3 Mart 2013 Pazar


AVŞARLAR DA KINA GECESİ (KINA YAKMA)[1]
                                                                              Saim DELİGÖZ – Hasan YÜKSEL

          Avşarlar da düğünün son günü olan üçüncü gün kına gecesidir. Bu gece de hem geline hem de olana kına yakılır. Kınadan sonra ki gün de kızın anne ve babasından ayrılıp oğlan evine yolculuğunun başlayacağı gündür.
          Kına yakılacağı gün kız evine yemek pişirmek ve kına yakmak için bir iki erkek, iki üç yaşlı sözü geçecek erkek ve birkaç kız ve gelin gider. Kız evinde yemek pişirmekle görevli kadınlara halk arasında aşkanacı denir.
          Kınacılar hava kararmadan önce kız evine davulla-zurnayla beraber giderler. Giderlerken yanlarında pişirecekleri yemeklerin malzemelerini, birkaç koyun ve kete götürürler. Kız evinin yakın bir yerinde  veya ayrı köy ise, köy dışında kınacılar karşılanarak yolları bağlanır. Köy gençleri tarafından yolları kesilen kınacılar sorguya tabi tutulurlar. Köy gençleri; kınacılardan  yol ister, yol olarak verilen hediye bir kına davarıdır. Hediye olarak verilen bu kına davarını köy gençleri kendi aralarında pişirerek afiyetle yerler. Hediye olarak alınan bu hayvana girzop=girzap da denir. Girzop sözcüğünün özel bir anlamı yoktur, argoda buna avanta da denebilir[2]
          Hediye olarak verilen hayvandan sonra oğlan tarafı, kız evi tarafından en iyi şekilde karşılanır. Kız evinde aşkanacı adı verilen kadınlar kız evininde yardımıyla akşam yenecek olan yemeğin hazırlanması işine girişirler. Yemek olarak daha çok tarhana çorbası, bulgur pilavı, et kavurma (getirilen koyunların etinden), patates yahnisi hazırlanır.
         Kına gecesine tüm köy  ve gelinin yakın arkadaşları davetlidir. Hazırlanan yemekler yendikten sonra, kız babası ve annesinden kına yakmak için izin alınır.  Kınadan önce kız kırmızı, beyaz veya pembe renkten oluşan krep düşenden hazırlanan bir elbise (günümüzde krep düşenin yerine bindallı veya üç etek giydirilmektedir) giydirilerek kınaya hazırlanır. Kına bakır tabaklara ezilip karıldıktan sonra üzerine (3-5-7-9) adet mum yakılır. Kına havası en güzel sesli hanımlar tarafından söylenir. Bu sırada giydirilip hazırlanmış olan gelin adayı arkadaşları tarafından ağır adımlarla odanın ortasına getirilir. Kına havası söylenirken gelin adayı bir yastık üzerine üç defa oturtulup kaldırılır. Bundan maksat kız ağırbaşlı ve oturaklı olsun diyedir. Kimi zamanda kız yastık etrafında üç defa döndürülür. Bunda ki maksatta kız her tarafı görsün, gözü açık olsun diyedir. Bu oturma kalkma veya dönme işlemi yapılırken Hz. Muhammed’ e Salavât-ı Şerif getirilir ve sonunda yastık üzerine oturtulur. Tüm bu işlemlere gelin övme veya gelin ağlatma denir.
          Söylenen kına havaları gelini içerisinde o anda sanki gurbeti yaşatır. Ezgilerin dayanılmaz esintisi anlaşılması zor olan bir burukluk yaşatır. O kına havası içinde tüm duygular erir hasretlik duyguları ağır basar. Bu sırada gelinin ağlamaması mümkün değildir. Gelin adayının duygulanan arkadaşları da dayanamayıp gözyaşlarıyla geline eşlik ederler. Ağlamayan gelin kız acayip karşılanır veya bir an önce baba evinden ayrılmak istiyor diye söylenir. Kızın kınası, kınacı gelenlerle kızın arkadaşları tarafından eline ve ayağına yakılır. Kız o anda isterse elini açmaz. O zaman gelinin elinin ortasına, damadın bir yakını tarafından altın konmak üzere bir altın çıkartılır. Kız o zaman elini açar ve altın avucuna konduktan sonra kına yaktırılır. Daha sonra kızın ellerine eldiven benzeri bir kılıf geçirilir ve üzeri kırmızı veya yeşil tülbent ile bağlanır. Bu işlem tamamlandıktan sonra kızın yüzü açılır.
          Kına yakılırken:

          Gız anası gız babası
          Yanıyor gızın gınası
          Gız gınayı yaktırmıyor
          Hani bunun öz anası

          Çattılar ocak taşını
          Kurdular düğün aşını
          Gız ağlatma gardaşını
          Silsin gözüyün yaşını

          Atladım geçtim eşiği
          Sofrada buldum kaşığı
          İşte geldim gidiyorum
          Büyük evin yakışığı

          Şu güveren ekin sandım
          Ekin değil soğan imiş
          Gız anadan ayrılması
          Düğün değil faan imiş

          Baba ekinin bittimi
          Gardaş ekmeğin artımı
          İşte geldim gidiyorum
          El kızın keyfin yetimi

          Bir incecik su bulanır
          Önlük bağı dört dolanır
          Ana besler el gönenir
          Var git ağlayı ağlayı

          Evimizin önü kavak
          Dalın kırdım ufak ufak
          İşte bende gelin oldum
          Elim gına yüzüm duvak

          Samenim geldi duruyor
          Herhal gına yakıcılar
          Yeni umudum kesildi
          Herhal beni vericiler

          Orta direk orta direk
          Gümbür gümbür oynar yürek
          Elimden tutup çıkmaya
          Şimdi burda gardaş gerek

          Gidiyorum elinizden
          Kurtulayım dilinizden
          Yeşil başlı ördek olsam
          Sular içmem gölünüzden

          Kına yakıldıktan sonra oğlan evinden getirilen çerezler avuç avuç gelenlere dağıtılır. Kıza yakılan kınadan geriye kalan kınanın bir kısmı çerezle birlikte güveye gönderilir bir kısmı da gelinin arkadaşlarına ve isteyen misafirlere dağıtılır. Artık gelin hazırdır ve korumaya alınır. Bundan sonra geline kız evinden yakınları dışında kimse yaklaştırılmaz. Oğlan evinden mutlaka 3 – 5 kişi gelinin yanında kalır
          Oğlan evinde de güveye kına yakılır. Oğlanın sağdıçları vardır. Sağdıç bir bekar, bir de evli kişilerden olur. Sağdıçlar koruyucu demektir. Bu yüzden sağdıçlar hiçbir zaman damadı yalnız bırakmazlar. Eğer yalnız bırakırlarsa damat, onların boş bir anını gözleyen kişilerce kaçırılır. Bunu bedeli de sağdıçlar tarafından ağır bir şekilde ödenir. Sağdıçlar ya bir yemek, ya bir koyun ve ya başka bir bedel karşılığı damadı geri almak zorunda kalırlar. Aynı zamanda damat düğün bitene kadar hiç kimseyle konuşmaz. Kendisine yapılan eziyetlere, çimdiklemelere, iğne batırmalara sesini çıkarmaz. Üzerinden alınacak bir eşyayı dahi bildirmek için konuşmaz. Bunun için sağdıçlar çok uyanık olmaları lazımdır. Düğün bitene kadar sağdıçlar güveyle yatıp kalkarlar. Sağdıçlar daima güvenilir kişilerden seçilir. Evli sağdıcın eşi de geline sağdıçlık yapar.
          Kına yakıldıktan sonra gelinin gideceği oğlan evi uzaksa, oğlan evinin davetlileri için vereceği yemek kız evinde verilecektir. Bunun için kınacılar ertesi günü için gelin almaya gelecek olanlar (gelin alayı) için yemek hazırlama işine girişirler.  Eğer gelinin gideceği yer yakınsa kınacılar bu hazırlığa girişmezler ve yemek gelin oğlan evine götürüldükten sonra oğlan evinde verilir.

          ÖZNE ÖVME (ÖZNE KOYURMA)-GERDEK GECESİ
          Oğlan evinin verdiği yemekten sonra davetlilerin büyük bir çoğunluğu dağılırlar. Bu sırada özne sağdıçlarıyla beraber ortalıkta gözükmez. Salavat-ı şerife ile yatsı namazına götürülen özne, namazdan sonra ailenin büyükleri tarafından  gelinin bulunduğu odaya çağrılır.
          Gerdek gecesi iki kurnaz[3] yenge gelin ve damadın yatak odasını düzenlemek maksadıyla geline telkinde bulunurlar. Övgülü sözler söylerler. Korkmaması tembih edilir. Bunun Allahın emri olduğu söylenir.
          Bu yörelerde, ta eskiden beri güveye özne denir. Özneyi gerdeğe koyma işine de “özne koyurma” denmektedir. 138 yıl önce göçebe durumunda olan bu Türkmenler, koçu koyuna bırakma işine de “koç koyurma” “koç bırakma” ya da “koç katımı” derlerdi. Özne koyurma işi de buradan gelmektedir[4]
          Damada özne övme yapılır. Akşam imam nikahı kıydıktan sonra, sağdıç imamdan izin alarak evin ortasına bir kilim serer ortasına bir yastık koyar. Damat sağdıçlar tarafından getirilerek buraya oturtulur ve özne türküleri söylenir.
          Sıra sıra sokular
          İzin verin fakılar
          Hey mavi donlu
          Hey gözü ganlı
                       Ben beyimi överim
                       Överimde överim
                       Hayırlı olsun diyelim
          Sıra sıra sırdaşı
          İzin versin gardaşı
          Hey mavi donlu
          Hey gözü ganlı

                        Ben Beyimi överim
                        Överim de verim
                        Hayırlı olsun diyelim
          Sıra sıra söğütler
          Birbirini öğütler
          Hey mavi donlu
          Hey gözü ganlı
                        Ben Beyimi överim
                        Överim de verim
                        Hayırlı olsun diyelim

          ZIPÇIK DURDURMA
          Zıpçık durdurma daha çok Sarız Avşarlarında görülür. Pınarbaşı Avşarları bu geleneği pek uygulamazlar. Bu geleneğin uygulanması da şu şekildedir. Ortada oturmuş vaziyette bulunan damadın arkadaşlarından biri damadın başını bağlar. Yani elinde bulunan bir sarığı damadın başına dolar ve ayağa kaldırır. Cemaate dönerek,
         -Yakıştı mı?
Cemaat
         -Yakışmadı
         -Yakıştı mı?
         -Yakışmadı
         -Yakıştı mı?
Cemaat üçüncü seferde
         -Yakıştı derler.  Ve özne arkadaşı tarafından hemen önünde bulunan mindere tekrar oturtularak sağdıçları tarafından sıkı bir korumaya alınır. Bu esnada öznenin yanına bir erkek çocuğu oturtulur. Çocuğun etrafında bulunan kişiler çocuğa iğne batırıp çimdiklerler. Çocuk yapılan bu eziyetler karşısında sesini çıkarıp bağırırsa kaldırılarak başka çocuk oturtulur. Çocuk uy,vay, yandım anam demeyecektir. Bu oturan çocuğa “zıpçık” adı verilir. Zıpçık durdurmanın gayesi doğacak olan çocuğun sağlam ve cesur olması içindir. Aynı zamanda oturtulan çocukta dirençli ve dirayetli bir şekilde yetiştirilmektedir.
          Özne övmeden sonra yemek yenir.  Sofrada bulunanlar yemeklerini yedikten sonra sofranın başına bahşiş bırakırlar. Bu para gerdek gecesinden sonra yengelere verilir. Yemekten sonra bir tahtaya 1-Hançer, 2-Uflak (mutfak bıçağı), 3-Çakıdan oluşan üç kesici alet saplanır. Etrafta bulunanlardan biri,
         -Buyursun yakınları kaldırsın, diye seslenir.
         Hançeri kaldıran kişi özneye bir mal, inek veya koyun verir. Uflağı kaldıran kişi de diğerlerine eşdeğer mal verir. Çakı bıçağını kaldıran kişi de orada bulunan gençlere o an yiyecekleri kuzu-oğlak verir.
         Gecenin ilerleyen vakitlerinde sağdıçlar ve damadın arkadaşları damadı yumrularla ve tekmelerle gelinin odasına gönderirler.




[1] Kaynak Kişiler: Osman Özdemir, Sarız Karayurt Köyü, Erciyes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Sekreteri
                             Menduh Yağmur, 1966 Pınarbaşı, Fırat Üniversitesi, İletişim Fakültesi Öğretim Üyesi.
                             Saim Deligöz – Hasan Yüksel Araştırmaları
[2] Ahmet Z. ÖZDEMİR, Sarız’da Düğün “Avşar Düğünü” Kayseri 2005
[3] Bilgili, görgülü, gözü açık anlamında kullanılır.
[4] Ahmet Z. ÖZDEMİR, a.g.e. s.55


Hiç yorum yok: