5 Aralık 2015 Cumartesi

TIP TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ



Kayn: Prof. Dr. İsmet Dökmeci

Yapım Aşamasındadır
A a
ABAKSİYAL. (İng. Abaxial) Vücut ekseni dışında bulunan.
ABAYENASYON (İng. Abalienation) Eş. a. abalyenasyomantis. Akıl hastası; delilik
ABAROGNOZİ (İng. Abarognosis) Ağırlık kavramını duyumsamama
ABARTİKÜLASYON (İng. Abarticulation) İskelet kemiklerinin birbirinden ayrılması, çıkık.
ABAZİ (İng.Abasia, Yun. a. olumsuzluk, basis, basamak) Yürüyememe.
ABDOMİNALJİ, (İng. Abdominalgia) Abdomende oluşan ağrı; karın ağrısı.
ABDOMİNOSKOPİ (İng. Abdominoscopy). Bkz. Peritonoskopi.
ABDUKSİYON (İng. Abduction; Lat. Abductio, taşıma işi) 1-Vücudun median durumunu değiştirmek için bir uzvun  ya da uzuv bölümünün hareket ettirilmesi. 2-Gözün monooküler bir şekilde yanlara hareketi ya da pozisyonu.
ABDUKTÖR (İng. Abductor) Dışa doğru uzaklaştıran, çeken; bir bölgeyi median hattan uzaklaştıran kas kütlesi.
ABENTERİK (İng.Abenteric, Yun. ab. uzaklaşma; errare, başı boş) Barsakların dışında yerleşik; barsaklardan uzak.
ABERASYON (İng. Aberation; Lat. ab. uzaklaşma, errare, başı boş) Normalin dışına sapma.
ABRİYOREKSİ (İng. Abiorhexia; Yun. a, yokluk; bios, hayat; orrexis, iştah) Mental anoreksinin tarifi için kullanılan sözcük; vital iştah kaybı.
ABİYOTİK (İng. Abiotic; Yun. a, yokluk, biotica, doğa) Yaşam belirtilerini durduran ya da yok eden
ABİYOTROFİ (İng. Abiotrophy) Prematüre devrede, nevröz oluşum gibi histolojik yapıları saran, nedenleri bilinmeyen dejeneratif  fenomenler sonucu oluşan vital kapasitenin iflas edişi.
ABLAKTASYON (ing. Ablactation) Laktasyonun kesilmesi.
ABLASYON (İng. Ablation) Vücudun bir kısmının (Ekstremite organ, tümör v.b) cerrahi yöntemlerle  alınması işlemi.
ABLEFARİ (İng. Ablephary) Göz kapaklarının doğuştan olmaması.
ABLEPSİ (İng. Ablepsia; Yun. a, olumsuzluk eki; blepö, görmek) Amalık, görme yeteneğinin olmayışı, körlük.
ABNORMAL(İng. Abnormal) Eş. a. Anormal, normal olmayan.
ABORTİF (iNG. Abortive).Gebeliği sona erdirmek için düşük yapmaya yarayan maddeler ya da girişimler, düşük yaptırıcı
ABRAKSİYOSEFALİ (ing. Abrachiocephalia, Yun. a, olumsuzlık eki, brachion, kol; kephale, baş) Kol ve bacakların doğuştan olmaması
ABREAKSİYON (İng. Abreaction; Lat. ab, -e doğru, dışında; re, tekrar, dönüş; actio, iş) Psikiyatride geçmişteki olumsuz bir anın açığa vurularak rahatlanması.
ABSANS (İng. Absence; Lat. Absentia), Eş. a. Petit mal. Dikkat ve bilincin geçici olarak kaybolması.
ABSE (İng. Abscess; Lat. Abcessus, cerahat toplanması) Doku içinde iltihap ya da cerahat kesesi oluşması.
ABSORPSİYON (İng. Absorption) Canlı organizmanın dışında olan bir maddenin travmatik lezyon oluşturmadan organizma içine girmesi için meydana gelen bir seri olay.
ABSTİNENS (İng. Abstinence, Lat.abs-tineo, sakınmak) Yoksunluk, uzak durma, bir alışkanlıktan kendini yoksun kılmak, sakınmak.
ABTORSİYON (İng. Abtorsion) Gözlerin dışa doğru kayması.
AC. Kıs Lat. Ante cibum, yemeklerden önce. Reçetelerde hekimlerin "yemeklerden önce" anlamında yazdığı kısaltma.
ABULİ (İng. Abulia) İrade ve bilincin azalmasıyla karakterize mental bir hastalık
ADAKTİLİ (İng.Adactylia; Yun. a, olumsuzluk, daktylos, parmak.) Eş. a. Adaktilizm. El ve ayak parmaklarının doğuştan yokluğu.
ADAMANTİNOM (İng. Adamantinoma; Yun. adaması, elmas, mine.) Eş. a. Ameloblastom, amelom, İnferiyör maksillar düzeyinde, diş dokusunu tutan embriyoner ya da adult tümör.
ADAPTASYON (İng.Adaptation) Eş. a. Akomodasyon 1- Çevreye uyum sağlama. 2-Oftalmolojide retina adaptasyonu, gözün ışık değişikliklerine uyum yeteneği.
ADAPTOMETRİ(İng. Adaptometry) Retinanın karanlığa (ışıksız ortama) adaptasyonunun ölçülmesi.
ADE Bkz. ACE Kıs. Anjiyotansin dönüştürücü enzim.
ADEFAJİ (İng. Adephagia). Oburluk, fazla iştah, her şeyi yeme eğilimi.
ADELOMORFUS (İng. Adelomorphous) Kesin olarak tanımlanmamış  şekil yada biçim, belirsiz şekil.
ADENALJİ (İng. Adenalgia) Eş. a. Adenodinia. Bez ağrısı
ADENEKTOMİ (İng. Adenrctomy; Yun. aden, bez; ektome, çıkma.) 1-Bir bezin çıkarılması. 2- Adenoid vejetasyonların temizlenmesi.
ADENEKTOPİ (İng. Adenectopia; Yun. aden, bez; topos, yer.) Vücutta bir bezin normal yerinden başka bir yerde bulunması.
ADENEMFRAKSİ (İng. Adenemphraxis; Yun. emphroxis tıkanma). Bir salgı bezinin tıkanması
ADENİT (İng. Adenitis). Eş. a. Lenfadenit. Lenfatik ganglionların  akut ya da kronik inflamasyonu.
ADENİZASYON (İng. Adenisation) . Bir dokunun normal yapısından ayrılıp patolojik değişime uğraması.
ADENOAKANTOM (İng. Adenoacanthom). Metaplazisi bulunan bir adenokarsinom türü.
ADENOBLAST (İng. Adenoblast; Yun. aden, bez, blastos; tohum) 1-Embriyolojik evrede öncü bez hücresi; 2- Gelişmiş bez hücresini oluşturan genç hücre.
ADENOEPİTELYOM Bir tümörde hem bez , hem de epitel hücresi bulunması.
ADENOFİBROM Bez dokularında  (meme) fibröz tipte gelişen iyi huylu tümör.
ADENOFİBROMİYOM Eş. a. Adenomatoid tümör. Bez, konjoktif ve düz kas dokularında oluşan iyi huylu tümör.
ADENOFLEGMON (İng. Adenophlegmon; Yun.phlegmone, iltihap), Bir bezin (lenf bezi) ve çevresindeki dokunun iltihabı; iltihaplaşmış adenitis.
ADENOHİPOFİZ  (İng. Adenohypophysis) Hipofiz  ön lobu.
ADENOİD 1-Bez benzeri beze 2-Lenf dokusu benzeri; lenfoid.
ADENOİDEKTOMİ Nazofareks'teki adenoid hipertrofilerin cerrahi olarak çıkarılması.
ADENOİDİT (İng. Adnoiditis, Yun. aden; itis, İltihap) Adenoid vejetasyonların inflamasyonlu durumu
ADENOJENEZ (İng. Adenogenesis) Bezde gelişme.
ADENOJENÖZ  (İng. Adenogenous) Bez dokusundan gelişen
ADENOKARSİNOM Glandüler epitelyumdan kaynaklanan kanser
ADENOKİSTOM Eş. a. Adenokist, kistadenom. Kist şeklinde adenom
ADENOKONDROM (İng. Adenochondroma Yun. aden: khondros, kıkırdak; oma, şişlik) Bir bezde gelişen kıkırdakımsı  (kartilajinöz) tümör.
ADENOKÜLTÜRİltihaplaşmış bir bezden alınan örneğin incelenmesi
ADENOLENFANJİYOM (İng. Adenolymphangioma) Yoğun bir şekilde lenfatik hücre içeren lenfanjiyom.
ADENOLENFOM Eş. a. Lenfadenom, kistadenolenfom, Warthins tümörü. Lenf düğümünde ya da parotiste görülen kistik ve iyi huylu tümör.
ADENOLİPOM (İng. Adenolipoma) Yapısında yağ hücreleri içeren bez tümör
ADENOM Normal bez hücresini andırır şekilde bir salgı bezinde gelişen iyi huylu tümör.
ADENOMATOİD (İng. Adenomatoid) Adenomu andıran, adenoma benzeyen.
ADENOMATOZ Multipl adenomların etrafı kaplaması
ADENOMATÖZ Adenom ve bazı glandüler hiperplazilerle ilgili olan
ADENOMİKSOM Bir bezin (meme) elementlerinde gelişen müköz tipte konjonktif doku tümörü
ADENIMİYOM (Adenomiyoma) Genellikle düz kas dokusu içinde glandüler odaklar bulunan iyi huylu tümör
ADENOMİYOSARKOM (Adenomyosarcoma) Eş. a. Wilms tümörü. Yapısında çizgili kas hücreleri bulunan adenosarkom.
ADENOMİYOZ Genellikle düz kaslarda adenomatöz dokunun ektopik olarak bulunuşu
ADENOPATİ  Lenfatik ganglionların kronik inflamasyonlarını tanımlamak için kullanılan terim.
ADENOSARKOM (İng. Adenosarcoma) İyi huylu glandüler bir proliferasyona ve kötü huylu bir konjonktif proliferasyona eşlik eden glandüler tümör.
ADENOSKLEROZ (İng. Adenosclerosis). Bir bezde meydana gelen sertleşme.
ADENOTOMİ (İng.Adenotomy: Yun. aden, bez, tome, kesi) Bir bezin cerrahi yolla çıkarılması.
ADENOVİRUS (İng. Adenovirus) Eş. a. APC Virusu. Adenoviridae ailesinden DNA'lı virüs grubu
ADERMİ (İng. Adermia) Derinin konjenital yokluğu
ADERMOJENEZ Özellikle yaralarda derinin yenilenmesinde  yetersizlik ya da bozukluk.
ADEZİYOTOMİ Yapışıklıkların Cerrahi yöntemle ayrılması
ADEZYON İki organ yada yüzeyin birbirine yapışması
ADİASTEMATİ (İng. Adıastematia). Bkz. Adiyastemati.
ADİKSİYON Bir maddenin ya da uzun süre kullanımıyla kişide o maddeye karşı oluşan istem dışı alışkanlık, bağımlılık ya da düşkünlük.
ADİNAMİ (ing. Adynamia) Bazı hastalıkları  karakterize eden nöromüsküler yetmezlik  (pireksi'nin çeşitli şekilleri)
ADİPOFİBROM Yağ ve bağ dokusu karışımı yapı gösteren tümör.
ADİPOFOBİ Şişmanlamaktan yağlanmaktan korkma
ADİPOJENEZ (İng. Adipogenesis) Eş. a. Lipogenez.  Organizmada yağ oluşumu.
ADİPOKİNETİK (İng. Adipokinetic)  Deopolanmış yağı metabolize eden madde.
ADİPOKİNİN (Adipokinine) Yağ dokusundan serbest yağların mobilize olmasını sağlayan ön hipofiz hormonu
ADİPOM Yağ dokusu tümörü
ADİPONEKROZ Yağ dokusu nekrozu.
ADİPOSİR Eş. a. Liposir. Suda uzun süre kalan kadavrada oluşan balmumu kıvamında yağ tabakası
ADİPOSİT (İng. Adipocyte) Sitoplazmasında bir ya da daha çok yağ taneciği içeren hücre.
ADİPOZALJİ Eş. a. Pannikulalji. Ağrılı noktaların sertleşip, cilt altı dokuda duyarlılık artması
ADİPOZİ (Lat. Adeps, yağ) Eş. a. Lipommatoz, lipozis.  Vücutta aşırı yağ birikimi
ADİPOZÜRİ Eş. a. Lipuri. İdrarda yağ bulunması.
ADİPSİ 1-Susamanın anormal derecede azalması ya da kaybolması. 2-Su içme gereksinimi duymadan uzun süre (günler haftalar) kalan kişilerdeki doğal görünüm.
ADİTİF( İng. Additive) Katılacak, eklenecek anlamında kullanılan sözcük.
ADİYADOKOKİNEZİ (Yun. a, yokluk; diadochos, peşi sıra; kinesis, hareket) Birbirini izleyen seri ve karşıt karekterleri yapamama
ADİYAFORYA(Yun. a. yokluk; dia, rasında, phoros, ilişki) Peş peşe yapılan uyarılara bir süre sonra yanıt verememe durumu.
ADİYASTEMATİ Diyastematik yetmezlik. Bkz. Diyastematik
ADİYASTOLİ Perikardit ve bazı miyokard hastalıklarında  (fibrozis, amiloidoz, hemokromatoz, fibroblastik endokardit) diastol'de  ve kalbin boşluklarının dolumunda görülen zorluk ya da etersizlik durumu.
ADNEKSA  Eş. a. Adnexum. Eklenti
ADNEKSEKTOMİ (İng. Adnexectomy) Ovaryumlar ve tuba uterina (adneksa uteri)'nin cerrahi yolla çıkarılması.
ADOLESAN Büluğ ya da ergenlik çağı; çocukla, erişkin dönemi arası (12-15 yaş arası)
ADORAL (lat. ad, -e doğru; or (os), ağız) Ağız çevresinde olan
ADRENALOPATİ(İng. Adrenalopaty) Böbrek üstü bezinde meydana gelen patolojik durum.
ARENOLİTİK (İng. Adrenolytic). Adrenalin ve noradrenalin'in etkilerini azaltan ya da ortadan kaldıran.
ADRENOLÖKODİSTROFİ (ALD) Genellikle genç erkeklerde görülen kalıtsal böbrek üstü bezi yetmezliği  ve beyinde demiyelinizasyonla karakterize  lökodistrofi .
ADRENOMEGALİ (İng. Adrenomegaly) Böbrek üstü bezinin büyümesi.
ADSORBSİYON (İng. Adsorption; Lat. ad, -e doğru; sorbeo, emmek) Serbest ve çözülmüş bir maddenin zayıf ya da güçlü bir bağla diğer bir maddenin yüzeyine bağlanması.
ADTERMİNALSinir ya da kasın ucuna yönelik.
ADÜKSİYON 1-Kol ve bacakların mediyan hatta yaklaşması; 2- Gözün burna dönük şaşılığı.
ADÜLT (İng. Adulte) Ergenlik çağından, yaşlılığa kadar olan devre (18 - 65 yaş arası); erişkin, yetişkin: olgun.
ADÜLTERASYON (ing.Adulteration) Başka şeyler katarak maddenin  ya da kalitesinin azaltılması.
ADVANSMAN Cerrahide yapışık bir kas ya da tendonun yapıştığı yerden ayırarak daha uzak bir yere dikilmesi.
ADVANTİS Doku katmanı; damar ya da bir organın en dışındaki fibröz tabakası
AERASYON (İng. Aeration) Havalandırma, akciğerdeki venöz kanın arteriyel kanla değişmesi. E.a.:Aerification
AEROB (İng. Aerobe Yun. ae,r, hava; bios, hayat) Serbest oksijen bulunan ortamda yaşayan organizma ya da canlı
AERODİNAMİK(Yun. dynamis güç) Eş. a. Aerofilik. Hava ve diğer gazları inceleyen bilim dalı
AERODONTALJİ Atmosfer basıncının artması ya da azalmasına bağlı olarak ortaya çıkan diş ağrısı.
AEROFAJİ (İng. Aerophagia) Özefagus  ve mideye giren havanın bir miktarının istekle  ya da istek dışı yutulması; tükürük yutarken hava yutulması.
AEROFİL (Yun. philos, seven) Havadar ya da oksijen ortamı seven ; aerob mikroorganizma
AEROFOBİ (Yun. phobos, korku) Hava ceryanlarından korkan
AEROFOR (ing. Aerophore) Premature bebeklerde solunum yetmezliği durumunda hava pompalayan alet; solunum düzenleyici alet.
AEROJEN (İng. Aerogene) Havadan kaynaklanan; gaz oluşturan mikroorganizma
AEROKOLPOS (İng Aerocolpos; Yun. aer; colpos, döl yatağı) Vajinanın ya da uterusun hava ile genişlemesi.
AEROPATİ (Yun. pathos, hastalık) Atmosfer basıncındaki değişmelere bağlı larak ortaya çıkan hastalık.
AEROSEL (İng. Aerocele; Yun. aer; kele, ur) 1-Bir vücut boşluğunun hava ile dolup genişlemesi 2-Üst solunum yollarında oluşan hava dolu divertikül
AEROSOL Eş. a. İnhaler, nebilüzör. 1-Hava ya da gaz içinde süspansiyon şeklinde tutulan katı ya da sıvı partikülleri içeren basınçlı sistem. 2-İnsektisit içeren basınçlı püskürtmeli sistem.
AFAJİ (İng. Aphagia, Yun. a; phagein, yemek) Yutma güçlüğü Eş. a. Aglutisyon, odinofaji.
AFAKİ (Yun. a; phasis, söz, konuşma) Serebral bir lezyon sonucu oluşan konuşma bozukluğu.
AFAZİ (İng. Aphasia; Yun. phasis, söz, konuşma) Serebal bir lezyon sonucu oluşan konuşma bozukluğu.
AFEKSİYON (Lat. affcere, zayıflama, tükenme)  Hastalık durumu.
AFEKT (Lat. affectus, duygulanım) Hoş olan ya da olmayan ilginç durumlar karısında dışa vuran ani psişik durum.
AFEMİ (İng. Aphemia; Yun. phemi, konuşuyorum) Eş. a. Alali; vokal motor afazi, afrazi, lalopleji, logopleji. Fikirleri, düşünceleri ve duyguları sözle ifade edememe.
AFERENT (Lat. affero, getirmek) Periferden merkeze doğru gelen ya da getiren; getirici
AFİBRİLER Lifleri olmayan biyolojik yapı
AFİNİTE (Lat. affinis, komşu) 1-İlgi duyma, bir molekülün başka bir moleküle ya da yapıya gösterdiği aşırı ilgi. 2-Kimyada, atomların birleşmesini zorlayan güç. 3-Bir dokunun bir boya tarafından selektif olarak boyanması.
AFONİ Sesin az ya da çok kaybolması.
AFOREZ Ağrıya karşı dirençsiz olma.
AFRAZİ (Yun. a; phrasis konuşma tarzı) Eş. a. Afemi, parafazi. Herhangi bir nedenle konuşamama.
AFRODİZYAK (İng. Aphrodisiac) Cinsel arzuyu artıran madde ya da ilaç.
AFT (İng. Aphtha çoğ. aphthae; Yun. aptein, yanmak) Eş. a. Pamukçuk. Ağız çevresindeki mukozada  (gingivo-labiyal, dil ucu ve kenarında) oluşan vezikül ve yüzeysel ülserasyonlar.
AFTÖZ Ülserleşmeyle ilgili.
AGALAKTİ Eş. a. Agalactosis. Doğumdan sonra süt salgısının olmayışı.
AGALAKTOZÜRİ (İng. Agalactosuria) Galaktozun idrarda bulunmayışı.
AGALORE (İng. Agolorrhe) Süt salgısının durması
AGANLİYONİK (İng. Aganglionic) Ganglionsuz; ganglion içermeyenn.
AGASTRİ Total rezeksiyondan sonra midenin olmaması durumu
AGENEZİ (İng. Agenesia; Yun. a; genesis; doğuş, üreyiş) Eş. a. Ajenezi. Doğurma, üreme olanaksızlığı
AGERAZİ Yşlı olmasına rağmen genç  görünme, dinamik yaşlı.
AGLİ Kornea'daki küçük leke ve benekler.
AGLİSEMİ  (İng.  Aglyceia. Yun.  glukus, tatlı, şeker) Kanda glukoz bulunmaması.
AGLOBÜLİ Kanda erit azlığı.
AGLOMERAT Bir araya toplanmış; yığışım, kümeleşmiş.
AGLUTİNASYON (Lat. Agglutinare, yapışmak) Aglutinin etkisiyle hücre ya da bakterilerin küçük kümeler şeklinde çökmesi.
AGLUTİNİN Eş. a. Hemaglutinin. Hücre ya da bakterilerin çökmesine neden olan antikor.
AGLUTİNOJEN Eş. a. Hemaglutinojen. Spesifik antikorların (aglutinin) oluşmasını sağlayan antijen.
AGNATİ (İng. Agnathia; Yun. a; gnathos, çene) Çenenin doğuştan olmayışı.
AGNOJENİK Kaynağı bilinmeyen sebebi belli olmayan hastalık. Eş. a. İdiyopatik
AGNOZİ (Yun. agnosia, bilememe) Sensoriyal yetmezlik sonucu tanıma yeteneğinin kaybolması.
AGOMFİYAZİ (İng. Agomphiasis) Dişlerin olmayışı
AGONİ (Yun. agonia, mücadele) Bilincin kaybolması
AGONİST Organizmada spesifik reseptörlere bağlanarak biyolojik aktivite (intersek aktivite) oluşturan endojen ya da eksojen molekül.
AGORAFOBİ (Yun. agora, yer: phobos, korku) Eş.a. Kenofobi. Sıkıntı ve baş dönmesi eşliğinde kendini gösteren açık alan hastalığı.
AGRAF Yara ağızlarını bir araya getirmeye yarayan, dikiş yerine kullanılan metal kıskaç.
AGRAFİ  (Yun. a; graphein, yazmak) Eş. a. Motor grafik afazi. Yazı ya da işaretlerle duygularını anlatamama.
AGRAMATİZM (İng. Agramatism; Yun. a, yokluk, olumsuzluk anlamında; grammata harfler) Eş. a. Sintaktik afazi. Bir kelimenin bir  ya da birkaç harfinin telaffuzunda bozukluk.
AGRANULOSİTOZ Eş. a. Anötrofili; Schultz hastalığı. Kanda granüloz lökositlerin aşırı azalması ya da kaybolması
AGREGAN (İng. Agregante) Kan damarlarında alyuvarların ya da trombositlerin agregasyonuna neden olan
AGREGASYON Benzer yapıdaki bağımsız elementlerin bir araya gelip topaklanması, kümelenmesi.
AGRESYON (İng. Aggregation) Sataşma; saldırma, öfkeli olma.
AGRİ Eş. a. Lissencephalia. Seberal korteks'te girusların yokluğu.
AGRİPNOKOM (İng. Agrypnocoma) Bkz. Koma (vijil)
AGRİPNOTİK (İng. Agrypnotic ; Yun. agrupnos, uyuyamayan) Eş. a. Agripnia; koma vijil, insomnia. Uyuyamayan, uyku bozukluğu sonucu uyuyamaya.
AGRİYOTİMİ(Yun. Agrithymia) Bilinçsiz saldırganlık.
AGROMANİ Hastalık derecesinde yalnız kalma dürtüsü, açık alanda olma isteği.
AGUZİ (İng. Ageusia) Tat alma duygusunun kaybolması.
AHİLOGNOZİ (İng. Ahylogosia; Yun. hule, madde, cisim; gnosis, bilinç). Eş. a. Ahylognosia. Farklı eşyaları ya da maddeleri dokunarak tanıyamama
AİLUROFOBİ Kediden korkma, tiksinme.
AJENEZİ (İng. Agenesis, a, olumsuzluk; genesis, üretim). Eş. a. Agenezi. Doğuştan bir organın yokluğu üreyememe
AJENOSOMİ (İng. Agenosomia; Yun. a olumsuzluk; genos eşey; soma, vücut) Fetüsün genital organlarının yokluğu.
AJİTASYON Aşırı huzursuzluk ve gerilim içinde bulunma; çarpıntı, titreme, silkinme.
AKALAZYA (İng. Achalasia; Yun. a, olumsuzluk; chalasis, gevşeme). Sfinkterlerin gevşemesinde bozukluk.
AKAMPSİ (İng. Acampsia; Yun. a olumsuzluk ; kampto, bükülmek),  Elemde görülen katılık ve bükülme zorluğu
AKANTA (İng. . Acantha; Yun. akantha, diken) Kemiklerdeki diken ya da spinal çıkıntı.
AKANTESTESİ İğne batması şeklinde ağrı ve uyuşukluk duygusu.
AKANTİYON (İng. Acanthion; Yun. akantho, diken). Burun ucu, burun çıkıntısı.
AKANTOİD (İng. Acanthion; Yun. akntho, diken). Dikenimsi, diken şeklinde.
AKANTOLİZ (İn. Acantholysis. Yun. akantho, diken; luein, erime) Epitel hücrelerinde Malpighi müköz cisimciklerinin hücrelerinde ayrılma.
AKANTOM Malpighi yataklarına yönelik olarak gelişen cilt tümörlerinin jenerik adı.
AKANTOSEFAL (Yun. akantha, diken; kephale, baş İnsan bağırsağında yaşayan , sindirim kanalından yoksu, nematod türü.
AKANTOZ (İng. Acanthosis) Hücrelerin aşırı bir şekilde bölünmesinden ileri gelen Malpighi cisimciklerindeki kalınlaşmayı karekterize eden lezyon.
AKAPNİ (İng. Acapnia; Yun. a olumsuzluk; kapnos, buhar, duman) Eş. a. Hipokapni. Hipokapni anlamında kullanılan sözcük. Kanda karbondioksit azlığı.
AKARDİYAK Teratonejik  olarak kalbin doğuştan olmayışı.
AKARODERMATİT Akar türü kenelerin neden olduğu cilt bozukluğu.
AKARYAZİS Akarların (kenelerin) oluşturduğu enfestasyon.
AKARYOSİT (ing. Akortocyter; Yun. a olumsuzluk, kuryon, çekirdek; kytos, hücre).Çekirdeksiz hücre. Örn. Eritrosit.
AKATALAZİ Eş. a. Takahara hastalığı. Katalaz enzimi eksikliğine bağlı, ağız çevresindeki ülserasyonlarla karekterize bir hastalık.
AKATALEPSİ (Yun. a, yoksunluk; katalambanein; askıda tutma) Aklı başında olmayan; zeka geriliği budalalık.
AKATAMATEZİ (İng. Acathamathesia; a, olumsuzluk; katamathesis, derin bilgi) Beyindeki bir lezyona bağlı olarak anlama yeteneğinin kaybolması; anlayış eksikliği.
AKATAPOZ Yutma güçlüğü.
AKATEKSİ Vücut salgılarının azalması.
AKATİZİ (Yun; a yoksunluk; kathızein, oturtmak) Nörölojik bir bozukluğa bağlı olarak meydana gelen oturma güçlüğü.
AKERATOZ Ciltte keratin dokunun azlığı ya da yokluğu.
AKEYRİ Doğuştan tek ya da iki elin teratojenik yokluğu.
AKEYROPODİ El ve ayakların doğuştan olmayışı
AKİLİ (İng. Acheila; Yun. a yokluk; cheilos; dudak). Dudakların doğuştan olmayışı.
AKİLOBURSİT     Eş. a. Retrocalcaneobursitis. Kalkanneus tendonu altındaki bir bursanın iltihabı.
AKİZ Doğuştan olmayıp da sonradan kazanılan ya da edinilen hastalık ya da belirti.
AKLASTİK (İng. Aclastic; olumsuzluk ; klastos, parçalara ayırma). 1-Gelişim bozukluğu gösteren 2-Işınları kıramayan.
AKLİMASYON (İng. Acclimation) Çevre ve iklim şartlarına fizyolojik.
AKLORHİDRİ Eş. a. Anaklorhidri, Mide suyunda hidroklorik asit ve pepsin bulunmaması.
AKLOROBLEPSİ  (Yun. a, olumsuzluk; khloros, yeşil; blepsis ya da opsis, görüş, bakış) Eş. a. Denteranopie; Nagel anomalisi. Yeşil rengi seçememe.
AKME (İng. Acme, climax; Yun. akne, en üst nokta) Belirtilerin en şiddetli bulunduğu ve hastanın stabil kaldığı zaman dilimi; kriz dönemi; hastalığın en şiddetli olduğu devre.
AKNE (İng. Acne; Yun. akne, çiçeklenme, berelenme) Yağ bezelerinin ve kıl köklerindeki foliküllerin (pilosebase) fonksiyonel lezyonuyla (İnflamasyon) karekterize cilt hastalığı.
AKNİT 1-Foliküler dermatoz ve papulo-nekrotik tüberküloid şeklindeki bir follikülit türü. 2-"Lupus miliaris disseminatus facien" için kullanılan terim.
AKOLANJİ Safra kanalının bulunmayışı.
AKOLİ (İng. Acholia; Yun.a, khole, safra) Safra salgısının olmayışı ya da safranın ince barsaklara boşalamaması.
AKOLİS Uterusta kollum gelişmesinin durması
AKOLÜRİ (İng. Acholuria; Yun. a, olumsuzluk; chole, safra; ouron, İdrar) İdrarda safra pigmentlerinin yokluğu.
AKOMODASYON 1-Değişik uzaklıklara gözün yum göstermesi, 2-Gebeliğin son döneminde fetüs'ün Uterus'un en geniş kısmına büyük ekstremitesini yerleştirme pozisyonu.
AKONDROPLASTİ Kıkırdak dokusunun kemikleşmesinde bozukluk.
AKONROJENEZ Kıkırdak dokusunun olmayışı.
AKORE (İng. Acorea; Yun. a, olumsuzluk; kore, göz bebeği) Göz bebeğinin doğuştan olmayışı.
AKOREZ İçi boş organların genişleme yeteneğinin kaybolup büzülmesi.
AKORİ Aşırı iştahlı her şeyi yeme arzusu.
AKORTİSİZM (İng. Acortisime) Kortikosürrenal (adrenokortikal) salgılanmanın durmasıyla karakterize bozukluklar.
AKOSMİ Hastalığın normalin dışına çıkması
AKÖZ Sulu, su içeren , suyla ilgili
AKRAL (İng. Acral; Yun.acron, uzuv) Kol ve bacaklarla ilgili; uç kısımları etkileyen; el ve ayaklara yerleşen.
AKRANİYUS (İng. Acranius) Eş. a. Akraniyal. Konjenital olarak kafatası olmayışı.
AKRAZİ Kendini kontrol edememe; kötü alışkanlıklardan kendini alıkoyamama.
AKREMENTİSYON (İng. accrementition; lat. acresco, geç; cretus artırmak) Eş. a. Akresyon 1-Döllenme ya da tomurcuklanma ile üreme. 2-Ayrılmış iki parçanın birleşmesi; değişik yapıdaki maddelerin büyümesi, artışı. 3-Bir boşlukta yabancı madde birikmesi. 4-Birlikte gelişme.
AKRESYON Yapışma, iki organ ya da tabakanın birbirine yapışması tutunması. Bkz. Akrementisyon
AKRETA (İng. Acreta ) Anormal şekilde yapışık.
AKRİTİKAL (Yun. kritikos , endişe verici) Nöbetsiz ya da krizsiz seyreden; belirsiz prognoz gösteren.
AKRİZİ Hastalık tanısının kesinlik kazanması durumu.
AKROAGNOZ Ekstremiteleri duyumsayamama durumu.
AKROANJİYOMATOZ Ekstremitelerde lokalize, multipl anjiyomlarla karakterize hastalık.
AKROARTRİT El ve ayak eklemlerinin romatizması.
AKROASFİKSİ (İng. Acroasphyxia) Vücudun uç kısımlarında görülen asfiksi durumu.
AKROATAKSİ El ve ayaklarda görülen ataksi.
AKRODERMATİT (İng. Acrodermatitis; Yun. akros; derma, deri) Ekstremitelerde lokalize cilt hastalığı.
AKRODİNİ (İng. Acrodynia; Yun. akros; odune, ağrı) Eş. a. Pellagroid polinevrit. Bu epidemik hastalık günümüzde infantil akrodini olarak isimlendirilmektedir.
AKRODİSOTOZ El ve ayak kemiklerinde malformasyon, kısa ve yaygın burun, geniş çene, şişmanlık ve zeka geriliği ile karakterize anomali
AKRODİSPLAZİ Ekstremitelerde, özellikle ellerde lokalize olmuş osteokartilajinöz lezyonlarla kendini gösteren osteokondroplasti.
AKRODOLİKOMELİ (İng. Acroodolichomelia; Yun. akros,, ekstremmite; dolichos, uzun; melos, uzuv) El ve ayakların normalden fazla büyük olması.
AKROESTEZİ 1-hipersetezinin en şiddetli dönemi. 2- Bir ya da daha fazla ekstreitenin hiperestezisi
AKROFAS (İng. Acrophase; Yun. akros; phasis, yükselen yıldız) Tanıtıcı bir eğrinin en doruk noktası.
AKROFOBİ (İng. Acrophobia; Yun. akros; phobos, korku) Yükseklik korkusu.
AGROGERİ (İng. Acrogeria; Yun, acros; gerios, yaşlı) El ve ayak derilerinde erken yaşlanma belirtilerinin ortaya çıkması; ekstremitelerde lokalize olmuş progeria çeşidi.
AKROGNOZ(ing. Acrognosis; Yun. gnosis, bilgi) Uzuvların ve uzantılarının algılanması
AKROHİPOTERMİ (İng. Acrohypothermia) El ve ayakların aşırı soğuması.
AKROKİNEZİ Ekstremitelerde aşırı hareketlilik.
AKROMAKRİ Parmakların ince ve uzun olması; örümcek parmaklı
AKROMANİ (İng. Acromania). El, kol hareketleriyle karekterize mani durumu.
AKROMASİ Eş. a. Akromatopsi; distromatopsi, Renk seçme yeteneğinin kaybolması.
AKROMATİK (Yun. a olumsuzluk, chroma, renk) 1-Belli bir rengi olmayan renksiz, 2-Beyaz ışığı seçememe; 3-Boya tutmayan, güclükle boyanan; 4-Kromatinsiz.
AKROMATUS Renksiz; kromatinsiz.
AKROMEGALİ (İng. Acromegaly; Yun. acros, uç; ekstremite, megas, büyük) Eş. a. P. Marie hastalığı; hipofizer-hipereozinofili hastalığı. Ekstremitetelerin  non-konjenital  hipertrofisi; ekttremite kemiklerinin ve uzantılarının hipertorofisi
AKROMELALJİ Paroksismal ağrılarla (yanma karıncalanma) karekterize sendrom.
AKROMETAJENES Hipofizer bir anomaliye bağlı olarak 4 ekstremitede gelişen asimetrik malformasyon.
AKROMEZOMELİK El ve ayakların uzantılarını ilgilendiren.
AKROMİKRİ Eş.a. Mikromelik nanizm. Kol ve bacaklar, bazen de başın gelişmesinin durması
AKROMİYONİT Akromiyonda lokalize olmuş osteomiyelit.
AKROMİYOTONİ Eş. a Akromiyotonus. Ekstremitelerde spazmolik defermasyonla karekterize kasılma güçlüğü  (miyotoni).
AKRONEVROZ (İng. Acroneurosis) Ekstremitelerin sinirsel bozukluğu
AKROSTTEOLİZ (İng. Acroosteolysis9 Ekstremitelerde oluşan kemik defermasyonu.
AKROPAKİDERMA (İng. Acropachyderma; Yun. akros; pakis, kalın; derma, deri). Yüz ve ekstremite derisinin kalınlaşması ve parmakların yumrulaşması ve defermasyon.
AKROPATİ Ekstremite hastalıkları (akromegali, Raynnaud hastalığı)
AKROPOLİARTRİT Kol ve bacak eklemlerinde görülen artritler.
AKROPOSTİT (İng. Acroposthitis; Yun. acros; posthe; penis ucu derisi) Penis başını örten derinin inflamasyonu.
AKROSEFALİ Başın leteral bölümü basık, oksipital bölgenin aşırı yüksek olmasıyla karekterize kafatası malformasyonu.
AKROSENDROM Ekstremitelerin vazomotör bozuklukları
AKROSİNDAKTİLİ (İng. Acrosyndactyly) Parmaklarda doğuştan pozisyon bozukluğu.
AKROSİYANOZ Eş. a. Croca ve cassirer sendromu. Ellerin ve bazende ayakların, burnun, kulakların özellikle genç kızlarda sürekli siyanoze olmasıyla karekterize sendrom
AKROSKLEROZ Eş. a. Akroskleroderma; sklerodaktili. Parmak ucu derisinin kalınlaşması ve sklerozu
AKROSTEALJİ 1-El ve ayak kemiklerinin ağrılı inflamasyonu. 2-Sürmenajdan ileri gelen ağrı.
AKROTİK Uyarının algılanamaması.
AKROTROFONÖROZ (İng. Acrotrophoneurosis; Yun . akros; trophe, besin; neuron, sinir ) Ekstremitelerin trofonörozu.
AKROZOM (İng. Acrosome; acros ; soma, vücut) Spermatotozların baş kısmındaki şapka benzeri örtü.
AKSANTOPSİ (İng. Axanthopsia) Sarı rengi seçememe; sarı renk körlüğü.
AKSE Eş. a. Nöbeti kriz atak. Belirli aralarla tekrarlayan ve şiddetli seyreden hastalık belirtilerinin birden ortaya çıkması.
AKSELERASYON Hızlandırma; bir sinir akımını, dolaşımı hızlandırma; bir etkinin hızlanması.
AKSENİK Mikrospsuz e mikropla kontamine olmayan bir ortamda yetiştirilen deney hayvanları; steril hayvan.
AKSEPTÖR (İng. acceptor; Lat. ac-cipio; ceptus, almak) Etki oluşturmaksızın ilaç, hormon ya da nörotransmiter moleküllerinin bağlandığı odaklar, alıcı.
AKSİLER (Lat.axilla, koltuk altı) Eksen, vücut ekseni.
AKSİYAL1-Vücut ekseni ile ilgili; 2-Dişin uzun ekseni ile ilgili, 3-İkinci servikal omur ile ilgili.
AKSİYON (İng. Action; Lat. actio, yapmak) 1-Bazı vital fonksiyonların belirli kapasitesi, 2- İlaç hormon ya da mediyatör moleküllerinin hücre ya da dokularda aksiyon potansiyeli  ya da enzimatik reaksiyonlar meydana getirerek oluştuduğu etki, 3-Güç, potansiyel. 4-Etki
AKSON 1-Sinir hücre gövdesinden ve dendritlerden  uzağa sinir uyarılarını taşıyan lif şeklindeki uzantı; nöron uzantısı. Dendritlerden farklı olarak çok uzaklara ulaşabilir. 2-Vücut ekseni.
AKSONJ (İng. Axonge) Bkz. Aksungia.
AKSUNGİYA (İng. Axungiaİ Lat. axium unguen, dingil yağı) Merhemlerin kıvama getirilmesinde kullanılan domuz yağı.
AKTİNİK(İng. Actinic; Yun. aktis, Işın, aydınlık) Kimyasal değişim oluşturan elektromanyetik spektrumdaki kimyasal etkili ışınlarla ( Ultraviyole, güneş ışınları, X ışınları vb. ) ilgili.
AKTİNOGRAFİ Duyarlı plaka ile ışın kaynağı arasına bir materyal yerleştirilerek elde edilen fotoğraf.
AKTİNOLOJİ Işın dalgalarının prizma ile incelenmesi.
AKTİNOMİKOZ /İng. Actinomycosis; Yun. Aktis, Işın; mukes, mantar) Actinomikoz israelii'nin mukoza lezyonlarından girerek oluşturduğu hastalık.
AKTİVASYON Bir kimyasal değişikliğe bağlı ya da bağımsız olarak organizmada bir yapının aşıraı dercede gelişmesi, ivme kazanması ya da hızlanması.
AKTİVATÖR Eş. a. İndüktör. Diğer bir maddenin etkin (aktif) şekle geçmesini sağlayan madde.
AKTOGRAF Hareketleri yazdıran alet.
AKUA (Lat. Aqua) Su ya da sıvı
AKUADUK (İng. aqueduct; Lat. aqua, su; ductus, yol gösterme) Eş. a. Akuaduktus. Vücutta su kanalı ya da geçidi
AKUFEN (İng. Tinnitus Yun. akouein, phainein, görünmek) Kulağın bir dış uyarı olmadan ses duyması; kulak çınlaması ya da uğultusu
AKULET (İng. Aculet; Lat. aculeatus, noktalı; acus, iğne) Sivri uçlu, dikenli.
AKUMATOGNOZİ Sesleri ayırt edememe; ses ayırt etme yeteneğinin kaybolması; sesle ilgili bilincin kaybolması.
AKUMETRE (İng. Acoumeter) İşitme gücünü ölçmeye yarayan düzenli tik takları 15 m. den algılayan alet
AKUMİNAT (İng. Acuminate, Lat. acumino, --atus, sivrileştirmek, bilemek) Sivri, sivrileşen, sivri uçlu, keskin.
AKUPUNKTUR (Lat. acus, iğne; punctura, puctus, iğnelemek) Çin kaynaklı tanı ve tedavi yöntemi.
AKUSEKSİYON Elektrikli iğne ile kesit yapmak.
AKUSMATAMNEZİ (İng. Acousmatamnesia; Yun. akousma, işitilen; amnesia, unutma) sesle ilgili belleğin kaybolması
AKUSMATOGNOZİ (İng. Acousmatognosis; Yun. Akousma, işitilen) Mental sağırlık.
AKUSTİK (İng. Acoustik) Yun. akoustikos, işitme) İşitme ve ses algılaması ile ilgili; ses bilimi.
AKUT (İng. acute; Lat. acutus, keskin, yoğun) Hastalıklarda kısa peryot içinde gelişme.
AKÜMÜTANS (İng. Aquired tolerans) Bir maddenin küçük dozdan başlayarak, giderek artan dozlarda verilmesinden sonra organizmanın bir maddenin etkisine duyarsız kalması.
ALAKTAZYA (İng. Alactatia) İnce barsakta laktaz aktivitesinin azlığı ya da yokluğu.
ALALİ (İng. Alalia; a, olumsuzluk; lalia, konuşma) Herhangi bir organik bozukluk ve sağırlık olmadan, konjenital konuşma bozukluğu.
ALBA (İng. Alba; albus, beyaz) Beyaz, beyazımsı
ALBİDÜRİ Eş. a. Albünüri Soluk renkte ve düşük renkte idrar.
ALBİNO  Albinizme yakalanmış kişi.
ALBUGİNEA (İng. Tunica albuginea; Lat. albidus, beyazımsı ) Bazı genital organları saran beyaz ve yoğun bağ doku.
ALBUMİN (Lat. albumen, yumurta akı) Suda eriyen basit protein (holoprotein) türü.
ALBUMİNÖZ Albumin içeren albuminle ilgili, albumine benzeyen.
ALBUMİNÜRİ Eş. a. Proteinüri İdrarda Albumin varlığı ve düzeyi.
ALBUMOZ (İng. Albumose) Sintoninlerde peptonlar arasında bulunan aracı albuminoid maddelerin tam sindirilmemesinden oluşan madde.
ALBUMOZÜRİ (İng.Albumosuria) Eş. a. Hemial bumosuria; peptonuria. İdrarda protopepton  ya da albumoz bulunması.
ALDOLAZ Fetüs dokusunda bulunan enzim
ALDOLAZEMİ Serumda aldolaz varlığı ve düzeyi. (normalde 1,3 - 8,2 mU/ml ya da 12 - 75 nmol/s/l).
ALDOSTERONİZM Aldosteronun aşırı salgılanmasına bağlı olarak ortaya çıkan klinik tablo.
ALDOZ (İng. Aldose) Aldehit grubu içeren monosakarit.
ALEKSANDRİZM (Alexandrism) Kazanma ya da fethetme çılgınlığı ya da tutkunluğu.
ALEKSİ (İng. Alexia; Yun. a, olumsuzluk; lewis, kelime) Eş. a. Vizual afasi Okuma zorluğu; okunanı anlayamama.
ALEL (İng. Allele; Yun, allelon, birbiri üstü, üst üste) Eş. a. Alelomorf. Genetikte kromozom çifti üzerine iki genin karşılıklı yerleşmesi. Bkz. Polialel
ALELOGNATİ (İng. Alelognatia; Yun. allelon, birbiri üstü; gnathos, çene). İki çene kemiği arasındaki oran.
ALELLOTAKSİ (İng. Allelotaxis; Alllotaxy; Yun. allelon; axis, düzenleme) Bir kaç embriyonal dokudan gelişen organ.
ALENFOPLAZİ (İng. Alymphoplasia) Lenfoid doku gelişmesinin olmaması.
ALENFOSİTOZ (İng. Alymphocytosis) Lenfoid yokluğu; kanda lenfosit sayısında ileri derecede azalma ya da kaybolma.
ALERGOLOJİ Alerji ve belirtilerini inceleyen bilim dalı.
ALERJEN (İng. Allergen) eş. a. Reaktojen. Alerjiye yol açan ya da aşırı duyarlılık (hipersensitive) oluşturan madde (ilaç, gıda, polen, koku, deterjan v.b.)
ALERJİ (İng. Allergia; allergy; Yun. ergon, başka, allos, tepki) Bir antijenin  ya da antijen gibi etkiyen bir maddenin duyarlı duruma getirdiği organizmaya, o madde ikinci kez girdiğinde ortaya çıkan immunolojik teplime ve değişiklikler.
ALESTEZİ Bkz. Aloşiri
ALGİSİT (İng. Algiside; Lat. alga, yosun; caedo, öldürmek). Alg türü yosunları yok eden (öldüren) kimyasal madde.
ALGODİSTROFİ Eş. a. Algonörodistrofi sempatik algodistrofi. Sempatik kaynaklı vazomotör ve trofik ağrılı sendromların tümü.
ALGOFİLİ (İng. Algophilia; Yun. algos, agrı; philia, ilgi) Ağrıdan hoşlanma, zevk alma Bkz. Mazoşizm; algolagni.
ALGOFOBİ Ağrıdan aşırı derecede korkma.
ALGOHALÜSİNÖZ (İng. Algohallucinosis; Yun. algos; Lat. alucinar, sapıtmak; hallucinare , yanılmak). Eş. a. Fantom ağrı. Ampute edilmiş bir uzuvda sıkartrizasyondan sonraki ağrı.
ALGOJEN (İng. Algogene; Yun. algos; gen, ürün). Eş. a. Algosiogen. Ağrı oluşturan etken.
ALGOLAGNİ (İng. Olagelenia; Yun. algos, ağrı; lagnesia, çiftleşme), Cinsel arzu oluşturmak için ağrı oluşturma sapıklığı.
ALGOMANİ Ağrı manyağı; ağrısız duramama. Bkz. Algofili
ALGOMETRİ (İng. Algometer; Yun. algos; metron, ölçü). Eş. a. Aljzimetre; aljeziometre; odinometre. Ağrılı duyulara karşı duyarlılığı ölçme.
ALGOR Titreme , ürperme, üşüme  --a.mortis Ölümden sonraki vücut soğuması; ölüm soğukluğu.
ALGORİTİM (İng. Algorithm) (arap hekim, Al -Korismi IX . asır) 1-Bir hesap işleminde pratik kuralların hepsinin kullanılması - Önceden saptanan ya da basamaklara uygun olarak tedavi şeması oluşturmak.
ALGOVASKÜLER (Yun. algos, ağrı) Ağrıya bağlı olarak damarlarda meydana gelen değişiklikler.
ALİENİ Dalağın konjenital yokluğu.
ALİFORM Kanat şeklinde oluşum
ALİKANT Kimyasal bir bütünden eşit parçalar ayrıldıktan sonra kalan parça
ALİMENTASYON (Lat. alimentum, besin) Beslenme, vücuda gıda alınması.
ALJESTEZİ(ing. Algesthesia; Yun. algos, ağrı. aisthesis, algılama). Ağrı duyusunun algılanması; ağrıya karşı aşırı duyarlılık.
ALJİ (İng. Algia; Yun. algo, ağrı). Ağrı yada ağrılı durumu tanımlayan son ek.
ALJİK (İng. Algetic; Yun, algos, ağrı.) Ağrılı, ağrı oluşturucu ağrıya aşırı duyarlılıkla ilgili.
ALKALİNOFAJİ Ağrılı, hiperasiditeli hastalara sodyum bikarbonat'ın yüksek dozlarda uygulanması.
ALKALİNOTERAPİ Alkali tuzların, özellikle sodyum bikarbonat'ın verilmesiyle yapılan tedavi.
ALKOLOİD Organizmada çoğu kez toksik etkili olan suda az, alkolde çok çözünen, kamaşık kimyasal yapıya sahip özellikle bitkisel orjinli azotlu bileşikleri.
ALKALOZ Alkalinite artışı yönünde plazmanın asit baz dengesinin bozulmasıyla pH'ın 7.4 üstünde olması.
ALKAPTON (İng. Alcaptone) Eş. a. Homogenisitik  asit. Aromatik aminoasitlerin parçalanma ürünü.
ALKAPTONÜRİ (İng. Alcaptonuriı) İdrarda Alcapton bulunması.
ALKİLASYON Hidrojen atomu yerine alkil kökü gelmesi. Eş. a. Alkoilasyon
ALKOLEMİ (İng. Alcoholemia) Alkollü içeçekler alındıktan sonra kandaki etil alkol düzeyi.
ALKOLİK (İng. Alcoholic) 1-Alkol bağımlısı. 2- Yapısında alkol bulunan madde; alkolle ilgili.
ALKOLİZASYON (İng. Alcoholisation) 1- Sinir köküne etil alkol enjeksiyonu yapılarak uygulanan tedavi (fasiyal nevralji v.b.) 2 Alkole dönüştürme, alkolleştirme
ALKOLİZM Eş. a. Etilizm Alkollü içeceklerin aşırı kullanılmasıyla oluşan morbidite belirtileri
ALİMENTER Sindirim sistemi yolu ile
ALODİNİ (İng. Allodynia; Yun. allo, başka; odyne, ağrı) Ağrı oluştuğunda ortaya çıkan sıkıntı.
ALOEROTİK (İng. Alloerotic) Eş. a. Heteroerotic. Başkalarına cinsel yönden çekici olan; cinsel isteği karşısındakine yönelik olan; karşısındakini cinsel olarak arzu eden.
ALOGREF (İng. Allograft; Yun. allo, başka; graphis, aşı bıçağı) Eş. a. Homogref; allojenik greft Aynı tür canlıdan alınan dokunun diğerine nakli.
ALOJİ Bilinç kaybından ileri gelen afazi konuşma yeteneğini kaybetme.
ALOKERATOPLASTİ (İng. Allokeratoplasty) Kornea dokusuna protez uygulanması.
ALOKİNEZİ (Yun. allos; kinesis hareket) Kol ya da bacağı simetrik yönde hareket ettirmede motilite bozukluğu.
ALOKİRİ (İng. Allochiria; Yun. allos, başka; aisthesis, duyu) eş. a. Aloşiri, Alestezi . Bir organdan ya da ekstremiteden  algılanan duyunun hangisine ait olduğunu seçememe.
ALOKSUREMİ(Yun. allos; ouron; idrar; haima; kan) Kanda pürin bazlarının bulunması.
ALOLALİ (Yun. Allos; lalia, konuşma) SSS'de konuşma merkezi bozukluğu onucu ortaya çıkan pelteklik.
ALOMERİZM Kristal biçimleri aynı, kimyasal yapıları farklı maddelerin özelliği.
ALOPATİ (İng. Allopathy; Yun. allos; pathos, astalık) Bir hastalığın o hastalıkla bağdaşmayan belirtilere yol açan ilaçlarla tedavi edilmesi.
ALOPESİ (İng. Alopecia Yun. alopex, tilki: Tilkilerde kıl dökülme hastalığı olduğundan) Eş. a. Psilose Saçların ya da kılların tamamen ya da yer yer dökülmesi.
ALOPLASTİ Protez uygulanarak yapılan estetik ameliyat Eş. a. Allotransplantasyon
ALOPLOİD İki ayrı türden türeyen, iki ya da fazla kromozom içeren melez birey.
ALOPSİKOZ Başkalarına yönelik kötü niyet besleme şeklindeki psikoz.
ALORİTM  (iNG. Allorythmia) Kalbin ve nabzın peryodik aritmileri
ALOSTERİZM Kendi üzerine bağlanan küçük moleküllerin (alosterik efektörler) etkisiyle şekillerini ve aktivitelerini değiştiren bazı proteinlerin özellikleri.
ALOTİP Aynı türden bireylerde farklı özellikte spesifik immunglobulin bulunması
ALOTOPYA Vücutta organların normal yerlerinin dışında bir yerde yerleşmiş olması.
ALOTRİOZMİ (İng. Allotriosmia; Yun. Allatrios, yabancı; osme, koku) Koku alma bozukluğu.
ALOTRİŞİ (ing. Allotrichia circumscripta; Yun. thrix, saç; circumseriptio, sinir) Saç diplerinde ve saçlı deride pigmentasyon sıklığı ve lekeler.
ALOTRİYODONTİ Dişlerin anormal yerleşimi.
ALOTROFİK (İng. Allotrope; Yun, allos, başka; trophe, besin) Besin değeri yüksek.
ALOTROF  (Yun. Allos, başka; tropos, dönme) Elementlerin dönüştüğü özdeş biçim.
ALÖKEMOİD (İng. Aleukemoid) Lösemiyi andıran
ALÖKOSİTİK Dolaşımda ve diğer dokularda lökosit sayısının azlığı ya da yokluğu.
ALÖSEMİ (İng. Aleukemia) Kanda lökosit yokluğu.
ALTERNANS  Birbirini izleyen değişiklikler.
ALTERNASYON Ard arda oluşan
ALÜMİNOZ (İng. Aluminosis) Aliminyum silikat (arjil), boksit v. b. maddeleri içeren tozların solunmasıyla oluşan pnömokonyoz.
ALVEOL (İng. Alveolus; Lat. alveolus, küçük kap), Küçük boşluk şeklinde anatomik yapı.
ALVEOLEKTOMİ (İng. Alveolectomy; Yun, alveolus; ektome, çıkarma) Dental alveolun cerrahi yolla çıkarılması.
ALVEOLER (İng. Alveolar) Akciğer ya da diş alveolleriyle ilgili olan.
ALVEOLİT Herhangi bir nedenle akciğer alveollerinde inflamasyon oluşması; alveol iltihabı.
ALVEOLİZ Diş alvollerinin harap olması.
ALVEOLOPLASTİ Diş protezinin uygulanmasından önce diş çatısının hazırlanması; diş çekiminden sonraki cerrahi girişim.
ALYENASYON (İng. Allenation, Lat. alienus, yabancı.) Kendini toplum dışı kabul edip, anormal olarak toplumda yaşayamayacağı duygusuna kapılma ile karakterize mental bozukluk.
AMAKRATİK Işınları bir noktada toplayan.
AMALGAM Diş hekimliğinde civanın başka bir madenle karıştırılmasıyla kullanılan dolgu maddesi.
AMASTİ (İng. Amastia; Yun. a,mazos ya da mastos, meme) Doğuştan meme bezi olmaması; memesiz doğma.
AMBAGEUZİ (ing. Ambageusia; Yun. ambo, her ikisi) Dilin her iki yanında tat duygusunun kaybolması.
AMBİDEKSTRU (İng. Ambidextrous; Lat. ambo, her ikisi, dexter, sağda) Sol elini sağ eli kadar rahat kullanabilme.
AMBİGU (İng. Ambigus; Lat. ambiguus, ambigere, şüphe) Genital malformasyonlu.
AMBİLATERAL (İng. Ambilateral; Lat. Ambo; Latus, yan) Her iki tarafta; iki, tarafı da tutan
AMBİLEVÖZ (İng. Ambilevous; Lat. Laevus, sol) Her iki eli kullanmada yeteneksizlik ya da sakarlık gösterme.)
AMBİVALANS (İng. Ambivalence; Lat. ambo, biri ve diğeri; valere, değer). Aynı anda iki zıt düşünceyi sergileme.
AMBLİGEUSTİ (İng. Ambiygeustia; Yun. amblus, zayıflamış; geusis, tat) Tat alma duyusunda azalma.
AMBLİKUZİ Eş. a. Ambliakursi. İşitme duyusunda azalma.
AMBLİYAFİ (İng. Amblyaphia; Yun. amblus; haphe, dokunuş) Dokunma duyusunda azalma.
AMBLİYOPİ (İng. Amblyopia; Yun. amblus, zayıflamış; ops, göz) görme keskinliğinin azalması.
AMBULATUAR (İng. Ambulatory; lat. ambulare, gezinmek) Gezintiye eşlik edebilen, yürüesini sağlayan, hastaneye yatmasını gerektirmeyen.
AMBÜSYON Yanık, pişik
AMEBOM Eş. a. Amebik granuloma. Kolon duvarındaki tümör benzeri iltihaplı amip nodülleri.
AMELİ Doğuştan 4 ekstremitenin yokluğu ile karakterize defomite.
AMELİYORASYON Bir hastalığın  ya da bir belirtinin giderek iyileşmesi.
AMELOBLASTOM  (İng. Ameloblastome; Fr. amel, mine, sır; Yun. blastos, jerm) E. a. Adamantinom. Maksiller tümör.
AMELODENTİNAL Eş.a. Dentinoenemal. Diş ve minesiyle ilgili.
AMELOJENEZ (İng. Amelogenesis) Eş. a. Enamelogenez. Diş minesi gelişmesi.
AMELOPATİ (İng. Amelopathy; Fr. amel, mine, sır. Yun pathe, hastalık) Diş minesi hastalığı.
AMENABİLİTE Yumuşak başlılık.
AMENORE(İng. Amenorrhea; Yun. a.yokluk; men, ay; rhein, renk) Genital aktivitesi olan bir kadının, gebelik dışında aybaşı akıntısının olmaması.
AMENTİ (İng. Amentia; Lat. ad, den; mens, akıl) Doğuştan zeka geriliği, geri zekalı
AMERİSİ (İng. Amerisa) Kelimeleri doğru telafuz edememe.
AMETRİ (İng. Ametria; Yun. a; metros, uterus) Döl yatağının  (uterus ) doğuştan olmayışı.
AMETROPİ Retina üzerinde olumsuz bir görüntü noktasından ileri gelen refraksiyon bozuklukları
AMFİMİKSİ(İng. Amphimixis; Yun. amphi, her iki taraftan; mixis karışım) Farklı iki bireyden gelen biri dişi, diğeri erkek iki hücre birleşmesiyle oluşan fekondasyon olayı
AMFİNÜKLEUS (ing.Amphinucleus) Çevresinde kromatin biriken fibrin kütlesi ve sentrozomdan oluşan çekirdek.
AMFİSTOM (İng. Amphistome; Yun. amphi; stoma, ağız) Pramfistomun cinsi trematodlara verilen ad.
AMFİYARTROZ (İng. Amphiarthrosis; amphi, her iki taraftan; arthron, eklem) Yüzey fibrokartilaj dokuyla birleşmiş az hareketli kemik eklemleri.
AMFİZEM (Yun. emphusema, şişirme, içine üfleme) Bir organa hava ya da gaz infiltrasyonu.
AMFİZEMATÖZ (İng. Emphysematose) Amfizemi andıran
AMFOBİL Hem asit hem de bazik boyalarla boyanabilen
AMFOLOFOTRİŞ Ekstremitelerin her birinde titrek tüy püsküllerine sahip basil türü
AMFORİK Steteskopta boş testiye üflendiğinde elde edilen gürültüye benzer sesler duyulması
AMFOROMETALİK SENDROM Pnömotorakslı hastaların oksülasyonunda fark edilen, amforik sufle, metalik çınlama v.b. gibi belirtilerin tümü.
AMFOTERİK (İng. Amphoteric) Hem asit, hem de bazik özellik gösteren.
AMFOTONİ Vejetarif yaşamı kontrol altında tutan, aynı zamanda her iki sinir sistemine de etkili olan hipertoni
AMİBOİD (İng. Amoeboid) Amiplere benzeyen.
AMİBOSİD (İng. Amoebocyte; Yun. kutos, hücre). Amiplerin özelliğini gösteren bitki ya da hayvan hücresi.
AMİGDAL (İng. Amygdala; Yun. amugdale, bademcik ) Eş. a. Tonsil; bademcik. Badem (genellikle lenfoid) şeklinde ağzın arka tarafında boğazın başlangıcında bir çift organ.
AMİGDALİT (İng. Amygdalitis) Tonsillerin infilamasyonu; bademcik iltihabı
AMİDALOTOMİ Eş. a. Tonsilektomi. Amigda  (tonsil)'ların cerrahi yolla çıkarılması.
AMİGDALOTRİPSİ (İng. Amygdalotripsis; Yun. amugdale, bademcik; tribo, ezme) Özel bir penseyle hipertrofik tonsillerin ezilerek çıkarılması.
AMİKROBİK (İng. Amicrobic) Mikroptan arınmış.
AMİKSİ (İng. Amyxia; Yun. a, olumsuzluk; muxa, mukus) Müköz salgının olmayışı  Bkz. Amiksore
AMİKSORE 8İng. Amyxorrhea; Yun. a, olumsuzluk ; muxa; rhein, akmak). Mukus (mide) salgısının yetersizliği
AMİL (İng. Amyl) Eş.a. Pentil, C5H12  Penta'dan bir hidrojen çıkması ile oluşan kök.
AMİLAZ (İng. Amylase) Eş.a. Amilolitik ferment.Barsaklardaki sindirimde nişasta ve glikojeni dekstrinlere ve maltoza dönüştüren pankreas sıvısı ve tükürük salgısı enzimi.
AMİLOİD Nişastaya benzeyen, nişasta yapısında, bazı patolojik olgularda nişasta benzeri bir proteinin amiloidoz oluşturması.
AMİLOİDOZ (İng. Amyloidosis) Değişik organ ve dokularda amiloid birikimi (ekstraselüler) ile karakterize patolojik durum.,
AMİLOJEN (İng. Amylogenezis) Amiloz oluşturan
AMİLOLİTİK (İng. Amylolytic) Nişastayı sindiren
AMİLOLİZ Nişastanın sindirilerek şekere dönüştürülmesi.
AMİLOPEKTİN (İng. Amylopectin) Nişasta yapısında bulunan tek zincirli poliglikoz.
AMİLOPSİN (İng. Amylopsia) Pankreas öz suyundaki nişastayı parçalayıcı enzim
AMİLOZÜRİ (İng. Amylosuria) İdrarda amilaz varlığı.
AMİMİ Mimiklerin kullanılışının kısmen ya da tamamen kaybolması
AMİN (İng. Amine) Amonyaktan türeyen azotlu organik baz. Aminoasitlerin ve katekolaminlerin bileşiminde bulunur.
AMİNEMİ (İng. Aminemie) Eş. a. Bazo-aminemi. Aminli bazların kanda bulunuşu
AMİNOASİDOPATİ Aminoasit metabolizmasında bir bozukluk olan enzimatik hastalıktır
AMİNOASİDÜRİ (İng. Aminoaciduria)İdrarda aminoasitlerin (Lösin , triozin v.b.) varlığı
AMİNOASİT Amin (-NH2) fonksiyonuna sahip organik asitlerin jenerik adı.
AMİODİSPLAZİ (İng. Amyodysplasia; Yun. a, yokluk; mus, kas; dus, zorluk; plassein, biçimlendirmek) Fasiyal dismorfi eşliğinde atrogripoz çeşidi.
AMİOESTEZİ (İng. Amyoesthesia; a yokluk; mus, kas; aishesis; algılama) Kas duyusunda azalma y da kaybolma
AMİYASTENİK Kas zafiyeti olan; kas zafiyeti ile ilgili
AMİYELANSEFALİ Beyin ve omuriliğin olmadığı bir anomali.
AMİYOSTAZİ
AMİYOSTENİ
AMİYOTAKSİ
AMİYOTONİ
AMİYOTROFİ
AMİYOTROFİ
AMNEZİ
AMNİYOENDOSKOPİ
AMNİYOFETOGRAFİ
AMNİYOJENEZ
AMNİYON
AMNİYOSKOPİ
AMNİYOTİK
AMNİYOTOM
AMONYEMİ
AMONYOFANEREZ
AMONYOJENEZ
AMORF
AMORFİZM
AMORFOGNOZİ
AMOROZ

Hiç yorum yok: