18 Şubat 2014 Salı

RECAİ DORUK

RECAİ DORUK

Recai Doruk, baba tarafından Necip çavuşun ve anne tarafından gardiyanların Muhittin Öztekin’in torunu olup, rahmetli Mustafa ve Hatice Doruk’un oğlu olarak 8 Nisan 1968 tarihinde Bünyan’da doğmuştur. Çocukluk yılları ilkokula başlayana kadar babasının işi nedeniyle Bünyan ve Diyarbakır’da geceleri süt yerine “mantı, mantı istiyorum” diye ağlayarak geçmiştir. 1973 yılında kız kardeşi Reyhan Arzu’nun doğumu ile dört kişilik çekirdek aileleri oluşan Recai Doruk ilkokulu, Bünyan Namık Kemal ilkokulunda sayın öğretmeni Türkan Çetin tarafından; ortaokulu da Bünyan Lisesi orta bölümünde kıymetli öğretmenlerinin katkılarıyla tamamlamıştır.

1982 yılında Kuleli Askeri Lisesi sınavını kazanarak askerlik hayatına başlayan Recai Doruk, 1986 yılında Hava Harp Okuluna girmiş ve 1990 yılında Teğmen rütbesiyle mezun olmuştur. Takiben pilotaj eğitimini tamamlayarak ilk görev yeri olan Merzifon’a atanmıştır. Ağırlıklı olarak F-16 olmak üzere birçok uçakta binlerce saat başarılı uçuşlar gerçekleştirmiştir. Daha sonra Akademi sınavını kazanarak 1999-2001 yıllarında İstanbul’da Harp Akademileri Komutanlığında eğitimini tamamlayarak Kurmay Üsteğmen olarak Hava Kuvvetleri Karargâhına NATO ve Milli Tatbikatlar Plan Subayı olarak atanmıştır. Takip eden yıllarda Balıkesir’de Filo Komutanlığı ve Konya’da Anadolu Kartalı Eğitim Merkezi Komutanlıkları yaptı.Recai Doruk Silahlı Kuvvetlerden 2010 yılında kurmay Albay olarak emekli olmuştur.

Halen Antalya’da sivil bir havayolu şirketinde çalışan Recai Doruk Özen hanım ile evli olup, Dorukhan (17) ve Mert Can (13) isminde iki oğlu vardır.

17 Şubat 2014 Pazartesi

ALİ ATAGÜN

ALİ ATAGÜN

26.01.1954 Kayseri Bünyan’da doğmuştur. Bünyan Lisesini bitirmiş, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden 1975 yılında mezun olmuştur.

20.01.1976’da TÖBANK Müfettiş Yardımcılığına başlamış, 1976-1988 yılları arasında Maliye Bakanlığı Hesap Uzman Yardımcılığı, Hesap Uzmanlığı ve Baş Hesap Uzmanlığı yapmış, mesleki konularda inceleme yapmak üzere bir yıl süreyle İngiltere’de bulunmuş, 1988-1992 yılları arasında Maliye ve Gümrük Bakanlığı Gümrükler Genel Müdürlüğünde Daire Başkanlığı ve Genel Müdür Yardımcılığı görevlerini ifa etmiş, 1992-1995 yıllarında Lahey Büyükelçiliğinde Maliye ve Gümrük Müşavirliği görevini yürütmüş, daha sonra Baş Hesap Uzmanlığı görevini sürdürürken, bir süre Devlet Bakanı Danışmanlığı da yapmış, 2001-2004 yılları arasında Gümrük Müsteşarlığında Müsteşar Yardımcılığı görevlerinde bulunmuştur. “Türkiye’de Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine İlişkin Mevzuat” ve mesleki konularda çalışmaları ve makaleleri bulunmaktadır.

20.09.2004 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer tarafından Danıştay Üyeliğine seçilen ve İngilizce bilen ATAGÜN, 04.10.2010 tarihinde de Danıştay Yedinci Daire Başkanlığına seçilmiştir. Halen bu görevini devam ettirmektedir.

9 Şubat 2014 Pazar

BÜNYAN TÜRKÜLERİ

ESKİ LİBAS
ESKİ LİBAS (Sevdiğim Üzerine Dört Libas Giymiş

Eski libas gibi aşıkın gönlü
Söküldükten sonra dikilmez imiş
Güzel sever isen gerdanı benli
Her güzelin kahrı çekilmez imiş

Bülbül daldan dala yapıyor sekiş
O sebepten gülle ediyor çekiş
Askın iğnesiyle dikilen dikiş
Kıyamete kadar sökülmez imiş

Sevdiğim değildin böylece ezel
Askınım bağına düşürdün gazel
İbrişimden nazik saydığım güzel
Meğer pulat gibi bükülmez imiş

Seyrani' nin gözü gamla yaş imiş
Benim derdim her dertlere bas imiş
Ben bağrımı toprak sandım
Taş imiş meğer taşa tohum ekilmez imiş


Videoda yazan bilgilerin bir kısmı yanlıştır
Kaynak Kişi Adnan Türköz, Notaya Alan Nida Tüfekçi
Ölçü 5/8 TRT M.D.Y., THM, No: 2634


HOZALI GELİN


HOZALI (KOZALI) GELİN

Aşağıdan Gelir Hozalı Gelin, Kaynak Kişi: Halil Sapmaz, TRT THM NO:2904

Karşıdan geliyor Kozalı Gelin 
Topla kozaları toz olur gelin 
Kaldırsan peçeni baksam yüzüne 
Eller arif olur söz olur gelin 

Vay beni beni de yaralar beni
Gece Uyutmuyor Sevdalar beni

Bacadan aşıyor asmanın dalı 
Gelin nideceksin bu kadar malı 
Zengin olsan, fakir olsan ne çare 
İşte görünüyor dünyanın hâli 

Vay beni beni de yaralar beni
Gece Uyutmuyor Sevdalar beni

Yüce dağ başında yayılan atlar
Yarimin yanına varmasın yadlar
Mezarın üstünde dikilen otlar
Sızlıyor her yanım yar diye diye

Vay beni beni de yaralar beni
Gece Uyutmuyor Sevdalar beni

Gine mi yürüdü  o yarin göçü
Nerede kaldın canımın içi
Koynumda sakladım verdiğin saçı
Belki bir gün gelir ilazım olur

Vay beni beni de yaralar beni
Gece Uyutmuyor Sevdalar beni

Derleyen: Emin Aldemir - Adnan TÜRKÖZ 

Hozalı Gelin Farklı Bir tarzda  Aysun Gültekin Tarafından Söyleniyor

CEVİZ OYNAMAYA MI GELDİN ODAMA


Kayseri-Bünyan - Adnan Türköz-Nezahat Bayram

Ceviz Oynamaya Mı Geldin Odama,
Nişanlın Da Bu Mu Derler Adama,
Dayanamam Senin Kara Sevdana.

Aman Aman Olmuyor,
Eş Eşini Bulmuyor.
Kara Yağız Genç Oğlan,
Niye Gönlün Olmuyor.

Asker Bayrağını Burca Diktiler,
Küçücük Yarimi Asker Ettiler,
Ben Doymadan O Yari De Alıp Gittiler

Aman Aman Olmuyor,
Eş Eşini Bulmuyor.
Kara Yağız Genç Oğlan,
Niye Gönlün Olmuyor.

Asker Oldu Yarim Gitti Kışlaya,
Ben Beklerim Yarim Gelsin Sılaya,
Ben Ölmeden O Yari De Bana Yollaya.

Aman Aman Olmuyor,
Eş Eşini Bulmuyor.
Kara Yağız* Genç Oğlan,
Niye Gönlün Olmuyor.


BÜNYAN HALAY TÜRKÜSÜ
Sıktırma Halayı (Karşıda Harar Durur):
Bünyan yöresine ait hareketli bir halaydır. Oyunun adı kol tutuşlarının çok sıkı olması ve omuzların birbirlerinden ayrılmamasından ileri gelmektedir. Oyun 4/4'lük bir ölçüye sahip olup, oyunun ezgisi Muzaffer Sarısözen tarafından Adnan Türközü'nden alınarak notaya alınmış ve THM. No: 1718 olarak TRT Repertuarına kazandırılmıştır .
Kaybolmaya yüz tutmuş olan bu oyunu, Bünyan'da bilen bir kaç kişiden yaptığımız araştırma sonucunda ortaya çıkartarak şehir içerisinde yayma fırsatı bulduk. Oyun şu anda okullarda ve halk oyunları ile uğraşan kurumlarda sevilerek oynanmaya başlandı.
Oyunun Türküsü şu şekildedir:

Karşıda kuzu yerler
Ben de varsam ne derler
Otursam ben de yesem
Şu şunu sevdi derler

Oy nendi, nenni, nenni
Dost nendi, nenni, nenni 
Sevdâlım yaktın beni
Sürmelim yaktın beni

Karşıda Kürt evleri
Yayılır develeri
Oturmuş inek sağar
Terliyor memeleri

(Nakarat)

Karşıda oturanlar
Az derdim artıranlar
Bana bir yol gösterin
Sevdâdan kurtulanlar

(Nakarat)

Karşıda harar durur
Zülfünü tarar durur
Kızın gönlü olunca
Oğlanı arar bulur.

(Nakarat)

Irmağa vardım ırmağa
Ağaç dalı kırmağa
Altın yüzük yaptırdım
Al kınalı parmağa.

(Nakarat)



KARANFİLİM BURÇTA BURÇTA

BÜNYAN HALAYLARINDAN, KARANFİLİM BURÇTA BURÇTA
Bir çift güvercin olsam
Çadırın burcuna konsam
Soyunsam koynuna girsem
Eli Karanfilli gelin.
...
Eli Karanfilli gelin
Başı deste güllü yârim

Karanfil seni ezerler
Gerdana altın dizerler
Ah seni takan güzeller
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilim muştalanmış
Duydum ağam hastalanmış
Benim derdim üstelenmiş
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilim tutam tutam
Arasına güller katam
Hâlen de yalınız yatan
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilim uçtan uçtan (burçtan burçtan)
Aklım aldın bir bakıştan
Ya inişten ya yokuştan
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilsin kararın yok
Gonca gülsün derenin yok
Güzel senin saranın yok
Eli karanfilli gelin
(Nakarat)
Karanfilim taslarınan
Konuşalım dostlarınan
Hep çektiğim yaslarınan
Eli karanfilli gelin.
(Nakarat)
Karanfilim bitti mola
Yollarını tuttu mola
Yar beni unuttu mola
Eli karanfilli gelin
(Nakarat) 




KAYABAŞI BOZLAĞI




Adnan Türköz'ün Kendi Sesinden

Kayabaşı Bozlağı
(aman) Çıkıp çıkıp ta gayabaşı gezmeli
İnip gırbağında bade süzmeli
(aman) Hep gara peçeli de sarı yazmalı
Uzun boylu güzeli var Niğde'nin (ey ey ey)

(aman) Buna gara sevda derler de hep gelir başa
Mevlam yardım etsin de bitmedik işe
(aman) Gider yaz ayları da galırsak kışa
O zaman bağlanır da yolu Niğde'nin (ey ey ey)


ŞU DAĞLARI AŞMALI (NAVRUZ GELİN)



Adnan Türköz'ün Kemdi Sesinden

Şu dağları aşmalı
Çifte camız koşmalı
Yar askere gidince (Ah suna boylum yürü)
Kiminen konuşmalı (Öldürüyon beni)

Yar yürü yürü kız yürü yürü sallanmanın yeri
Kız nişanlın geliyor Osmanlıca yürü

Poşunu eğdirmişsin
Kaşına değdirmişsin
Gayet güzel değilsin (Ah suna boylum yürü)
Kendini sevdirmişsin (Öldürüyon beni)

Yar yürü yürü kız yürü yürü sallanmanın yeri
Kız nişanlın geliyor Osmanlıca yürü

Ekine firaz derler
Güzele beyaz derler
Kime yansam derdimi (Ah suna boylum yürü)
Yana yana az derler (Öldürüyon beni)

Yar yürü yürü kız yürü yürü sallanmanın yeri
Kız nişanlın geliyor Osmanlıca yürü

Kaynak: Adnan Türközü
Yöre: Bünyan


KADİFELİ YASTIK KADİFELİ YORGAN YER YUMUŞAK




Yöresi Bünyan, Kaynak Kişi Adnan Türköz, Notaya alan Yaşar Aydaş, TRT M.D.Y., THM. No: 3210

Kadifeli yastık kadifeli yorgan yer yumuşak
Emmim oğlu yanıma geldi bir uşak
Öpmesi yok sevmesi yok konuşak

Ana beni niye verdin çocuğa
Oynar oynar taş doldurur kucağa

Sabah olur pabucunu giyemez
Akşam olur yemeğini yiyemez
Karanlıkta yatağını bulamaz

Ana beni niye verdin çocuğa
Oynar oynar taş doldurur kucağa

Sabah olur çocuk gider oyuna
Oynar oynar kum doldurur koynuna
Beni verenlerin vebal boynuna

Ana beni niye verdin çocuğa
Oynar oynar taş doldurur kucağa


DAĞDAN YUVARLANDI KAYALARIMIZ


Adnan Türköz'ün Kendi Sesinden Dağdan Yuvarlandı Kayalarımız

Dağdan yuvarlandı kayalarımız
Gam ile yoğruldu mayalarımız
N'ola taş doğuraydı analarımız

Mektupların dizime de kaküllerin yüzüme
Ne dedim de darıldm hiç bakmıyon yüzüme

Çarşıdan aldım da allı yaşmağım
Gelin olduğuma ben de pişmanım
Kayseri'nin bir yarısı düşmanım

Mektupların dizime de kaküllerin yüzüme
Ne dedim de darıldm hiç bakmıyon yüzüme

Kaynak: Adnan Türköz
Yöre: Bünyan
Notaya Alan Nida Tüfekçi
TRT Müzik Dairesi, THM, No: 2279



İLK AKŞAMDAN YÜKLEDİLER GÖÇÜMÜ



İlk Akşamdan Yüklediler Göçümü

İlk akşamdan yüklediler göçümü
Bilen bilmeyene desin suçumu
Babamın evine geldiğim zaman
Ben ağlarım yavru çeker içini

Haki pantol giydin dar demedin mi
Gurbete çıkınca zor demedin mi
Zalım düşman anlacına gelince
Ufacık yavrular var demedin mi

Adnan Türköz
Orta Anadolu

BİR SELAM GÖNDERDİM CANAN ELİNE

Adnan Türköz'ün Kendi Sesinden (Bozlak)
Bir Selam Gönderdim Canan Eline 

(Aman) Bir selam gönderdim canan eline
Acep şu günlerde yetişir m'ola
(Aman) Garip bülbül de hasrettir gonca gülüne
Kavuşup da bir kez ötüşür m'ola

KIRAT BOZLAĞI

ADNAN TÜRKÖZ'ÜN KENDİ SESİNDEN
KIRAT BOZLAĞI
YÖRESİ KAYSERİ

Kırat Bozlağı 1
Kıratım kalk gidelim haraphaneden
Yemini kestireyim eğri kuleden
Herkesin kısmetini verir Yaradan
Çırpını çırpını gidelim atım
Bugün de Antep'e yetelim atım

Kaldır kıratı kaldır perçemi kaldır
Öğle namazımı Maraş'ta kıldır
Bugün gideceğim bir hayli yoldur
Çırpını çırpını gidelim atım
Bugün Adana'da yatalım atım

Uzun olur aman Adana'nın ovası
Cana can katıyor Tekir yaylası
Binboğa burnundan Gülek boğazı
Çırpını çırpını geçelim atım
Bugün Kayseri vatana yetelim atım

Atım Kalk Gidelim Haraphaneden 2

Atım kalk gidelim Haraphane'den
Yemin kestireyim Eğrikule'den
Cümlenin kısmetin verir Yaradan

Çırpını çırpını gidelim atım
Yarın nazlı yare yetelim atım

Atım gideceğin yer belli yoldur
Önün Tatar deresinde dizgini kaldır
Sabah namazını yarin göğsüne kıldır

Çırpını çırpını gidelim atım
Yarın nazlı yare yetelim atım

Atım Gemerek'te nalladayım nalını
Üç dilbere dokutayım çulunu
Koca Şahrık'tan doğrultayım yolunu
Bugün İğdeli'ye yetelim atım

Engin olur bizim ilin ovası
Yüksek olur yaylaların havası
Çakmak Gediğinden Keçikulesi

Bugün nazlı yare yetelim atım
Çırpını çırpını gidelim atım

BEYLER NİCOLDU



3 Şubat 2014 Pazartesi

Bünyanlı Kore Gazisi Muzaffer Şenburç.


Bünyanlı Kore Gazisi Muzaffer Şenburç.

Oturanlardan sol taraftaki. İzmir’de Kore’ye sevk bekleyen arkadaşlarıyla. Abdullah Akay tarafından 1985 yılında anılarının toplandığı ” Kore’de Dirilen Şehit” adlı 75 sayfalık kitap Kültür Ve Turizm Bakanlığı tarafından yayımlanmıştır. Kitabın bir örneği Amerikan Kongre Kütüphanesinde muhafaza edilmektedir. Yanındakilerden bir kaçının daha Bünyanlı olduğu söyleniyor.




Birleşmiş milletlerin çağrısına uyularak, Güney Kore’ye silahlı kuvvetler gönderme teklifini ilk kabul eden ülkelerden birisi de Türkiye’dir. Türk hükümetinin aldığı karar ve Genelkurmay Başkanlığı’nın 3 Ağustos 1950 tarihli emri ile Kore Türk Silahlı Kuvvetleri adıyla Ankara’da bir tugay kurulur ve 4500 kişiden oluşan takviyeli Tugayın Komutanlığına 10 Ağustos 1950’de 2’nci Zırhlı Tugay Komutanı Süvari Tuğgeneral Tahsin Yazıcı atanır . Birlik, 25 Eylül 1950 tarihinden itibaren, birkaç gün ara ile ve üç kafile halinde ABD tarafından gönderilen gemilerle İskenderun’dan Kore’ye hareket eder. Yirmi günlük yolculuktan sonra Kore’nin Pusan limanına ulaşılır

Yolluk ve aylıkları Türk Hükümeti tarafından karşılanan, ABD silah ve araç gereçleriyle donatılan Türk Kore Birliği, 20 Ekimde, 9’uncu Amerikan Kolordusunun emrine verilir. Birliğimiz, Kore’ye varışından kısa bir süre sonra, daha savaş hazırlığını tamamlayamadan ve çevreyi hiç tanımadan kendisini sıcak savaşın içerisinde bulur. Bu sıcak savaş esnasında Çinlilere esir düşer.




Komünist Çinlilere esir düşen Türk Çavuşu Muzaffer Şenburç esir olduğu andan itibaren başından geçenleri şu şekilde anlatmaktadır:




"Kunuri'de arkamda patlayan top mermisi ile yere yuvarlandığımı görenler beni şehit bırakmışlar ve böylece sağ kalanlar beni şehit bildirmiş, şehit listelerine de böyle girmiştim. Beni yaralı olarak ele geçiren Çinliler diğer esirlerle beraber arabalara biz­leri hasır ipleri ile bağlamışlardı. Arabalar her an devrilme tehlikesi geçiriyor, tekerler tangır tungur taşların üstünden atlayarak yuvarlanıyordu. Arabadan düşen yaralılar oluyordu. Düşenleri bir daha almadıkları gibi bir de vurup öldürüyorlar arkasından kahkahalar savuruyorlardı. Yanımdan Amerikalı siyahlardan biri düştü. Hasır ipe tutunarak bir müddet arabanın peşinden sürüklendi. Takatsiz kalınca ipi bıraktı. Komünistlerden biri beynine bir kurşun sıktı.




Bu arada bana da bir Çinli tüfekle üzerime ateş etti. Mermi saçlarımın ara­sından başımı sıyırarak geçti. Ben ölmekten korkmuyorum. Kıpırdamadan öldür diye işaret ettim. (470)




Getirildiğimiz kampta her gün ellerinde kırbaç bulunan süngülü nöbetçiler önünde hasta, yaralı hiçbir insanî his olmadan hayvan sürülerine yapılmayacak işkencelerle dağlardan odun söküp getirmeye götürülüyorduk. Ağır odun yükü altında yıkılıp inleyerek can veren yaralılar, odun yolunda süngülenenler, kır­baçlarla vurulup yıkılanlar, perişan, vahşet dolu işkence ve zulüm altında in­sanlıklarından utanmayan zalimler eline düşmüştük.




Bitten ve pislikten hepimiz kokuyoruz. Yemek olarak kokmuş balık, kuru fasulye suyu veriliyor. Bir kova suda bir avuç fasulye yok desem doğru olur. Bu sudan içenler dizanteri ve bin bir çeşit iç hastalıklara yakalanarak ölüp bu ce­hennem azabından kurtuluyorlar. Kampta on bini aşan müttefik kuvvetlere mensup esir vardı. Pekton kampının diğer kamplara benzemeyen bir tarafı da her gün esirleri büyük salonlara toplayıp mecburî komünizm propagandasından ibaret olan derslerin dinletilmesi idi.




Çinliler Kanada dolarına çok kıymet veriyorlar. Elinde bir Kanada doları olan birçok ihtiyaçlarını temin edebiliyor. Fakat biz dolar yerine sırtımızda bit taşımıştık.




Esir değişiminde iade edileceğim zaman başlangıçta, kimlik tespitine, sonra soru yağmuruna tutulmuştuk. Heyecandan düşünemiyor, adeta cevap veremiyorduk. Hele üzerimizdeki Çin elbiselerini çadırlarda soyunurken çıkarmaya sabredemeyip yırtıyorduk. Birleşmiş Milletler üniforması ruhumuzu sıkıntıdan kurtarmıştı, ilk özgürlük yemeği sevinçten boğazıma tıkanıyordu. Esir cehenneminde çektiğim işkencelerin acısına ilâveten yaralarımızın sancısını çekmekten artık bıkmıştım. Bu kadar azabı artık kendime kâfi gö­rüyordum. Vatana yarım insan olarak dönmemeyi ve tedavi edilmeyi istedim, is­teğim üzerine beni Army hastanesine kaldırdılar. Orada 28 Nisan 1953 tarihinde ameliyat masasına yatırıldım. Bu ameliyat benim için zor olmadı. Zira artık ölmeyeceğime inanıyordum. Vücudumu neşterle delen eller ha­yatımı kurtarmak için didiniyordu. Zaten iyi niyetli ellerde ölmek gam değildi, baygınlık ve ateşler arasında kıvranarak o tehlikeyi de atlattım. Artık hayatın bana güleceğini benimse, hayata nefretle değil, sevgi ile bağlanacağımı tatlı tatlı düşünmekten kendimi alamıyordum" (1) diyordu.




1- Abdullah Akay; Kore'de Dirilen Şehit, Ankara. 1985, s. 44