çok
medeniyetler ve işgaller görmüş
Selçuklu
devrinde murada ermiş
Açılmış
çevreye yolu Bünyan’ın
Bünyan Demek
battaniye demektir
Göz nuru ile
alın teri emektir
Köfte,
mantı, güveç ünlü yemektir
Hoştur,
kıymalısı, balı Bünyan’ın
İlçesi
Bünyan’dır Gömürgen köyü
Serindir
yaylası, soğuktur suyu
Baykara her
zaman söyler doğruyu
Köylü olmuş
ağzı, dili Bünyan’ın
Ali Baykara
YOLUN ALLAH’A OLSUN
Yolun Allah’a olsun rehberin Kur’an
Ölüm insanoğlu için gelebilir her an
Fayda etmez ne servetin ne de paran
Namazını dosdoğru kıl ey Müslüman
Ölüp te mezara konulduğun zaman
Seni bekleyecek akrep, yılan ve çiyan
Kabir azabından kurtulmak istiyorsan
Haramdan uzak dur ey Müslüman
Münker ve Nekir uale başladığı zaman
Geçmek istiyorsan sorulara takılmadan
Cennet’te bir Bahçem olsun diyorsan
Orucunu tut kul hakkı yeme ey Müslüman
Süleyman Özer.
BÜNYANLI (AKROSTİŞ) -Süleyman Özer
Bırakırız âlemi kendi haline
Üstümüze gelirse biz yeteriz âleme
Ne kralı ne şahı fark etmez bize
Ya ölür ya öldürürüz takmayız geri vitese
Akın etse dünya gelse üstümüze
Nafile her şey kimse girmesin şekle
Lafımızın üstüne laf konuşmak isteyene
Istırap oluruz BÜNYANLI derler bize
Süleyman Özer
ÇOCUKLUĞUM
Ne çok şey biriktirirdim kumbaramda,
Kapısı açılan arabam hiç olmazdı.
Naylondu ayakkabım,
Kauçuktan pantolonum,
Yandan cepli hiç olmazdı.
Lale sokakta geçti çocukluğum...
Evlerde hali hiç eksik olmazdı.
Arnavut kaldırımlarda oynardık hep,
Yaramız beremiz eksik olmazdı.
Ne çabuk geçti zaman...!
Nerede o eski günler.
Nerede o gölgesinde büyüdüğüm,
Annem babam arkadaşlarım...
Ne zaman yaşlandım ki ben...
Sanki biraz daha çocuk kalsam olmazdı.
İbrahim Karabay
BÜNYAN ŞİİRİ
Kayserinin ilçesi, yemyeşil şirin Bünyan,
Herkes sana sevdalı, hasretin derin Bünyan...
Eğlemişler obayı, boy boy yörük beyleri,
Vatan yurt eylemişler, bastıkları yerleri...
Demişler adı olsun, buranın Sarımsaklı,
Oyulmuş kayalarda, nice tarihler saklı....
An gelmiş devran dönmüş, denmiş Bünyanı Hamit,
Bünyan diye değişmiş, sonra gelince vakit...
Çevirmiş etrafını, Koramazın dağları,
Yeşillere bürünmüş, bahçeleri bağları...
Bünyanın can damarı, göz göz kaynar Göztepe,
Eteğinde mesire, çocuklar sere serpe...
Suları akar gelir, dere tepe aşarak,
Evlere ışık olur, havuzlardan taşarak...
Hayat bulur can bulur, Bünyanın dağı taşı,
Mehmet Özmen elinde, ne güzel Pınarbaşı...
Çatılarda bir seda, kumruların sesleri,
Ne hoş bir mekan olmuş, şu sosyal tesisleri...
Girabolu suları, patlak patlak doluşur,
Bünyan sevdalıları, festivalde buluşur...
Çağlayan çağlar durur, yükseklerden Bünyana,
Sarımsaklı barajı, aşıktır Çağlayana...
Kayabaşı salınır, başında bir taç gibi,
Gümbürdek gümbürdüyor, hastaya ilaç gibi...
Kayaaltı hep tüter, buram buram sinemde,
Mangalda balıkların, tadı var Şahsenemde...
Rahmet var yağmurunda, bereket var karında,
Hayalleri süsleriz, şu Dilek pınarında...
Yedi sular birleşir, akar Yuvadereye,
Tarihten kalma mezar, miras Kurbantepeye...
Gölgesinde eğlenip, dinlendiğimiz Şeşe,
Tezek kokan tarlalar, sıralanır peşpeşe...
Arpa buğday ekeriz, toprağı süre süre,
Küfe küfe üzümler, tevek tevek Kösüre...
Şemşamerler dizilir, gün döner kalpak kalpak,
Gilamadalar açar, yeşerir yaprak yaprak...
Yorgun düşmüş duvarlar, giriş kalmış ayakta,
Maziden bir demet var, şu yukarı konakta...
Ulu cami görkemli, Selçukludan izler var,
Desen desen işlenmiş, Atalardan yadigar...
Buz gibi akan sular, söyler hasret türküsü,
Üç gözlüde canlanır, bir sevdanın öyküsü...
Tezgah tezgah kurulur, pazarlar her salıya,
İlmek ilmek işlenen, göz nurudur halıya...
Gün olur günler olur, çöker kara bulutlar,
Vatan sağolsun deriz, tükenmez ki umutlar,
Uğurlanır Bünyandan, nice nice yiğitler,
Ruhlarınız şad olsun, ölmez aziz şehitler....
Beyzade ERDEN
BÜNYAN'IM
Ne güzeldir bahçeleri bağları Bünyanın
Cennetidir sanki yalan dünyanın
Eşi, benzeri yok kıvrımla akan çağlayanlara
Bir teselli verir hıçkırıkla ağlayanlara
Seyrine doyum olmaz Kayabaşından
Hayat veren su kaynar Pınarbaşından
Bilinmez yarına kim kala kim öle
Hasretim Danayutana, Başgöle
İlmek ilmek, desen desen halılar dokunur
Tezgah başında nice türküler okunur
Ulu Cami kutlu mabet Selçuklu yapısı
Ecdadımdan yadigar Konak kapısı
Havası,suyu,yeşili bambaşka Şahsenem
Doģduğum,büyüdüğüm Bünyan'ım birtanem
Mustafa Süha Gürkan
Gel gör yedi kişiydik
Yaşlı başlı biriydik
Faceden çağrı geldi
Çağrıyı görev bildik
Hem oturduk hem diktik
Hamdık yorulduk bittik
İki yüz eli sedir
Diktikçe de sevindik
Kayseri’de olsak da
Sevgi saygı bulsak da
Gönül başkenti Bünyan
Yediğimiz kursak da
Sedirler bizim oldu
Dikerken güneş boldu
İç huzuru öndeydi
Derin çukurlar doldu
Bir ara yardım geldi
Hep elimizde beldi
Göz önünü gitmeyin
İçimde esen yeldi
Biz geldik gidiyoruz
Mutluluk diliyoruz
Dikileni koruyun
Sizlerden istiyoruz
Ayhan Mutlu.
HASRET
Hasret rüzgârları eser aksam vakti,
Bünyan'ı seyrederken Kayabaşı’ndan...
Bahar kokuları gelir Şahsenem’den,
Nereye baksam sen varsın,
Çıkmıyorsun ki aklımdan.
Aksam olur el âlem evlerine çekilir,
Ay ufukta cemalin gibi görünür,
Gün batimi Kayseri’ye süzülür,
Nereye baksam sen varsın
Çıkmıyorsun ki aklımdan.
Halı dibinde söylenir sevda türküleri,
Sen uyur mu sandın Bünyan'ı geceleri,
Halıya dokunur hasret gülleri,
Nereye baksam sen varsın
Çıkmıyorsun ki aklımdan.
Dilek pınarında dilek tutarım,
Döneceksin diye umarım,
Kokladığım gülleri hep seni sanırım
Nereye baksam sen varsın
Çıkmıyorsun ki aklımdan.
Bir cay söylesem iki cay geliyor
Herkes bizi ayrılmadık sanıyor
Yenice cay bahçesi bizi bekliyor
Nereye baksam sen varsın
Çıkmıyorsun ki aklımdan.
Ibrahim KARABAY
BABAM GELDİ AKLIMA
Babam geldi aklıma…
Kış yaz aynı şapkası…
Dizde koca yaması…
Çok çileler çekti ama
Bunda yoktu hatası...
Hem öksüzdü hem yetim.
Ona rahmet dilerim…
Birden artar kaderim…
Çok çileler çekti ama
Derdi hep "Allah kerim."
Beline kuşak sarar…
Boy biraz orta karar…
Yaşam boyu istikrar…
Çok çileler çekti ama
Her işte hayır arar…
Kahbe felek türküsü…
Kalpte acı öyküsü…
Hiç olmadı ki süsü...
Çok çileler çekti ama
Vardı belki kötüsü?
Yaz kış aynı giysiler…
Yüzde derin çizgiler…
Kader çarkını biler…
Çok çileler çekti ama
Her olayda iyimser…
Çok çalıştı ter döktü…
Fakirlik belin büktü…
Genç yaşta erken çöktü.
Çok çileler çekti ama
Belki dünyaya küstü…
Ayhan Mutlu
İLK SAATLER
Bir güzel şeymiş meğer
Bir yerde ilk saatler
Yaşamak ne imiş meğer
Bir yerde ilk saatler..
Dolaş dur sokak sokak
Ne selam var ne sabah
Ne kimseden bir hulus
Ne kimseye eyvallah..
Herkes işi gücünde,
Ne arar dedi kodu...
İnsan sanır ömründe,
Bir ilahi hayret bu...
Pek güzel şey vesselam,
Hep Yaşamak bu hızla,
Lakin bilmek fena şey,
Bir şehri bundan fazla...
Servet HACIPAŞAOĞLU
BİLLUR SULU PINARBAŞI-Salih Altıntop.
Suyun bulanık değil billur gibi
Gelin görün Pınarbaşı bekliyoruz sizi
Suyunda yüzün balıklar gibi
Suyun buz tutmaz akar seller gibi
Berdiilerin arasında öter kurbağalar
Az değil çeşit çeşit balıklar
Bir de etinde olmasa kılçıklar
Lezzetine doyulmaz yenir balıklar
Suyunun önüne set çektiler
Derindir suyu göl ettiler
Üzerinde yüzüyor ördekler
Etrafı mahşer gibi dolu piknikçiler
Pınarbaşı’nın suyu o kadar lezzetli ki
Avuç avuç hiç serinletir içenleri
Kayadan fışkırıyor bu Allah'ın hikmeti
Suyuyla bereketli olur ürünleri
Salih Altıntop 22.02.2017
KAYSERİ
Anlatmak için hasretimi sana,
Tekir yaylasına çıktım Kayseri,
Melikgazi ve de Kocasinan'a,
Şöyle bir seyrine baktım Kayseri...
Hisarcık'ın kıvrım kıvrım yolları,
Hacılar'ın el sallayan dağları,
Erkilet güzeli Gesi bağları,
Adına türküler yaktım Kayseri...
Yeşilhisar'dan tut Pınarbaşı'na,
Kurbanım ben toprağına taşına,
Erciyes'i bir taç yapıp başına,
Bütün heybetiyle taktım Kayseri...
Her tarafın tarih kültür kokuyor,
Öğrenciler ilim irfan okuyor,
Bünyan'da kızların halı dokuyor,
İlmek ilmek hasret ektim Kayseri...
Ne kadar öğünsemde azdır bile,
Söyleyeyim gururlu bir dil ile,
Bağrında yeşerip açan Gül ile,
Cumhura reisi diktim Kayseri...
Seyran ettim Sarız'dan Yahyalı'ya,
Ne pastırmaya doydum ne mantıya,
Aladağlardan inip Zamantı'ya,
Kapuzbaşı olup aktım Kayseri...
Yamula'nın deniz gibi heybeti,
Sultansazlığı kuşların cenneti,
Han hamam medrese cami kümbeti,
Gözlerine sürme çektim Kayseri...
Tuzla gölü yareni Sarıoğlan,
Sarımsaklı'ya sevdalı Çağlayan,
Tomarza Akkışla Talas Özvatan,
Tek tek satırlara döktüm Kayseri...
Felahiye Develi ve İncesu,
Özledim hepsini daha doğrusu,
Hasreti yükleyip kucak dolusu,
Gurbetten selamı çaktım Kayseri...
Beyzade Erden
KORONA VİRÜS
Mazlumları soyanları
Kabak gibi oyanları Haram ile doyanları Korona virüs al götür Türk’e mezar kazanları Azım azım azanları Yalan yanlış yazanları Korona virüs al götür At gözlüğü takanları Hep tepeden bakanları Masum canı yakanları Korona virüs al götür Şeytana dost olanları Haramlarla dolanları Saçı başı yolanları Korona virüs al götür Terlemeden alanları Halka korku salanları Kamu malı çalanları Korona virüs al götür Gözü dönmüş hırslıları Gönül gözü paslıları Altı bağlı yaşlıları Korona virüs al götür Kul hakkını yiyenleri Hep haklıyım diyenleri Yele karşı siyenleri Korona virüs al götür Yasaları delenleri Adaleti çelenleri Hakka karşı gelenleri Korona virüs al götür
Kabak gibi oyanları Haram ile doyanları Korona virüs al götür Türk’e mezar kazanları Azım azım azanları Yalan yanlış yazanları Korona virüs al götür At gözlüğü takanları Hep tepeden bakanları Masum canı yakanları Korona virüs al götür Şeytana dost olanları Haramlarla dolanları Saçı başı yolanları Korona virüs al götür Terlemeden alanları Halka korku salanları Kamu malı çalanları Korona virüs al götür Gözü dönmüş hırslıları Gönül gözü paslıları Altı bağlı yaşlıları Korona virüs al götür Kul hakkını yiyenleri Hep haklıyım diyenleri Yele karşı siyenleri Korona virüs al götür Yasaları delenleri Adaleti çelenleri Hakka karşı gelenleri Korona virüs al götür
Ayhan Mutlu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder