Hasan YÜKSEL
On sekiz yaşında, esmer, kara gözlü güzel bir kızdı Şirin. Güzel olmasına güzeldi ama tek bir sorunu vardı şu hayatta. O da illet hastalığı böbrek yetmezliği. Çocuk yaşta sık sık idrar yolları enfeksiyonu geçirmesi ve ailesinin onu zamanında tedavi ettirememesi böbreklerinin iflas etmesine yol açmıştı. Üç senedir bir hastanede diyalize giriyordu. Bu genç yaşta usanmıştı. Ah şu diyalize bağlanmak olmasaydı. Ah şu böbrekleri bir çalışsaydı. Tek isteği buydu Allah’tan.
O’nu hayata bağlayan, onun ailesi ve
hastaneye her gelişinde onun ellerini avuçlarının arasına alarak ona teselli
veren Hicran hemşireydi.
Hafta
da bir de olsa hicran hemşireyi görüp, onunla konuşup, onunla dertleşmek
Şirin’e iyi geliyordu. Hicran onun sessizliğiyle bütünleşmesini bozuyordu. Hicran’da
Şirin’e kaynamış, yirmi altı yaşında olmasına rağmen Şirini bir arkadaş olara
bilmiş, yedi senelik tecrübesi ile bütün hastalara gösterdiği ilginin daha
fazlasını Şirine göstermişti. Hicran’ın tek isteği Şirin’e bir an önce uygun
bir böbrek bulunmasıydı. Şirin için her gün dua ediyor, bir an önce sağlığına
kavuşmasını istiyordu. Onunla bir abla kardeş gibi olmuşlardı artık. O’da bütün
sırlarını Şirin’le paylaşmıştı. Altı ay kadar önce, kendisine ilgi gösteren
yakışıklı bir delikanlı ile nişanlanmıştı. Hicran için her şey o kadar güzeldi
ki, içi içine sığmıyordu. Kısa bir süre sonra evleneceklerini söylemişti
Şirin’e. Ve onu ne kadar çok sevdiğinden, onsuz bir hayat düşünemeyeceğinden
bahsetmişti Şirin’e.
Şirin Diyalizden çıkalı henüz iki gün
olmuştu. O gün içerisinde garip bir his vardı. Sanki bir şey çöreklenmişti
yüreğine Annesine:
-Bu gün yüreğim çok daralıyor, kendimi
iyi hissetmiyorum, demişti. O gün erkenden yattı.
Gece yarısına doğru evdekiler bir telefon
sesiyle uyandılar. Can hıraş bir sesle çalıyordu telefon. Şirin’in babası bu
ani sesle uyanarak saatine baktı. Saat 2.00’ di.
-Bu saatte arayan kim acaba, inşallah
hayırdır, diye söylendi.
Telefondaki ses, Organ Bağış Merkezi’nden
aradığını Şirinin dokularına uyan bir böbrek bulunduğunu ve hemen hastaneye
gelmelerini istiyordu.
Telaş içerisinde alel acele hazırlık
yaparak gecenin bir yarısında yola koyuldular. Yolda Şirin:
-Keşke hicran ablama da haber versek,
diye anne ve babasından istekte bulundu. Fakat onlar gecenin bu saatinde onu
rahatsız etmenin doğru olmayacağını söyleyerek Şirin’i bu düşüncesinden
vazgeçirdiler.
Sabaha doğru operasyon bitmiş, yeni
böbrek Şirine takılmıştı. O gün Şirin, yoğun bakımda tutuldu. Yanına kimseyi
almıyorlardı. Ertesi gün akşama doğru onu başka bir odaya aldılar. Odaya ilk
girenler anne ve babası oldu. Üzerindeki ağırlık ve böğründeki acı halen devam
ediyordu. Tüm bu acıya rağmen hayata tatlı tebessüm ile bakıyordu. Artık onun
için yeni ve güzel bir hayat başlıyordu. Yeniden doğmuş gibi hissetti
kendisini. Anne ve babası yaşlı gözleriyle kızlarını yanaklarını öperek nasıl
olduğunu sordular.
-İyiyim, diyerek cevap verdi. İlk aklına
gelen Hicran'dı. Onu göremedi.
-Hicran ablam yok mu? Ona haber
vermediniz mi? Anne ve babası kızlarını üzmeyecek bir şekilde buruk ve ağlamaklı
bir sesle,
-Kızım Hicran ablan düğün hazırlıkları
için izne ayrılmış, kendisiyle görüşemedik diyerek geçiştirdiler.
Aradan iki hafta geçmiş, Şirin artık iyileşmişti. Hicran ablasını arıyor
fakat bir türlü ulaşamıyordu. Ailesine,
-Ben hicran ablamı görmeye gideceğim,
dedi. Bunu duyan anne ve babası ise Şirini bir kenara oturtarak konuşmak
istediklerini söylediler. Baba gözlerinden yaşlar süzülerek,
-Bak kızım, beni iyi dinle,
söyleyeceklerimden sonra üzülmeni istemiyorum, diyerek yanağını okşadı.
Hicran, her şeyin iyi gittiği bir zaman
da nişanlısının ihanetine uğramıştı. Başka birini sevdiği için artık Hicran’la
birlikte olamayacağını söyleyerek nişanı atmıştı. Bunu gururuna yediremeyerek
bunalıma giren Hicran ise babasının silahı ile intihar etmiş ve komaya
girmişti. Beyin ölümü gerçekleşince Doktorlar Hicranın ailesini razı ederek
organlarını bağışlatmışlardı. Kaderin acı cilvesi ne yazık ki Şirin’i bulmuş, Dokuları
uyuştuğu için Böbreklerden birisi Şirine takılmıştı.
Şirin babasını dinledikten sonra nutku
tutulmuş, beyninden vurulmuşa dönmüştü. Acı bir tebessümle, gözlerinden yaşlar
boşalarak,
-O bu dünyadan göçtü, ama artık benim
içimde yaşıyor. Onu hiç unutmayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder