29 Aralık 2013 Pazar

COŞKUN ERTEPINAR

Coşkun Ertepınar, (d. 1914 - ö. 9 Ağustos 2005) Türk şair, eğitimci.

1914 yılında Kayseri'nin Erkilet bucağında dünyaya gelen Ertepınar'ın babası I.Dünya savaşında şehit düşmüştü. İlkokulu Kayseri, Erkilet'de, Ortaokulu Kayseri ve Sivas'ta tamamladı. 1932’de Sivas Erkek Öğretmen Okulu’nu bitirip  bir süre ilkokul öğretmenliği yaptı. 1937’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi.  Yüksek okulu bitirdikten sonra Malatya Lisesi ve Şebinkarahisar Ortaokulu'nda  Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Şebinkarahisar’da görev yaparken evlendi. Ortaokul müdürlüğü, Mili Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Şube Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Meslek hayatının 18 yılı okul müdürlüklerinde geçti. 1956′dan sonra bakanlık merkez teşkilatında görev aldı. Halk Eğitim Genel Müdürlüğü, müfettişlik yaptı. Bakanlık baş müşavirliğinden emekli oldu. 1968’de Halk Eğitim Genel Müdürü oldu. Bakanlık müşavirliği yaptı. 9 Ağustos 2005 tarihinde Ankara'da vefat etti. Bir kızı bir oglu ve üç torunu vardır. 

Coşkun Ertepınar, on dokuz şiir kitabı yayımladı. Şiire kendini samimi duygularla vermiş olan Ertepınar, sade ve temiz bir Türkçe, uslup güzelliği ve bütünlük içindeki gösterişten uzak mısralarında, insan sevgisi, barış ve güzellikleri dile getirmiştir. İnce ve lirizm yüklü bir söyleyişi vardır.  Aşırı soyutlamalara da kaçmadan şiirlerini kaleme alan şairin özellikle çocuklar için yazdığı şiirleri de bulunmaktadır.

İlk şiiri 1930’da Muhit dergisinde D.Münir imzası ile çıktı. Geleneğin çizgisinde şiir yazdı. Yayınlarından bazıları: Dönülmez Zaman İçinde (1949), Tek Adam (1954), Kaderden Yana (1956), Mevsimlerin Ötesinde (1962), Güzel Dünya (1969), Şu Dağlar Bizim Dağlar (1973), Zaman Bahçesinde (1978), Destan Ataturk (1981), Dorukta Rüzgar Var (1986), Sevginin Yedi Rengi (1993), Yunus Bahcesinde Açan Gül (1993), Küçük Dünyamin İçinden (1995), Çocuklar ve Papatya (1996), Bir Politikacının Anıları Refik Koraltan (1999), Şiir İkliminde Bir Ömur, Şiir Dünyasındaki Yerim Üzerine... 

 KIRIN TEPESİNDEKİ AĞACA ÖVGÜ

Ağaç olmuşsun bir defa 
Bir kırın tepesinde
Yaşayacaksın ağacım, 
Yaşayacaksın, 
Tek ağaç olsan da.

Bir damla su için göklere bakacaksın bazan, 
Yıldızlara dil dökeceksin sessizce.
İncecik damarlarını
Sert derinliklere salacaksın.
Yaşamak kolay değil ağacım, 
Yaşayacaksın.

Yaşama sevinci bu, 
Yaşama aşkı.
Sadece kendin sevinecek değilsin
Bir kırın tepesinde
Gölgene çekeceksin kurdu, kuşu
Rüzgar dallarını okşayacak, 
Seninle bilecek rüzgar olduğunu

Yaşama sevinci bu, 
Yaşayacaksın ağacım, 
Yaşayacaksın.
Cırcır böceklerinin şarkısını dinleyerek
Ay ışığına dalmak güzel şey...
Yaşamaktan nasibini alacaksın, 
Yaşama şarkısını söyleyecek çırpınarak yaprakların
Aşk ile şevk ile sallanacak dalların...

18 Aralık 2013 Çarşamba

ÇERKEZ KÖYLERİNDE DÜĞÜN

PINARBAŞI UZUNYAYLA ÇERKES KÖYLERİNDE DÜĞÜN - Hasan YÜKSEL-

Pınarbaşı İlçesinin doğusunda Gürün, Kangal, Şarkışla sınırlarına kadar uzanan ve “Uzunyayla” adını alan, geniş çayırlıklardan ve meralardan oluşan bir yayla mevcuttur. Bu geniş yayla içerisinde, çoğunlukla; Rus baskısı sonucu 1864 yıllından itibaren Kuzey Kafkasya’dan göç etmiş bulunan Çerkes köyleri yer alır.

Uzunyayla’ da yaşayan Kafkas kökenli bu vatandaşlarımızın tümüne Adighe (Çerkes) denildiği gibi, aşiret içinde çeşitli kabile adları ile anılırlar. Bu kabileler arası Çerkesce konuşmalarda şive değişikliği vardır. Pınarbaşı Çerkesleri: Kabartay (büyük bir çoğunluğu Kabartay H.Y.), Abaza, Hatukay, Çeçen, Abizehk, Karaçay-Kuşha olmak üzere çeşitli kabilelerden oluşmaktadır .

Gelenek ve göreneklerine çok sıkı bir şekilde bağlı Çerkesler, aynı zamanda “Ceyago” adı verilen ve Çerkesler’in Türkiye ye gelmiş olan ilk sülalesinin koymuş olduğu kanunlara da sıkı sıkıya bağlıdırlar. Çerkesler’in düğünleri de bu gelenek ve görenekler içerisinde yürütülür. Çerkesler de kesinlikle yakın akrabalardan kız alıp verme olayı ile görücü usulle evlenme olayı pek görülmez. Fakat yakın zamanlara kadar hemen hemen bütün yurtta bekar erkeklerin korkulu rüyası olan başlık (Vase) verme olayına rastlanmaktadır. Başlık parası olarak eskiden daha çok; at, inek, öküz, tarla gibi şeyler verilirken, bu olay günümüzde neredeyse kalmamıştır.

Çerkes kız ve erkekleri genelde evliliğe hazır olduklarını düşündükleri bir yaşta evlenirler. Bu yüzden Çerkesler’in evlilik yaşları 25-35 yaşları arasında olgunluğun daha çok hissedildiği dönemdir. Bu dönem bir yuva kurmanın bütün sorumluluğunun üstlenileceği zamandır.

Bütün Anadolu’da olduğu gibi Çerkesler’de de kız kaçırma geleneği vardır. Genelde düğün masrafları az olsun diye aileler de bu kaçma olayına göz yumarlar. Fakat bu gelenekte artık yavaş yavaş kaybolmaya başlamıştır.

Çerkes genç kız ve erkekleri genelde evlenene kadar serbest oldukları, daha çok düğünlerde, çeşitli toplantılarda, eğlencelerde tanışıp kaynaştıkları ve daha sonra bu tanışıklılığı evliliğe dönüştürdükleri için Çerkesler de görücü usulü evlilik hemen hemen hiç görülmez.

KAHVE
Çerkesler’in büyük bir önem verdiği düğünler gençlerin birbirlerini tanıyabilecekleri en güzel anlardan birisidir. Gençler daha çok buralarda kaynaşır, görüşür ve konuşurlar. Burada birbirlerini tanıyan gençler belirli bir müddet birbirlerini tanıyana kadar “kaşen” (sevgili-arkadaş) olurlar. Bu kaşenlik birbirlerine karşı saygı ve sevgi içerisinde, gelenek ve göreneklerin izin verdiği ölçüdedir.

Çerkes genç erkekleri, başka bir Çerkes köyünde gördüğü ve beğendiği bir kız var ise veya başka köyde evlenecek çağda bir kız olup olmadığını sorarak, onun ailesine haber gönderip, o eve kızı daha yakından görüp tanımak için oturmaya dahi gidebilir. Burada gördüğü kızla oturup konuşur, kızda isterse onunla kaşenlik yapabilir. Kızın ailesi bu duruma pek ses çıkarmaz.

Kaşenlik kendilerini tam olarak tanıdıktan sonra ciddi anlamda bir yuva kurmaya, evlilik kararı almaya kadar devam eder. Evlenme kararını oğlan kıza açıklar, kız evlenmeyi kabul ederse (parmağındaki yüzüğü çıkarıp erkeğe verir ) oğlana kenarı işlenmiş bir mendil verir. Bu bir sözdür. Bu mendil verildiği vakit bu sözden dönülmez. Bu bir şekilde namustur. Bu evlilik kararı, oğlan tarafından, evde en yakını olan ablası, yengesi veya kız kardeşine söylenir. Söylenen kişide bu durumu, örf ve adetlere göre öncelikle evin en yaşlı kişisine (Büyük babaya) bildirir. Evde anne veya babadan daha büyük biri yoksa o zaman sırayla anne-babaya, onlar da hayatta yoksa, evin reisi olan kişiye bildirir. Aile uygun görürse kız tarafına haber gider. Müsait olan bir akşam oturmak için izin istenir. İzin geldiği takdirde oğlanın en yakını olan amca, dayı, teyze, hala gibi yakın akrabalarla kız istenmeye gidilir. Oğlan tarafının en yaşlı kişisi tarafından konu açılır, Allah’ın emri ve Peygamberin kavli ile kız istenir. Kız tarafı kızlarını vermeyi kabul ettikleri takdirde, kız tarafı kendi kahvesini ikram eder ve büyükler tarafından kahve içilir. Normalde Çerkes adetlerinde kız ile oğlan anlaştıkları takdirde kız tarafı kızı vermek için süre istemez ve kızı hemen verirler. Kız tarafının kahvesi içildikten sonra, kız tarafı “buyurun haftaya gelin” der. Bir hafta sonra oğlan tarafı giderken, lokum, bisküvi, kahve, çerez gibi yiyecek ve içecekler ile kıza takmak için yüzük bilezik ve takım elbise gibi şeyleri de götürür. Bu kahveye büyük kahve denir. Bu kahvede imam nikâhı da kıyılır. Kahvelerin ikisinde de kız ve oğlan ortaya çıkmazlar. Kız komşularından birinin evindedir. Bu arada oğlanda gizlice bu eve getirilir ve burada imam nikâhı kıyılır. Kıza; burada yüzüğü ve bileziği takılarak nişan kıyılmış olur. Davetliler dağılırken kurabiye, şelame-lekum (yağda kızartılmış börek) veya lokum iki bisküvi arasına konularak dağıtılır

NİŞANLILIK DÖNEMİ
Çerkesler’de nişanlılık dönemi genelde çok kısadır. En çok üç ay kadar nişanlı kalırlar. Kız ve oğlan nişanlandıktan sonra pek görüşmezler. Ancak düğüne yakın bir zamanda görüşürler. Düğün günü, kız tarafının verdiği bir günle belirlenir. Gün belirlendiği zaman erkek tarafı, düğünde takılacak takılar ve eşyalar ile kıza alınacak olan giysileri belirlemeye başlarlar. Böylelikle düğün hazırlıkları da başlamış olur.

DÜĞÜN
Düğün günü belirlendikten sonra, iki tarafta da tatlı bir telaş başlar. Düğün; köye ve akrabalara bir küçük çocuk gezdirilerek duyurulur. Düğünü duyuran kişi ziyaret ettiği yere başka yörelerde olduğu gibi herhangi bir hediye götürmez veya ziyaret ettiği evlerden hediye almaz.

Düğün için bütün hazırlıklar yapılır, düğünden iki gün önce de (genelde Perşembe günü) kız evinde cehiz serilir. Buna kız evi ile birlikte erkek evi ve bütün köylüler davetli olur. Cehiz serildiği gün dileyen uygun hediyesini de götürür. Bu genelde kız tarafına sorularak alınan kızın eksik olan eşyalarıdır. Bir dayanışma gereği kızın eksik olan eşyaları böylelikle tamamlanmış olur. Cehiz iki gün boyunca serili durur, Cuma günü akşam toplanır. Bütün yurtta olduğu gibi Çerkesler’ de de cehiz yazma geleneği vardır. Cehizi kızın amcası ile erkek tarafının amcası yazar. Yazılan bu cehiz listesi (Mihri müeccel) hem yazanlar tarafından hem de orada bulunan birkaç şahit tarafından imzalanır.

Düğünden bir gün önce oğlan tarafının akrabaları özellikle yaşlıları toplanır. “Yunafe” yapılır. Yunafe, Çerkesler de düğünün nasıl başlayıp biteceğinin bir göstergesidir. Burada düğünle ilgili bütün kararlar alınır. İçlerinden tecrübeli ve yaşlı birisini düğünü yönetecek kişi “Tahamade” olarak seçerler. Düğünle ilgili bütün sorunlar ve alınacak kararlar, Çerkesler’in gelenek ve göreneklerine göre Tahamade tarafından belirlenir. Bu toplantıda herkes elinden geldiği kadar yardımda bulunur ve para toplanır. Bunun amacı düğün masraflarını karşılamaktır. Toplanan bu para gençlerden birine verilir. Düğün süresince gerekli yerlere ve gerekli ihtiyaçlara harcanır.

Toplantı akşamı büyükler yunafe yaparken gençler düğünü başlatır. O gece yani düğünden bir gün önce erkek tarafında, geç saatlere kadar, düğün öncesi bir çeşit düğün gibi eğlence yapılır. Büyüklerde toplantı sonrası bu eğlenceye katılır ve erkek evi abartısız sabaha kadar eğlenir. Yunafe yapılan gecede kız tarafında da bir eğlence olur, fakat bu eğlence oğlan tarafı gibi neşeli değildir, kız gelin gideceği için biraz buruk bir eğlencedir. Çerkes adetlerinde kına gecesi yoktur. Fakat günümüzde artık yeni nesil kına gecesini de yeni yeni uygulamaya başlamıştır. Yeni yeni uygulanan kına gecesinde kız tarafı da oğlan tarafı da, kınalarını kendileri hazırlar ve kendileri yakalar.

Bu gece veya daha önceden düğün için her iki tarafa da köy dışından gelmiş olan misafirler, kız ve oğlan evinin akrabaları tarafından eşit olarak bölüşülür ve en güzel bir biçimde düğün bitene kadar ağırlanırlar.

Toplantının ertesi günü düğün kurulur. Sabah erkenden bütün hazırlıklar başlar. Düğün günü sabah damat, tıraş, giyim kuşam gibi bütün hazırlıklarını kendisi yapar. Özellikle oğlan evinde sabah erkenden misafirler için yemekler hazırlanır. Aynı hazırlıklar kız evinde de vardır. Yemekler genelde et haşlamadır. Yanına haşlanmış patates bütün olarak konur. Yanına pirinç pilavı, çorba (genelde yoğurt çorbası), mevsimine göre meyve konulur. Tatlı olarak ta genelde düğün gününden birkaç gün önce hazırlanmış baklava konulur. İçecekler çoğunlukla ayrandır. Bu arada genellikle alkollü içkilerde tercih edilir. Yanında çoğunlukla tavuk mezeleri olur.

İki tarafın ev halkı ve misafirleri de bu mutlu güne iştirak etmek için bütün hazırlıklarını tamamlayıp giyinip kuşanırlar. Eskiden düğünlerde daha çok geleneksel kıyafetler giyilirken bu gelenekte artık günümüzde yok olmaya başlamıştır. Fakat özellikle yaşlılar hala düğün ve toplantı olduğunda eski giyim tarzlarına uygun geleneksel kıyafetlerini giyerler. Kimi zaman çok nadir de olsa, genç delikanlılar da bu tarz giyinirler. Çerkes genç kızlarının ve kadınlarının başlarındaki sırmalı taç ve kurakları düğün törenlerindeki Çerkes geleneksel kıyafetleriyle kültürel bir bütünlük taşır . Kızların ve gelinler ayrı kurak takınırlar. Böylece gelin ve kızlar kolaylıkla ayırt edilir.

Gelin alma günü genelde Pazar günüdür. Oğlan evi hazırlıklarını tamamladıktan sonra kız evine gelin almaya gider. Oğlanın anne ve babası ile damat gelin almaya gitmezler. Eğer gelin başka bir köyden alınacaksa topluluk köye varmadan önce belli bir uzaklıkta mola verir ve Tahamade, kız evine gelin almaya gelenlerin kaç kişi olduğunu bildirir. Kız evi oğlan evine izin verirse gelin alayı ancak bu şekilde köye girebilir. Bunda amaç kız evini zora sokmamaktır. Kız evi hazırlıklarını gelen misafirlerin sayısına göre ayarlar. Oğlan evi kız evine vardığında yanında götürdükleri hediyeleri verirler. Aynı zamanda Tahamade kız evinin gençlerine de içki alıp götürmek zorundadır.

Kız evine varıldığında gelin henüz hazır değildir. Gelin gelinliğini giyip cehizini toparlayıp hazırlayana kadar oğlan evi düğünü burada devam ettirir. Eskiden gelinler daha geleneksel Çerkes kıyafetleri ile gelin giderken günümüzde beyaz gelinlik tercih edilmektedir.

Bu arada kız hazırlanırken, kız evi düğün arabasını süsler. Eskiden daha çok at süslenir ve gelin için kutsal bir değeri olan “Gusha” adı verilen örtü atın üzerine atılır ve gelin bu şekilde hazırlanmış olan at ile gelin giderdi. Artık günümüzde daha çok araba ile gelin gitmektedir. Gusha ise artık arabaların üzerine örtülmektedir. Gelin için çok değerli olan gusha, beyaz kumaşın üzerine kırmızı kumaşın dikilmesi ve kırmızı şerit şeklindeki kurdeleler ile süslenmesi ile hazırlanır. Gelin gittiği evde bu gushayı sandığında ölene kadar saklar. Hatta bunu kendi kız çocuğu evlenirken ona verebilir. Bu yüzden kuşaklar boyu saklanan gushalar mevcuttur.

Kız evi gelini hazırlarken dışarıda gençler eğlenmekte ve mızıka eşliğinde oyunlar oynamaktadırlar. Müzikli oyunların yanı sıra köy seyirlik oyunları da çıkarılır. Bu eğlence oğlan evinde de misafirler dağılana kadar devam ettirilecektir.

Kız evi yemek verildikten sonra, oğlan evi gelini götürmek için müsaade ister. Kızın biraz daha kendi evinde kalması için kız evi, oğlan evini biraz daha oyalar. Kızın odasına uzun süre kimse alınmaz. Bu arada kızın erkek kardeşi, kızın kuşağını bağlar. Kuşak dualar ile bağlanır. Üç defa kızın beli etrafında dolandırılan kuşak dördüncüde bağlanır. Gelini evden çıkarabilmek için oğlan tarafı gelinin kardeşlerine kardeş hakkı (para, saat, tabanca vs..) verirler. Gelini kız evinden gelinin görümceleri veya eltileri çıkarır. Gelin baba evinden çıkarılırken mızıka ile Varidode adlı müzik çalınır ve bu müzikle evden çıkarılır. Gelin kaynanasından ayrı oturacaksa, kalacağı eve gitmeden önce, kaynanasının evine götürülür ki, kaynanası gibi yıllarca evine emek versin, kaynanasına benzesin istenir. Daha sonra gelin asıl kalacağı eve götürülür. Kocasının evine de Varidode çalınarak girdirilir. Gelin eve girerken ağzı ballı olsun diye bal yalatırlar, arkasından büyük bir ayna tutulur ki gelin aydınlık olsun istenir. İmanlı olsun diye de başının üzerine Kur’an-ı Kerim tutulur. Damat bütün bunlar olup biterken sağdıcın evinde bekler. Gerdeğe kadar düğünde gözükmez, aksine damat ortada görüldüğü vakit kızılır.

Gelin oğlan evine getirildikten sonra düğünde bulunan en yaşlı kişiye bir tas bagsıma (arpadan yapılan geleneksel bir içecek) ile lokum ikram edilir. Bu kişi evliliğin hayırlı uğurlu olması için bir konuşma yapar. Konuşmadan sonra gelin eve alınır.

Bu arada oğlan evinde eğlencelerin yanı sıra, at yarışıda düzenlenir. Bu yarışa diğer köylerden gelenlerde katılırlar. Yarışı hangi köyün atı kazandıysa, kazanan kişiye hediye olarak bir sepet kurabiye, bir sepet şelame-lekum verilir. Düğün evi varlıklıysa koyun verilir. Fakir ise koyun postu hediye olarak verilir. Bu hediyeleri alan kişi bunları kendi evine götürüp yiyemez. Kendi köyünün yaşlı heyetine verir. Onlarda bu hediyeleri değerlendirerek hane sayısına göre dağıtırlar.

Bütün bu eğlencelerden sonra oğlan evi bir yemek verir. Daha sonra misafirler yavaş yavaş dağılırlar.

GERDEK GECESİ
Gerdek gecesiyle ilgili bilgiler kız ve oğlana sağdıçları tarafından daha önceden bildirilmiştir. Genelde gelinin evli sağdıcı olmak zorundadır. Gelin yeni evindeki odasına yerleştirildikten sonra, belirli bir saatte; damat, sağdıcı tarafından çok gizli bir şekilde gelinin yanına alınır. Gelin ve damadın aç olduğu düşünülerek yemekleri yedirilir. Daha sonra gelin ve damat şükür namazı kılar. Zifaf olayı gerçekleştikten sonra, damat sabah namazını müteakip sağdıç tarafından gizlice evden çıkartılır. Sağdıç, damadı kendi evine götürür. Bu bir hafta bu şekilde sürer. Her seferinde damat gizlice gelinin yanına getirilir. Bir haftanın sonunda damadın en yakın akraba gençleri sağdıç bohçası ile sağdıcın evine giderler ve içerisinde takım elbise, iç çamaşırı, havlu, gömlek, çorap, mendil, vs.. olan bohçayı sağdıca hediye ederler. Burada bir müddet eğlenirler. Damadı alarak baba evine getirirler ve annesinin babasının elini öptürürler.

Sağdıç Çerkesler’de çok önemlidir. Damadın sağdıcı gelinin erkek kardeşi sayılır. Gelinin geldiği bu evde başı sıkıştığı zaman konuşacağı ilk kişi beyinin sağdıcıdır.

GELİN ARKASI
Bundan sonra artık gelinin yeni evinde, yeni bir hayatı başlamıştır. Burası yeni baba ocağıdır. Bundan sonra beyine iyi bir eş olmak zorundadır. Çünkü kendi evinden ayrılırken gerekli olan bütün öğütleri almıştır. Bundan sonra baba ocağına dönüş yoktur.

Gelin eve yerleştikten sonra erkek tarafının yakınları evlendiği günden başlayarak gelini ziyaret ederler. Ziyarette ufakta olsa bir hediye götürülür. Kız ve oğlan yemeğe davet edilir.

Bir ay gibi bir süre içerisinde gelini anne ve babasının dışında abisi, yengesi, bacısı, halası, amcası v.s.. gelin arkası olarak giderler. Giderken gelinin bekarken giydiği elbiseleri ve kız evine, “hayırlı olsun”a gelmiş olan ziyaretçilerin getirdiği bir takım hediyeleri götürülür. Böylelikle gelin, anne ve babası dışındakilerle hasret gidermiş olur. Gelin anne ve babasını ancak doğumdan sonra görebilir. Doğumdan sonra gelin bebeği ile birlikte anne ve babasının yanına el öpmeye götürülür.

Çerkesler’de gelinlik etme de vardır. Gelinin evde on yaşında bile kayınbiraderi varsa, gelin ona bile gelinlik eder. Gelin kayınbabası ve evdekilerle, kayınbaba müsaade etmediği sürece konuşmaz. Bu kimi zaman yıllar dahi sürebilir. Kayınbaba gelininin konuşmasına müsaade edeceği zaman durumuna göre ona koyun, koç, bilezik, tarla gibi hediyeler verir. Ancak gelin bu müsaadeden sonra evdekilerle konuşabilir.

DÜĞÜNLERDE OYNANAN OYUNLAR
Çerkeslerin geleneksel halk dansları o kadar çoşkulu ve güzeldir ki, hiçbir Çerkes düğünü oyunsuz düşünülemez. Oyunlar adeta bütün Çerkeslerin ruhuna işlemiştir. Kafkasya’dan göçen bu yurtaşlarımızın; bir çok oyunu olmakla birlikte Uzunyayla civarında daha çok oynanan oyunlar Kafe, Vik, Çeçen, Leperuj gibi oyunlardır. Bir de eski zamanlarda müzikle atların oynatıldığı bir oyun var ki artık günümüzde bu gelenek artık neredeyse yok olmuştur.

Kafe: Uzunyayla Çerkes köylerinde çoğunlukla düğünlerde oynanan kafe oyunu, akordeon (mızıka) eşliğinde, kalabalık bir grubun oluşturduğu geniş bir daire içerisinde oynanır. Bu oyun ikili oynanan oyunlardandır ve Çerkesler' in bulunduğu bir çok yerde oynanmaktadır.

Çerkesler’in oynadıkları bütün oyunlarda, genel olarak kızların hareketleri daha sakin ve daha yavaş ve daha statiktir. Bir benzetme yapılacak olursa; kızlar bir kuğu, erkekler ise daha çevik ve hareketli oldukları için bir kartal edasındadırlar. Kızların oyun alanındaki hareketleri Leperuj oyunu hariç erkeklerin hareketlerinden daha yavaştır.

Oyunun Oynanışı: Kızlar bir tarafta, erkekler bir tarafta toplanır. Hem kızlar, hem de erkekler tarafında, oyunu organize eden ve "hatiyako" adı verilen bir görevli yer alır. Oyuna girecekleri ve önce kimin gireceğini bu görevli tayin eder. Oyunda öncelik bu kişiler tarafından yaşlı ve davetli olan misafirlere verilir. Daha sonra köyün delikanlıları oyundaki yerlerini alırlar. Akordeonun çaldığı hava ve vurulan ellerin temposu ile erkeklerin tarafından çıkan bir erkek, tempolu seri bir yürüyüşle, kızlar safına doğru ilerleyerek, öncelikle ortaya çıkması gereken kızın karşısına geçip sol elini göğsüne koyarak kızı davet eder. Kız ortaya çıkar, oyuncular karşılıklı olarak gidip gelirler. Ayakların ritmik hareketleri ve ellerin oyun tarzına uygun bir pozisyonda tutulması ve yukarı aşağı hareketleri, hep karşılıklıdır. Karşılıklı olarak gidip gelmeler ortamın uygunluğuna ve kalabalığa bağlı olarak kısa veya uzun bir süre alır. Alan terk edileceği zaman, erkek kızı yerine bırakır ve kendi safına döner. Bu arada başka bir erkek ortaya çıkar ve davet ettiği diğer bir kız ile aynı hareketleri tekrar ederler. Oyun alanı çok geniş ve davetli olanların sayısı çok kalabalık olursa ortaya iki çift birden çıkabilir. Oyuncuların ayak hareketleri, erkeğin ki biraz daha hızlı olmak üzere aynı, el hareketleri ve mimikleri ise farklıdır.

Vik: Bu oyunda Kafe oyunu gibi Pınarbaşı'nın Çerkes köylerinde çok sık oynanan bir oyundur. Aynı Kafe oyununda olduğu gibi Kayseri dışında Çerkesler’in bulunduğu bir çok değişik yörede oynanmaktadır. Oyun mızıka ve el temposu ile oynanır. Kimi zaman ritim aracı olarak tahta, koltuk davulu veya bir doli kullanılır. Tahtalar birbirine vurularak çalan müziğe eşlik eder.

Oyunun Oynanışı: Oyun alanının genişliğine göre çok sayıda oyuncu, hatta bütün davetliler bu oyuna dahil olabilir. Bir kız ve bir erkek olmak üzere yan yana gelen çiftler bir sıra oluştururlar. Kızların kolları, erkeklerin kolları üzerinde ve dirsekten bükülü bir vaziyette yere paraleldir. Çok ağır bir tempoyla sağ ayakların bir öne bir geriye olan hareketiyle ilerleyerek, bazen tek sıra halinde arka arkaya veya daire haline gelerek oyun sürdürülür.

Vik oyununda gençlerin yan yana gelmesi ile, gençlere bir konuşma, şakalaşma ve tanışma açısından bir sosyal fonksiyon yaratılmaktadır.

Çeçen: Pınarbaşı, Uzunyayla Çerkes köylerinin oynadığı oyunlar içerisinde en hareketli olanıdır. Oyunda sıçrama ve sekmeler çoğunluktadır. Oyunun hareketleri ortaya çıkan kişilere göre değişebilmektedir.

Çerkesler’in bulunduğu bir çok yörede en çok oynanan oyundur.

Oyunun Oynanışı: Daire halini almış topluluk içerisinden, bir erkek; çok sert bir tarzda, bir kartalın edasıyla ortaya çıkar. Kolları aşağıda olduğu halde, düz ve seri bir usulle yürüyerek orta da bir kaç tur atar ve bayanlar safından bir kızı ortaya davet eder. Kız erkekle birlikte çok sakin ve yavaş hareketlerle ortaya çıkar. Erkek ise bir kartalın hareketini andırır bir vaziyette kollarını iki yana açıp, sekerek ani bir hareketle kıza arkasını dönmeden onun etrafında döner. Oyunda çift bazen birlikte, bazen karşılıklı gidip gelirler. Kimi zaman erkek dizlerini yukarıya çekip uzatarak ve sekerek kızın etrafında döner. Oyunda süre yoktur. İsteyen dayanabildiği yere kadar oyunu sürdürür. Oyunda erkeğin bütün hareketleri sert ve parmak uçlarındadır. Oyunda; alan geniş olduğu takdirde bir çift daha ortaya çıkabilir.

Bu oyun daha ziyade Kafkas bölgesindeki halkların mücadelesini ortaya koymaktadır. Bir savaşa hazırlık tarzında çok hareketli olan ve savaş hareketlerini andıran oyun, gençlerin sürekli ve her zaman düşmanla olabilecek bir savaşa hazırlıkları mahiyetindedir.

Leperuj: Yine Pınarbaşı Uzunyayla Çerkes köylerinde, daha çok yeni yetişen gençler arasında oynanan bir oyundur. Oyun başka yörelerde yaşayan Çerkesler’e ait olmakla birlikte, Kayseri' de yaşayan Çerkesler arasında yeni yeni yayılmaktadır ve düğünlerde oynanmaktadır.

Oyunun oynanışı: Aynı Kafe ve Çeçen oyunlarında olduğu gibi çiftler arasında oynanır. Fakat kız ve erkeğin hareketlerinin aynı hızda olduğu bir oyundur. Oyun kendi etraflarında ve daire halinde, birbirlerinin oyunlarının benzeri ve eş zamanlı olarak devam eder. Oyuna alanın genişliğine, ortama göre ikinci bir çift daha dahil olabilir.

Pınarbaşı’nın Çerkes köylerinde oynanan bu oyunlar; toplumun yaşayış tarzının, coşkulu bir şekilde oyunlara yansıtılmasıdır diyebiliriz. Oyunlarda kesinlikle her şey kurallara bağlanmıştır. Başıboşluklara yer verilmez. Oyunların her safhası o toplumun bir toplumsal yansıması olarak kendini gösterir.

Oyunların oynandığı sırada; düğünde bulunan hiç bir kız ve erkek oturamaz, laubali hareketlerde bulunamaz. Oyun esnasında ortada oynayan erkek hiçbir zaman kıza arkasını dönmez. Bu o toplumda kadına duyulan saygının gereğidir. Oyunun belli bir bölümünde toplumun yaşlıları düğüne katılıp bir konuşma yaparlar. Kendileri de oynadıktan sonra iyi dilekleri ile oyundan ayrılırlar. Ancak sürekli olarak geri planda, bu grubu denetleyen orta yaşta insanlar bulunur. Oyunun oynandığı alanda ve oyun sırasında da belli bir hiyerarşi vardır. Büyükler ön safta, gençler arka safta dururlar. Bu saygıyı bozarak hiç bir kimse oyuna çıkamaz.

Oyunların oynandığı sırada, sadece oynayanlar değil oynamayanlar da sürekli el çırpma hareketleri ile oyunlara ortak olurlar. Bu şekilde bütün gruplar bir noktadan sonra tek bir vücut ve baş gibi hareket ederler.

Burada şu hususa da değinmeden geçmek istemiyoruz. Atın Çerkes toplumunda önemi büyüktür. Adeta bu toplumun yaşantısının bir parçasıdır ve atları en iyi şekilde eğitirler. Öyle ki, atları müzikle oynatacak kadar bu eğitim özenli bir şekilde verilir. At oyunu manasına gelen “Sığaceğ” oyunu da bu yörede atların müzikle oynatıldığı bir oyundur, ve atların sahipleri de bu oyuna eşlik ederler ve Çerkes düğünlerine ayrı bir renk katarlar.

Yazılı Kaynaklar: Hasan Yüksel, Uzunyayla Çerkez Köylerinde Düğün, Erciyes Dergisi Kayseri
Mehmet Ali Temel, Kuruluşundan Cumhuriyetin 50. Yılına Kadar Pınarbaşı, s.:99, Ankara 1973.
Turabi Saltık, Çerkesler Edebiyat Ve Kültür Tarihi, s.40, İstanbul 1998.


Sözlü Kaynaklar: Aydın Taşçı, 1959 Tersakan Köyü doğumlu, İlkokul mezunu
Mehmet Yıldırım, 1938 Küçükpotuklu doğumlu, İlkokul mezunu, emekli.
Şükran Yüksel, 1967 Malak Köyü doğumlu, İlkokul terk.
Tülay Kılıç, 1969 Aşağıkızılçevik Köyü doğumlu, Lise mezunu
Vehbi Güney, 1933 Aşağıkızılçevik Köyü doğumlu, İlkokul terk.
Yakup Temel, 1961 Pınarbaşı doğumlu, Yüksek Okul mezunu.