17 Şubat 2013 Pazar

KADERİN ACI CİLVESİ



                                                    Hasan YÜKSEL

     On sekiz yaşında, esmer, kara gözlü güzel bir kızdı Şirin. Güzel olmasına güzeldi ama tek bir sorunu vardı şu hayatta. O da illet hastalığı böbrek yetmezliği. Çocuk yaşta sık sık idrar yolları enfeksiyonu geçirmesi ve ailesinin onu zamanında tedavi ettirememesi böbreklerinin iflas etmesine yol açmıştı. Üç senedir bir hastanede diyalize giriyordu. Bu genç yaşta usanmıştı. Ah şu diyalize bağlanmak olmasaydı. Ah şu böbrekleri bir çalışsaydı. Tek isteği buydu Allah’tan. 
     O’nu hayata bağlayan, onun ailesi ve hastaneye her gelişinde onun ellerini avuçlarının arasına alarak ona teselli veren Hicran hemşireydi.
Hafta da bir de olsa hicran hemşireyi görüp, onunla konuşup, onunla dertleşmek Şirin’e iyi geliyordu. Hicran onun sessizliğiyle bütünleşmesini bozuyordu. Hicran’da Şirin’e kaynamış, yirmi altı yaşında olmasına rağmen Şirini bir arkadaş olara bilmiş, yedi senelik tecrübesi ile bütün hastalara gösterdiği ilginin daha fazlasını Şirine göstermişti. Hicran’ın tek isteği Şirin’e bir an önce uygun bir böbrek bulunmasıydı. Şirin için her gün dua ediyor, bir an önce sağlığına kavuşmasını istiyordu. Onunla bir abla kardeş gibi olmuşlardı artık. O’da bütün sırlarını Şirin’le paylaşmıştı. Altı ay kadar önce, kendisine ilgi gösteren yakışıklı bir delikanlı ile nişanlanmıştı. Hicran için her şey o kadar güzeldi ki, içi içine sığmıyordu. Kısa bir süre sonra evleneceklerini söylemişti Şirin’e. Ve onu ne kadar çok sevdiğinden, onsuz bir hayat düşünemeyeceğinden bahsetmişti Şirin’e.
      Şirin Diyalizden çıkalı henüz iki gün olmuştu. O gün içerisinde garip bir his vardı. Sanki bir şey çöreklenmişti yüreğine Annesine:
      -Bu gün yüreğim çok daralıyor, kendimi iyi hissetmiyorum, demişti. O gün erkenden yattı.
      Gece yarısına doğru evdekiler bir telefon sesiyle uyandılar. Can hıraş bir sesle çalıyordu telefon. Şirin’in babası bu ani sesle uyanarak saatine baktı. Saat 2.00’ di.
      -Bu saatte arayan kim acaba, inşallah hayırdır, diye söylendi.
      Telefondaki ses, Organ Bağış Merkezi’nden aradığını Şirinin dokularına uyan bir böbrek bulunduğunu ve hemen hastaneye gelmelerini istiyordu.
      Telaş içerisinde alel acele hazırlık yaparak gecenin bir yarısında yola koyuldular. Yolda Şirin:
      -Keşke hicran ablama da haber versek, diye anne ve babasından istekte bulundu. Fakat onlar gecenin bu saatinde onu rahatsız etmenin doğru olmayacağını söyleyerek Şirin’i bu düşüncesinden vazgeçirdiler.
      Sabaha doğru operasyon bitmiş, yeni böbrek Şirine takılmıştı. O gün Şirin, yoğun bakımda tutuldu. Yanına kimseyi almıyorlardı. Ertesi gün akşama doğru onu başka bir odaya aldılar. Odaya ilk girenler anne ve babası oldu. Üzerindeki ağırlık ve böğründeki acı halen devam ediyordu. Tüm bu acıya rağmen hayata tatlı tebessüm ile bakıyordu. Artık onun için yeni ve güzel bir hayat başlıyordu. Yeniden doğmuş gibi hissetti kendisini. Anne ve babası yaşlı gözleriyle kızlarını yanaklarını öperek nasıl olduğunu sordular.
      -İyiyim, diyerek cevap verdi. İlk aklına gelen Hicran'dı. Onu göremedi.
      -Hicran ablam yok mu? Ona haber vermediniz mi? Anne ve babası kızlarını üzmeyecek bir şekilde buruk ve ağlamaklı bir sesle,
      -Kızım Hicran ablan düğün hazırlıkları için izne ayrılmış, kendisiyle görüşemedik diyerek geçiştirdiler.
      Aradan iki hafta geçmiş, Şirin artık iyileşmişti. Hicran ablasını arıyor fakat bir türlü ulaşamıyordu. Ailesine,
      -Ben hicran ablamı görmeye gideceğim, dedi. Bunu duyan anne ve babası ise Şirini bir kenara oturtarak konuşmak istediklerini söylediler. Baba gözlerinden yaşlar süzülerek,
      -Bak kızım, beni iyi dinle, söyleyeceklerimden sonra üzülmeni istemiyorum, diyerek yanağını okşadı.
      Hicran, her şeyin iyi gittiği bir zaman da nişanlısının ihanetine uğramıştı. Başka birini sevdiği için artık Hicran’la birlikte olamayacağını söyleyerek nişanı atmıştı. Bunu gururuna yediremeyerek bunalıma giren Hicran ise babasının silahı ile intihar etmiş ve komaya girmişti. Beyin ölümü gerçekleşince Doktorlar Hicranın ailesini razı ederek organlarını bağışlatmışlardı. Kaderin acı cilvesi ne yazık ki Şirin’i bulmuş, Dokuları uyuştuğu için Böbreklerden birisi Şirine takılmıştı.
     Şirin babasını dinledikten sonra nutku tutulmuş, beyninden vurulmuşa dönmüştü. Acı bir tebessümle, gözlerinden yaşlar boşalarak,
     -O bu dünyadan göçtü, ama artık benim içimde yaşıyor. Onu hiç unutmayacağım.

Hiç yorum yok: