23 Ekim 2007 Salı
DEVELİOĞLU
HASAN YÜKSEL
Anadolu da yaşayıp kaderi aynı olan yüzlerce genç kızdan biridir o. Onun adı Fatma’dır, Ayşe’ dir, Asiye’ dir, Kezban’dır, Hatice’dir, Sevgi,dir…. Küçük yaşta babasının, anasının kara gözlü ceylanıdır. Ama yaşı ilerlediği zaman babasının inadına gururuna kurban olmuştur. Yüzlerce genç kıza kıyıldığı gibi gelenekler görenekler uğruna, bazı söz vermelere kurban gitmiştir o.
Afşarlar’ın Bakırdağı ve Erciyes’e yaylaya çıktıkları bir dönemde, genç kızın babasının iş yaptığı, samimi arkadaşı olan bir Develi Beyi, onu daha körpe iken oğluna istemiştir. Genç kız olduğu zaman onu oğluna alacaktır. Babası da Develi Beyini kıramamıştır “tamam” deyip söz vermiştir. Öyle ya Develi Beyinin oğlundan daha iyisini mi bulacak. Karşısında koskoca bir bey var, hali vakti yerinde, eşrafı geniş. Oğlu da onun gibi bey olacaktır diye düşünür. Çocuklara hiç danışılmaz ve iki bey, birbiri arasında onların geleceklerini planlamışlardır.
Aradan yıllar geçer, artık iki çocuk büyümüş evlilik çağına gelmişlerdir. Develi Beyi, Pınarbaşılı arkadaşından verdiği sözünü tutmasını ister. Genç kızın gönlü alınmadan kız Develi beyinin oğluna verilir.
Develioğlunun inadı
Keklik gafese dünedi
Vermen beni Develiye
El âlem sizi gınadı
Gelenekler görenekler yerine getirilir, düğün dernek kurulur, iki genç birbiriyle evlendirilir. Gelin o zamanın en iyi ulaşım aracı olan atlarla Develiye götürülür. Fakat o zamana göre gurbet sayılan Develi, genç kız için ailesinden uzak, zor günlerin başlayacağı bir diyar olmuştur. Öyle ki bu uzak diyara düşmektense emmilerinin oğullarına bile varmayı dilemiştir
Baba gızın çok muydu
Bir gız sana yük müydü
Gırılası emmilerim
Heç oğlunuz yok muydu
Gelin olduktan sonra onun için hayatın gerçek acıları başlamış, etrafında derdini anlatacak, sırdaşı olacak, gerektiğinde ona yardım edecek bir kimse dahi bulamayacak, tüm bu acılarını babasına ve ailesine sitem ederek ağıda dökecektir.
Atım gedikten aşmıyor
Fistanım dar gavuşmuyor
Vermen beni Develiye
Gurbet bana yakışmıyor
Bir genç kızın dramını anlatan bu ağıt Avşarlar arasında yıllardır dilden dile yaygın olarak söylenerek günümüze kadar gelmiştir. Bu ağıt günümüzde genç kızların dillerinden düşmeyen kına gecelerinin vazgeçilmez bir türküsü olmuştur. Özellikle gelin kızları ağlatmak için çok söylenmiştir. Her söyleyen bu ağıtta kendinden bir şeyler bulmuş, kendinden bir şeyler katmıştır bu ağıta. Dillerde söz gözlerde yaş olmuştur. Bir genç kızın çilesi ile başlamış birçok genç kızın çilesi de bu ağıta ortak olmuştur. [1]
Yeldirir kır at yeldirir
Yelesini yel kaldırır
Vermen beni Develiye
Gaynana gelin öldürür
Günümüz Kayseri yöresi halk oyunları içerisinde de rastladığımız Develioğlu, hikâyesinden de anlaşılabileceği gibi, aslında bir ağıttır. Develioğlu, Adana yöresinde olduğu gibi Kayseri yöresinde de oyunlaştırılarak zamanla halk oyunları içerisinde yerini almıştır. Adana yöresinde de halk oyunu olarak oynanan bu ağıt hakkında Halil Atılgan şu açıklamayı yapmıştır."Baba kızın çok muydu / Bir kız sana yük müydü diye başlayan Çukurova'nın meşhur gelin ağlatma türküsü de halk oyunu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gelin ağlatma havasının da oyunu yoktur. Gelin ağlatırken söylenen bir türküdür. Ne yazık ki bu da türkülü bir oyun olmuş, Adana halk oyunları arasında yerini almıştır."[2]
Don yuduğum yastı taşlar
Eriştiğim gaba ardıçlar
İşte geldim gidiyorum
Savuşturun eşim gızlar
Samenim geldi duruyor
Her hal kına yakıcılar
Gayrı umudum kesildi
Her hal beni vericiler
Develer geldi düzüldü
Çehizimi sarıcılar
Gayrı umudum kesildi (üzüldü)
Her hal beni vericiler
Atım küçük dağdan aşmaz
Fistanım dardır kavuşmaz
Vermen beni Develiye
Bize gurbetlik yakışmaz
Develioğlu geldi geçti
Kayseri'ye dükkan açtı
Vermen beni Develiye
Güzelin iyisin seçti
Bindirirler cansız (Arap ata) ata
Götürürler tuta tuta
Savuşturun eşim gızlar
Yedioluktan daha öte
Devecinin yükü şeker
Pazardan pazara çeker
Vermen beni Develiye
Üç oğlun üçü de bekar
Develeri geldi düzüldü
Dizimin bağı çezüldü
Ellehelem vericiler
Anamın benzi bozuldu
Elimi yuduğum arklar
Belimi verdiğim dutlar
İşte goydum gidiyorum
Silip süpürdüğüm yurtlar
Develeri yüce yüce
Deveyi yüklettiler gece
Vermen beni Develiye
Emmim oğlu İshak Hoca
Develinin bayırına
At örkledim çayırına
Vermen beni Develiye
Babanızın hayırına
Çatması çatal üleşli
Üç ocağı dokuz daşlı
Vermen beni Develiye
Yedi emmim var emir başlı
[1] Kaynak Kişiler, Hatice Korkmaz,
Hacı Korkmaz,
Ayşe Teke,
Mesudiye Öztaş’ tan derlenmiştir.[2] Halil Atılgan, “Halk Oyunlarının Sahada Derlenmesinde Müzik Ve Usûl Yönünden Karşılaşılan Problemler”, Türk Halk Oyunlarının Sahada Derlenmesinde Karşılaşılan Problemler Sempozyumu. T.C.Kültür Bakanlığı, Ankara, 2000.
22 Nisan 2007 Pazar
HASAN YÜKSEL ŞİİRLERİ
TÜRKLÜĞÜN YUVASI ERCİYES
Altay dağlarına eşsin gözümde
Senle gülücükler açar yüzümde
Edirne'den Kars'a sensin özümde
Kurultaya sahip olmuş Erciyes
On iki ay taşır üstünde karı
Mor menekşe, kekik, çiğdem diyarı
Ağustos'da yanar Kurultay narı
Yiğitlere mekan olmuş Erciyes
Engininde allı yeşilli bağlar
Diz çökmüş önünde nicedir dağlar
Masmavi buzları sel olup çağlar
Bozkurtlara oba olmuş Erciyes
Kah güler, kah gürler, dumanlı başı
Sıcak geçer yazı, çetindir kışı
Er yiğitler onun gönül gardaşı
Gardaşlara baba olmuş Erciyes
Yüksel'in dilinde özgürlük marşı
Türklerin heybeti titretir arşı
Törenin özüne kim gelir karşı
Türklüğün yuvası olmuş Erciyes
22.12.2016
AYRILIK YARESİ
Ayrılık yaresi boran kış gibi
Yare küsmüş beden ölecek sanır
Yaşananlar sanki kara düş gibi
Ah şu gözler seni görecek sanır
Sensiz bir yıl daha geçti geceler
Dilim hiç durmadan adın heceler
Yokluğuna hasret kaldım niceler
Gönlüm bir gün seni dönecek sanır
Divane gönül hep yarini arar
Ayrılık yaresi ruhumu sarar
Söyle bu ayrılık kimlere yarar
Kalbim kırık, seni gelecek sanır
Bilirim ki sensin derdime derman
Dilinden dökülen banadır ferman
Sararıp savruldum oldum bir harman
Yüksel bir gün hasret bitecek sanır.
26.10.2016
Kalp Hırsızı
Gün batarken penceremde,
Hüzünler yine başlıyor gecemde.
Sen bırakıp beni gidince,
Vuslatın hüznü çöküyor içime.
Daha ne kadar sürecek,
Kaç akşam kaç gece.
Hep seni düşünüyor, seni hayal ediyorum.
Dilimden dökülüyor bin bir hece.
Yazıyorum bir bir satırlara,
Bir şiir gibi.
“Sen küçük bir kalp hırsızı
Sensizlik yüreğimde ayrı bir sızı.”
Bak bu gün de bırakıp gittin
Yalnızlığımla beni baş başa.
Öksüz yetim gibi,
Sonsuz kederlere ittin.
Yine gözlerim dalıp dalıp uzaklara,
Şimdi açılacak diye,
Kapıları dinlemekte kulağım.
Anlaşıldı bu gün de dönmeyeceksin
Seni küçük kalp hırsızı.
.........Onur Duysaydım
Olabilseydim de onur duysaydım
Kulaklarda çınlar sünnet sözlerin
Duyabilseydim de onur duysaydım
Canlara can veren bir tek telini
Tutabilmek için senin elini
Arkandan yürüyen ümmet selini
Görebilseydim de onur duysaydım
Hiç durmadan seni anan dilleri
Avuç açıp dua eden elleri
Kokunu savurup esen yelleri
Tutabilseydim de onur duysaydım
Dolansaydım kuşak gibi belinde
Tek bir cümle bile olsam dilinde
Çevirdiğin tespih senin elinde
Olabilseydim de onur duysaydım
Yüksel der seninle uysam sünnete
Kul olup kapında ersem himmete
Nur cemalin görüp senle cennete
Girebilseydim de onur duysaydım
Hasan Yüksel
........Dağ Çiçeğim
Güneş görmeyen bir koyakta,
Yapa yalnız kalmış
Dağ çiçeğim,
Issız dağların
Bağrına sığınırsın bilirim.
Yaz günü yaprağına
Hazan yeli değmiş
Dağ çiçeğim.
Gül yaprağına çiğ değmiş gibi
Boynun bükük kalırsın bilirim.
Bilirim tebessüm etmez
Kan kırmızı dudakların.
Ne kadar ahh etsen de
Kimse bilmez ki derdini.
Bilirim gurbet acısı çeker
Her bir yaprağın.
İnci gibi düşse de,
Her bir damla yağmur dalına,
Bir kırağı gibi çöker üstüne.
Kaldıramaz
Kırılıp dağılırsın cam gibi.
Kanadı kırık kuş misali
Uçamazsın bilirim,
Bilirim bekleyenler var seni
Taa uzaklarda bir yerde
Ama ne çare
Ne çare,
Gurbet sancısı dinmez içinde
Ne yapsan da bu dert iflah olmaz
Susup beklersin,
Korkup beklersin
Öfkeyle beklersin
Ve toprak seni salmaz
Yeniden doğmayı beklersin.
Sararmış solmuş hayallerinle
Kurtulmayı beklersin,
İnadına, ama inadına,
Yeni umutlarla,
Yeniden doğmak için
yeşermeyi bekler
Kaldırıp atarsın
Çatlamış tohumu.
Bir daha,
Bir daha derken
Omuzlarındaki sonbahar sancısıyla
Yapraklarına çakır dikenleri batar
Kuruyup kalırsın
Dağ çiçeğim.
05.02.2012
.....Gizli
Susuzluktan yanan çöller misali
Yürekten özledim herkesten gizli
Kavrulup kurumuş ağaç timsali
Kök saldım sevdana tenimden gizli
Senden başkasına gözlerim bakmaz
Sevgin hiçbir zaman kalbimden çıkmaz
Bil ki bu can senden ölse de bıkmaz
Yüreğimde sevdan yakıyor gizli
Kulaklarım senin adın duyanda
Yüreğim arar bil seni her yanda
Yanıverir sinem görsen o anda
Gözlerimden yaşlar süzülür gizli
Zalim kader seni daima saklar
Divane gönlüme konmuş yasaklar
Saçlarıma düşer düşerde aklar
Her telini yolar atarım gizli
Bir gül gibi bulsam seni vahada
Bırakmam batsa da artık bir daha
Dikenlerin ilaç olur sabaha
Yüksel için sevdan kalbimde gizli
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir
Kimse Görmeden
Kimse görmeden uzat ellerini!
Ellerin ellerimde kalsın
Sımsıcak bir alev,
Sımsıcak bir kor gibi.....
Kimse görmeden uzat dizlerini!
Başımı koymam için
Yumuşacık kuş tüyü,
Yumuşacık bir yastık gibi....
Kimse görmeden uzat dudaklarını!
Yalnızca ben bakayım tadına
Yüreğimden vurulmuş,
Yüreğimden kavrulup da erir gibi....
Kimse görmeden kapat gözlerini!
Demirden parmaklık olsun bana
Sevdalanmış bir biçare
Sevdalanmış bir mahkum gibi.....
(Mart 2006)
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Sen Varsın
Boynunu bükmüş sararmış çiçeğe
Can veren her damla su da sen varsın.
Beni sana bağlayan bu yüreğe
Can veren her damla kan da sen varsın.
Gönlüm harap olmuş yanmış yıkılmış
Boş duvarlar arasında sıkılmış
Kırık camlı çerçeveye takılmış
Gördüğüm her fotoğrafta sen varsın
Dünya da tek seni gören gözümde
Dilimden dökülen her bir sözümde
Sana yürekten bağlanan özümde
Her gün düşündüğüm yalnız sen varsın
Yüksel' in yüreğinin yarısında
Kırlar da ki çiçeğin sarısında
Çiçeği koklayan bal arısında
Aklıma gelen sevdiğim sen varsın.
(Nisan 2006)
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Seninle bulmuştum kendi özümü
Ayrılmıyor senden gör Kartanesi,
Bir sitem belleme sana sözümü
Sitemimde sevgi var Kartanesi
Bir resmini bile koymadan gittin
Sanma ki kor olmuş gönlüm de bittin
Bir hayaline bile hasret ettin
Hayaller avutmuyor Kartanesi
Sılaya gidenler bir bir dönüyor
Benim umutlarım artık sönüyor
Sensizlik bana hasret görünüyor
Hasreti çeken bilir Kartanesi.
Doyulmaz gülün yeşil dallarına
Yüksel, gülleri dökse yollarına
Sarsa canı gönülden kollarına
O zaman yüzüm güler Kartanesi.
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tekir'de kurulmuş kara çadırlarına
Meleşip duran kınalı kuzularına
Eriyip de akan buz gibi sularına
Hasret kaldım sana, ey sevgili Erciyes.
Bir dilim çemenli kuşgömü pastırmana
Gadasını aldığım o güzel mantına
'Norüyon' deyip de sarılan insanına
Hasret kaldım sana, ey sevgili Kayserim.
Yaylasında koşturup duran atlarına
Havasına, suyuna Uzun Yaylasına
Göklere değmiş Melikgazi kalasına
Hasret kaldım sana, sevgili Pınarbaşı’m.
Çağlayıp gürül gürül akan şelalene
Seni kucaklayıp saran Kayabaşı'na
Eşi benzeri olmayan yeşilliğine
Hasret kaldım sana, ey sevgili Bünyan’ım.
Yemeye doyum olmaz o güzel elmana
Görülmeye değer eşsiz Kapuz başı’na
Ormanına, suyuna, o güzel halına
Hasret kaldım sana, ey sevgili Yahyalım.
Kıvrılıp ta uzayıp giden yollarına
Ovasına, kırına, kuşuna, kurduna
Aşık Seyrani'nin güzel torunlarına
Hasret kaldım sana, ey sevgili Develim.
Sıra sıra dizili yeşil bağlarına
İnsem oradan Cumhuriyet Meydanı'na
Dönüp baksam Hacılar’ına Talas'ına
Hasret kaldım sana, ey sevgili KAYSERİM...
(Şu Bizim Kayseri Dergisi / İstanbul 2004)
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
BEN BU VATAN İÇİN ŞEHİT OLDUM ANA
Ben bu vatan için şehit oldum ana
Basma ne olur yüreğine mezar taşlarını
Ağlayıp ta güldürme düşmanlarımı
Yolma sakın o ak düşmüş saçlarını
Ben bu vatan için şehit oldum ana
Yurdumda gezdirmesinler diye kirli ellerini
Kirletmesinler benim vatanımı
Gerçekleştirmesinler düşmanlarım emellerini
Ben bu vatan için şehit oldum ana
Bizim için şehit olanlar gibi, Sakarya da
Benim gibi, canı pahasına direnenler
Destan yazmadı mı Çanakkale de, Kütahya da
Ben bu vatan için şehit oldum ana
Almadı düşmanımın bin kurşunu bedenimden canımı
Yurduma ihanet edenin değerse bir kurşunu
Akıtıverir o zaman bu yaramdan kanımı
Ben bu vatan için şehit oldum ana
Şu yurdumun her karış toprağında
Tomurcuk tomurcuk sevgi gülleri açsın diye
Kelebekler uçsun konsun diye her bir yaprağında
Hasan Yüksel
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
....ŞEHİDİME
Vatanıma göz dikenlere
Göğsünü gererek siper edip
Teslim ettin ruhunu Hüda’ya,
Sen giderken Cennet-i Âlâ’ ya
Ardından yollara döküldük
Hüznün ateşini yakıp
Resmini duvara asıp
Maziye bakıp bakıp
Sen giderken ardından yollara döküldük.
Avuçlarımda tutarak,
Kahpece sıkılmış kurşunu
Düşmana gösterip dik duruşumu,
Durdurarak kalbimin vuruşunu
Sen giderken ardından yollara döküldük.
Anlattım şehit düştüğünü yavruna,
Yaslandım sonra camii duvarına
Bekleyip konmanı top arabasına
Sen giderken ardından
Son kez sarıldım al bayraklı tabutuna.
Hasan YÜKSEL
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
.........Onur Duysaydım
Bastığın toprakta ayak izlerin
Olabilseydim de onur duysaydım
Kulaklarda çınlar sünnet sözlerin
Duyabilseydim de onur duysaydım
Canlara can veren bir tek telini
Tutabilmek için senin elini
Arkandan yürüyen ümmet selini
Görebilseydim de onur duysaydım
Hiç durmadan seni anan dilleri
Avuç açıp dua eden elleri
Kokunu savurup esen yelleri
Tutabilseydim de onur duysaydım
Dolansaydım kuşak gibi belinde
Tek bir cümle bile olsam dilinde
Çevirdiğin tespih senin elinde
Olabilseydim de onur duysaydım
Yüksel der seninle uysam sünnete
Kul olup kapında ersem himmete
Nur cemalin görüp senle cennete
Girebilseydim de onur duysaydım
Onur Bilge Şiirinden Esinlenerek Yazılmıştır
Hasan YÜKSEL
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
....Sözlerin
Her gün sevdiğini söylerken bana
Bilmiyorum şimdi, ne yaptım sana
Yürek yarasından dökülen kana
Dikenli de olsa taçtı sözlerin
Yoluna serdiğim, gonca gülleri
Unuttun yalvarıp, döktün dilleri
Hasretle kavuşmuş, olan elleri
Koparıp yalanlar, saçtı sözlerin
Yalanı söyleyen, dilini dilsem
Sevdamız yalanmış, geçmişi silsem
Sana karşı suç mu işledim bilsem
Doğru söylemekten kaçtı sözlerin.
Yüksel ilaç sanıp adın heceler
Sayıklamışım boş yere geceler
Aldanmışım meğer sana niceler
Sinemde yaralar açtı sözlerin
Hasan YÜKSEL
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
....Ülkemin Kanını Emen Sülükler
Yıllarca yediler doymadılar ki
Ülkemin kanını, emen sülükler
Geleceğe eser koymadılar ki
Ülkemin kanını, emen sülükler
Halka inat, dokuz canlı kediler
Bizden daha iyi, var mı dediler
Ne varsa her şeyi çalıp yediler
Ülkemin kanını, emen sülükler
Kırmızı çizgiye sünger çektiler
Özgür halklar deyip, tohum ektiler
Barzani itini, bekçi diktiler
Ülkemin kanını, emen sülükler
Her karış toprağı satın aldılar
Bizimkiler bundan memnun kaldılar
Papaz için ferman bile saldılar
Ülkemin kanını, emen sülükler
Çuvaldız misali batar sözleri
Hiç kızarmaz tükrük dolu yüzleri
Paradan başkasın, görmez gözleri
Ülkemin kanını, emen sülükler
Düşmanla birlikte kumpas kurdular
İdealimiz BOP deyip durdular
AB ile eşlik edip vurdular
Ülkemin kanını, emen sülükler
Satılmış medyayla pislik döktüler
Askerlere hain deyip çöktüler
Önlerinde duran seti söktüler
Ülkemin kanını, emen sülükler
Yok edemediler bizi her asır
Hainler ayağa serilmiş hasır
Dolar ile etmek isterler esir
Ülkemin kanını, emen sülükler
Yüksel der; korktular, Türk’ün adından
Okkalı yediği her tokadından
Anlamadı ki bir türlü tadından
Ülkemin kanını, emen sülükler.
DOST YÜREKLERDEN TAŞANLAR:
Onlar sanır ki Türk halkı uyur
Halk olan uyumaz vatanını korur.
İç düşman dıştakinden beter kudurur
Ülkemin kanını emen sülükler ...Muzaffer Çalışkan.
Karış karış bu vatanı sattılar.
Yan gelipde bir köşede yattılar.
Üçü beşi bol keseden attılar.
Ülkemin kanını emen silikler.
Kandırdılar Allah ile kulları.
Çıkara bağlandı bütün yolları.
Allahı zikreden yalan dilleri.
Ülkemin kanını emen silikler.
Haksızlıkla vurğun oldu dizboyu.
Bilmemki hangisi yezidin soyu.
Satlığamı çıktı fıratın suyu.
Ülkemin kanını emen silikler.
Alkış tutulurmu böyle talana.
Allah diye sarıldılar yalana.
Deniz fenerinden çalan çalana
Ülkemin kanını emen silikler.
Korhani dayanmaz yağmaya özün.
Tutuşmaz alevin buz tutmuş közün.
Yalvarsan yakarsan geçermi sözün.
Ülkemin kanını emen silikler........................Aşık Korhani
Hasan Yüksel
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
...Bilmen Gerekir
Vatandaşı soyanı
Cebine göz koyanı
Bunu bir hak sayanı
Bir bir bilmen gerekir
Yurdu peşkeş çekeni
Fitne fesat ekeni
Kara tohum dikeni
Bir bir bilmen gerekir
Kaşık ile dolanı
Kepçe ile alanı
Yapılan her talanı
Bir bir bilmen gerekir
Askerlere sıkanı
Yürekleri yakanı
Vekil olup yıkanı
Bir bir bilmen gerekir
ABD’ de Bush’tları
Emrinde ki astları
Apo gibi puştları
Bir bir bilmen gerekir
Yüksel bil herkes gibi
Vatanın tek sahibi
Türk’tür alsın nasibi
Artık görmen gerekir Hasan Yüksel
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
...Özürcü Kansızlar
Yürekleri yetmez, havlar dururlar
Puslu günü bekler, dişlek kansızlar
Karnını doyurup, hep kudururlar
Türk’ün ekmeğiyle, beslek kansızlar
İki yüzlü soysuz, bir avuç kaltak
Budasan da olmaz, olur bir çaltak
Ermeni’ye olur onlardan yaltak
Haddinizi bilin, ödlek kansızlar.
Aydınım dedikçe ortayı gerdin
Türklüğün adını Dünyada yerdin
Düşmanın eline bir çok koz verdin
Kabuğuna sığmaz, pörtlek kansızlar
Yüksel der, bizlere tuzak kuranlar
Bizimle yaşayıp sırttan vuranlar
Elbet olur sizden hesap soranlar
Kendinize gelin, böğlek kansızlar.
Beslek: Besleme, hizmetçi
Yaltak: Dalkavuk
Çatlak: Odun budağı
Pörtlek: Dışarıya doğru çıkık, patlak.
Böğlek- Büvelek: Sığırları rahatsız eden bir çeşit sinek, gübre sineği.
Hasan Yüksel
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
...Türkülerle Sevdim Seni
Anadolu’m güzel yurdum
Türkü türkü sevdim seni
Senle güzel düşler kurdum
Türkülerle sevdim seni
Ninni olmuş ağıtlarla
Yanık yanık bozlaklarla
Söylediğim hoyratlarla
Hece hece sevdim seni
Erciyes’in ince karı
Erzurum’un vardır barı
Artvin’imin Atabarı
Yana yana sevdim seni
Erzincan’ın yollarında
Dut kaynıyor dallarında
Bar tutuşmuş kollarında
Döne döne sevdim seni
Edirne’de er meydanı
Bu şehirde gör Sinan’ı
Dile destan her bir yanı
Kana kana sevdim seni
Diyar diyar elleriyle
Isparta’nın gülleriyle
Şu Burdur’un gölleriyle
Güle güle sevdim seni
Adın sorsan Sarıkamış
Ne güzeldir bak Karkamış
Göllerinde biter kamış
Burcu burcu sevdim seni
Davul çalar her havayı
Çevirirler oklavayı
Antep’de ye baklavayı
Diye diye sevdim seni
Yüksel sever her ilini
Karadeniz yeşilini
İnsanının hoş dilini
Türkü Türkü sevdim seni
Anadolu’m güzel yurdum
Türkü türkü sevdim seni
Senle güzel düşler kurdum
Türkülerle sevdim seni
Ninni olmuş ağıtlarla
Yanık yanık bozlaklarla
Söylediğim hoyratlarla
Hece hece sevdim seni
Erciyes’in ince karı
Erzurum’un vardır barı
Artvin’imin Atabarı
Yana yana sevdim seni
Erzincan’ın yollarında
Dut kaynıyor dallarında
Bar tutuşmuş kollarında
Döne döne sevdim seni
Edirne’de er meydanı
Bu şehirde gör Sinan’ı
Dile destan her bir yanı
Kana kana sevdim seni
Diyar diyar elleriyle
Isparta’nın gülleriyle
Şu Burdur’un gölleriyle
Güle güle sevdim seni
Adın sorsan Sarıkamış
Ne güzeldir bak Karkamış
Göllerinde biter kamış
Burcu burcu sevdim seni
Davul çalar her havayı
Çevirirler oklavayı
Antep’de ye baklavayı
Diye diye sevdim seni
Yüksel sever her ilini
Karadeniz yeşilini
İnsanının hoş dilini
Türkü Türkü sevdim seni
Seslendirme yaparak şiirime katkıda bulunan İbrahim Şahin'e gönülden teşekkürler.
Hasan Yüksel
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
SEVDALANMIŞIM SANA
Saysam kaç bahar geçti
Seni sevdim seveli,
Ömrüme ömür kattın
Sana gönül vereli
Daima önümdesin
İçimde kanımdasın
Ne zaman zorda kalsam
Her zaman yanımdasın
Gönlüm seninle doldu
Sevginle mest oldu
Gözlerin bana kafes
Yüreğim mahkum oldu
Çiçek açmış baharım
Sen benim diğer yarım
Sevdalanmışım sana
Sultanım ecem karım
Yüksel der ahu zarım
Hep senin için varım
Sen bana hayat veren
Kelebeğim, bal arım
Hasan Yüksel 21.11.2014
BATIP GİDİYOR
Sanırdım gönül buz tutup karlanmış,
Yürek sevdalanmış yakıp gidiyor
İnceden inceden bir kor harlanmış
Aşkım nehir olmuş akıp gidiyor
Akıllanmaz yine gönül bağlarsın
Yar terk edip gider bir gün ağlarsın
Kaderimmiş deyip yürek dağlarsın
Kader yumruğunu çakıp gidiyor
Canan bir ok atmış bana bakıyor
Sarhoş gönül, akla meydan okuyor
Kader ağını yavaşça dokuyor
Yürek bel bağlamış atıp gidiyor
Sevda senin için dikenli bir gül
Dikenli bahçede gördüğün sümbül
Kavuşamaz hiç bir an güle bülbül
Gül soldu dikeni batıp gidiyor
Yüksel kanma sakın tutsak gönlüne
Ne geçecek bundan sonra eline
Kapılma bir kuru aşkın seline
Zaman kahpe olmuş satıp gidiyor.
Hasan Yüksel. 21.11.2014
Ömür dediğin nedir ki?
Bir gün ana kucağında
Bir gün musalla taşında,
Savrulup giden meltem rüzgarı gibi
Bir kelebeğin kanadında
Aşamdan sabaha katedilen
Bir günlük bir yol
Eninde sonunda
Her nefsin tadacağı
Bir doğum ve sevinçle gülen yüzler
Bir de ölüm, arkasından ağlayan gözler.
Hasan Yüksel 2015
AYRILIK YARESİ
Ayrılık yaresi boran kış gibi
Yare küsmüş beden ölecek sanır
Yaşananlar sanki kara düş gibi
Ah şu gözler seni görecek sanır
Sensiz bir yıl daha geçti geceler
Dilim hiç durmadan adın heceler
Yokluğuna hasret kaldım niceler
Gönlüm bir gün seni dönecek sanır
Divane gönül hep yarini arar
Ayrılık yaresi ruhumu sarar
Söyle bu ayrılık kimlere yarar
Kalbim kırık, seni gelecek sanır
Bilirim ki sensin derdime derman
Dilinden dökülen banadır ferman
Sararıp savruldum oldum bir harman
Yüksel bir gün hasret bitecek sanır.
26.10.2016
SEVDALANMIŞIM SANA
Saysam kaç bahar geçti
Seni sevdim seveli,
Ömrüme ömür kattın
Sana gönül vereli
Daima önümdesin
İçimde kanımdasın
Ne zaman zorda kalsam
Her zaman yanımdasın
Gönlüm seninle doldu
Sevginle mest oldu
Gözlerin bana kafes
Yüreğim mahkum oldu
Çiçek açmış baharım
Sen benim diğer yarım
Sevdalanmışım sana
Sultanım ecem karım
Yüksel der ahu zarım
Hep senin için varım
Sen bana hayat veren
Kelebeğim, bal arım
Hasan Yüksel 21.11.2014
BATIP GİDİYOR
Sanırdım gönül buz tutup karlanmış,
Yürek sevdalanmış yakıp gidiyor
İnceden inceden bir kor harlanmış
Aşkım nehir olmuş akıp gidiyor
Akıllanmaz yine gönül bağlarsın
Yar terk edip gider bir gün ağlarsın
Kaderimmiş deyip yürek dağlarsın
Kader yumruğunu çakıp gidiyor
Canan bir ok atmış bana bakıyor
Sarhoş gönül, akla meydan okuyor
Kader ağını yavaşça dokuyor
Yürek bel bağlamış atıp gidiyor
Sevda senin için dikenli bir gül
Dikenli bahçede gördüğün sümbül
Kavuşamaz hiç bir an güle bülbül
Gül soldu dikeni batıp gidiyor
Yüksel kanma sakın tutsak gönlüne
Ne geçecek bundan sonra eline
Kapılma bir kuru aşkın seline
Zaman kahpe olmuş satıp gidiyor.
Hasan Yüksel. 21.11.2014
ÖMÜR DEDİĞİN
Bir gün ana kucağında
Bir gün musalla taşında,
Savrulup giden meltem rüzgarı gibi
Bir kelebeğin kanadında
Aşamdan sabaha katedilen
Bir günlük bir yol
Eninde sonunda
Her nefsin tadacağı
Bir doğum ve sevinçle gülen yüzler
Bir de ölüm, arkasından ağlayan gözler.
Hasan Yüksel 2015
AYRILIK YARESİ
Ayrılık yaresi boran kış gibi
Yare küsmüş beden ölecek sanır
Yaşananlar sanki kara düş gibi
Ah şu gözler seni görecek sanır
Sensiz bir yıl daha geçti geceler
Dilim hiç durmadan adın heceler
Yokluğuna hasret kaldım niceler
Gönlüm bir gün seni dönecek sanır
Divane gönül hep yarini arar
Ayrılık yaresi ruhumu sarar
Söyle bu ayrılık kimlere yarar
Kalbim kırık, seni gelecek sanır
Bilirim ki sensin derdime derman
Dilinden dökülen banadır ferman
Sararıp savruldum oldum bir harman
Yüksel bir gün hasret bitecek sanır.
26.10.2016
ZİNCİDERE YETİMLER YURDU
ZİNCİDERE YETİMLER YURDU (DAR’ÜL EYTAM)
Hasan YÜKSEL
Tarihi geçmişi çok eskilere dayanan Zincidere de şu anda cezaevi olarak kullanılan bina; bir zamanlar, yetiştirme yurdu ve okul olarak kullanılmış, bir çok talebe ve öksüz yetiştirmiş ve barındırmıştır. Bu binada kurulan yetiştirme yurdu Zincidere de kurulmuş olan ilk öksüzler yurdu değildir. Gayri Müslimler zamanın da da bir öksüzler yurdu kurulmuş olduğunu tarihi kaynaklarda görüyoruz.
Yüz yıllarca önce kurulmuş olan Loannis Prodromos Manastırı (Hz. Yahya Manastırı) bünyesinde bir çocuk öksüz hanesinin kurulduğu, Zincidere Belediyesi’nin yayına hazırladığı “Geçmişten Günümüze Bütün Yönleriyle Zincidere Kasabası[1]” adlı kitapta şu şekilde anlatılmaktadır.
“1891 Ağustos ayın 2sinde “Orfonotrafion arrenon” (Çocuk Öksüz hanesi) teesis ve resmi küşad olunmuş. Civar karyelerden fakir ve öksüz çocuklar celp olunarak manastırın garp cihetindeki bir dairede ikamet ederlermiş. 1897 senesinde yeni 2 katlı bina inşa olduktan sonra bu öksüz hanenin çocukları yeni binaya nakil olmuştur.
Bu bina manastırın cenup cihetindeki “Parmaklı Tarlaya” konulmuş. Tarlanın meydanı 12000 arşın binanınki de 1800 arşın kapısının üzerinde mermer taşında 4 satır ibareler okunur.
Kappadokianın Erkek Çocuk Öksüz hanesi Selametli Sene (1897). Dişeri kapı üzerinde mermer taşta altın yazılar ile Muhsin saadetli Simeon Siniosoğlunun namı olunur. Nihayet hariç kapı üzerinde 1 arşın yükseklikte mermer taşında büyük yazılar ile şevketmeap ve mearifperver padişahın ismi okunur:
“Sultan Abdul Hamit Han B! Devrinde.”
1892 senesinde “Kız Öksüz hanesi (Orfanotrofion Thileon)” teesis olmuş. Bunun yeni 3 katlı binası manastıra yakın “Çiftlik” tabir olunan mahalın üzerine konulmuş ve 1900 senesinde işlemeye başlamış. Kız Öksüz hane binasına az müddet sonra kız mektebinin (Partenegagion) unaş talebatı ikamet edilmiş. İki öksüz hanelerin inşasına kayseri ve sair Anatolhıristian halkı tarafından ganı ianeler toplanmış.
Zincidereli Simeon Siniosoğlu validesi Evlempia ile beraber 2.500 nden ziyade altın lira vermiş olduklarından dolayı çocuk öksüz hanesi “Simeon Siniosoğlu” ve de Kız Öksüz hanesi “Evlampia Siniosoğlu” namları almışlar. [2]“
Türkiye Cumhuriyeti döneminde, ilk defa 1908 yılında Kırklareli’nde kurulan Himaye-i Etfal Cemiyeti'nin ulusal hale gelerek 1917’de İstanbul 1921’de Ankara’ da faaliyete geçerek tüm yurt geneline yayılmasından sonra Reşadiye’ye bağlı olarak Zincidere’de 1924 yılında “Şevkat Yurdu” adı altında Dar’ül Eytam (Yetimler Yurdu) kurulmuştur.
Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kuruluş amacının özellikle Osmanlı İmparatorluğu’nun, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı sırasında bir çok cephede savaşması nedeniyle cepheye sürekli asker sevk etmek durumunda kaldığı, cephelerde savaşanların büyük bir çoğunluğunun şehit düşmesi sonucu ülkede kimsesiz çocuklar sorununun her geçen gün büyüyerek sürdüğü, savaş sonrası yaşanan toprak kayıpları sonucu, İmparatorluğun başta İstanbul olmak üzere diğer illere büyük göçler aldığı, bu durumun, ailelerin sosyal ve ekonomik yönden çöküşüne neden olduğu görülmektedir.
Kimsesiz çocuklar sorununun boyutunun büyümesi üzerine halkın girişimiyle çözüm arayışlarına girilmiş, girişimlerin yetersiz kalması üzerine Devlet kanalıyla çözümler aranmıştır. Meşrutiyet döneminde İttihad ve Terakki’nin destekleriyle kimsesiz çocuklar sorununa çözüm amacıyla Dar’ül eytamlar açılmıştır
Dar’ül Eytam olarak kullanılan binanın; Fransız Katolik Cizvit veya Kapuçin papazlarının ürettiği bir yapı tarzında, 16 odalı, iki katlı taş bina şeklinde inşasına Bayan Zion tarafından 1907 yılında başlanmış, 1909 yılında da bitirilmiştir. Alman Yahudi’si olan bayan Zion, düşkün ve öksüz çocukları barındırıp eğitmek amacıyla binayı ruhban okulu ve misyonerliğinin gereği matbaa olarak kullanmıştır. 1912 yılında bu binada Kayseri’nin 2. Matbaası olarak Latin alfabesiyle Türkçe 15 günlük “Rehber” isimli süreli yayın yapan bir dergi çıkarmıştır. Derginin imtiyaz sahibi Vahram Tahmisman olup, yardımcısı Mis Gerbir isimli İsviçreli bir bayandır. Dergi daha sonraları 3 ayda bir çıkmış Alman Katolikliği ve Yahudi kültürü üzerine yayımlar yapmıştır. Binada matbuat çalışmaları devam ederken, düşkün ve öksüz çocuklar yurdu idare görevi de buradan yürütülmüştür. Çocukların din ve mensubiyetine bakılmaksızın barındırılıp eğitilmiş onlara, demircilik taşçılık, Ağaç oymacılığı ve benzeri el sanatları öğretilmiş buradaki kızlara unlu mamuller yapması öğretilmiştir. Üretilen el sanatları eserler ve hamur işleri kale içinde açılan iki dükkanda halka arz edilmiştir. 1924 yılında idareciliğini Mehmet Rauf İnan’ın yaptığı Darül Eytam bünyesinde Türk Öksüzler Yurdu ve aynı zamanda üç yıllık bir eğitim veren ve Köy Muallim Mektebi kurulmuştur.
1942’de binada köy ilkokulu açılmıştır, komşu köy çocuklarının da bu okula geldiğine bakılırsa okulun bölgesel amaçlı olduğu görülmektedir. Bu okul 1964’e kadar devam etmiştir. Köye yeni okulun yapımı ile taş bina tekrar çocuk yuvası olmuş, 1979 yılına kadar bu hizmetini sürdürmüştür.
“Köy Muallim Mektebi, 6 yıl hizmet verdikten sonra 1929 daki Dünya Ekonomik Buhranından olumsuz yönde etkilenmesi ve Mustafa Necati Bey’in zamansız ölümü neticesinde mektep 1932 yılında kapatılmıştır.”[3]
“1932 de kapatılan Köy Muallim Mektebi’nin talebesi muhtelif muallim mekteplerine nakil edilmiştir.Köyün muallim mektebi öğretmenleri ise Gaziantep Kayseri Lisesi Bursa Orta Mektebi,Nevşehir Orta Mektebi,Tekirdağ Orta Mektebi’ne tayin edilmişlerdir.”[4]
Bu bina günümüzde hala Adalet Bakanlığına bağlı olarak açık cezaevi olarak kullanılmaktadır.
[1]Mustafa Aksu, Yıldıray Cengiz, Nejdet Timuçin, Nurullah Kepez Geçmişten Günümüze Bütün Yönleriyle Zincidere Kasabası, Kayseri 2005 (Basılmamış eser)
[2] Farosopulos Vasillios’un mektubundan alınmıştır. Vasilios bu mektubunu yazarken-Farasopulos Gavriil (Sevdinoğlu) Ağırnaslı-Askites Rodopis (1906-1993)’dan da yaralandığını beyan ediyor.
[3] Savaş Karagöz,(Daha fazla bilgi için bkz., Kayseri-Zincidere Köy Muallim Mektebi’nin Türkiye’de Öğretmen Yetiştirme Tarihi İçindeki Yeri,yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi,Erciyes Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü,s.III.,2005
[4] Karagöz,a.g.t. ,s.231-232.
Etiketler:
Dar'ül Eytam,
Hasan Yüksel,
Kayseri,
Öksüz,
Yetim,
Zincidere,
Zincidere Yetimler Yurdu
SAİM DELİGÖZ' E AİT ŞİİRLER
KÖYÜMÜN KIZI
Şafak söker erken kalkar evinde
İnek sağar süt pişirir güğümde
Türlü türlü oyun oynar düğünde
Köyümün kızı ah yurdumun kızı
Ekin biçer ter akıtır tarlada
Keklik gibi kayar yalçın kayada
Türlü türlü nakış yapar halıda
Köyümün kızı ah yurdumun Kızı
Dansı diskoteği bile bilmezler
Yüzlerine hiçbir boya sürmezler
Bir severler başka gönül vermezler
Köyümün kızı ah yurdumun kızı
Çocuk uyuturken ninni söylerler
Saçlarını kırk yerinden örerler
Sevdiğine yedi yerden gülerler
Köyümün kızı ah yurdumun kızı (1975)
Etiketler:
Hasan Yüksel,
Kayseri Halk Oyunları,
Saim Deligöz,
Şair
HASAN YÜKSEL' E AİT ŞİİRLER
BANA SOR
Taştan yürekli mi sanırsın beni,
Vurma yerden yere, gel de bana sor.
Gama kedere salarsın yar beni,
Gözümden akanı, bir de bana sor.
Yoluna serdiğim gonca gülleri
Uğruna döktüğüm tatlı dilleri
Tutabilmek için güzel elleri
Neler çektiğimi, bir de bana sor.
Bin bir engel aşıp yorulduğumu
Yar kendime nasıl darıldığımı
Deli gibi sana vurulduğumu
Başkasına değil, bir de bana sor.
Uğruna harcanan onca yılları
Biçare dolandım bunca illeri
Dağlara yaslanıp giden yolları
Nasıl aştığımı, bir de bana sor.
Herkes tarafından sevdam bilindi
Gözlerimden yar cemalin silindi
Yüreğim sözünle nasıl delindi
Çektiğim acıyı, bir de bana sor.
Yüksel der Allah’tan tek dir dileğim
Son nefeste senin olsun yüreğim
Izdırap mı verdim sana bileyim
Ölmeden ne olur, bir de bana sor.
AĞLAR GEZERİM
Sensiz şu dünyada, sefan sürmedim
Bir gün olsun yar mah yüzün görmedim
Yar koynundan gonca gülün dermedim
Hasretinden yanar, ağlar gezerim
Aylar yıllar geçti, gene dönmedin
Saçlarıma aklar düştü görmedin
Bir gün olsun sorup, haber vermedin
Ben derdime yanar, ağlar gezerim
Özledim, gözlerim yollarda kaldı
Deli gönül yandı, hayale daldı
Dön artık diyerek, haberler saldı
Ben derdime çağlar, ağlar gezerim
Gül bülbüle hasret, ben ise yare
Ölümden başka yok, derdime çare
Yüksel’ in yüreği, bak pare pare
Bana düştü hicran, ağlar gezerim.
Hasan Yüksel
Kayıt Tarihi : 26.8.2008 00:04:00
ÜLKEMİN KANINI EMEN SÜLÜKLER
Yıllarca yediler doymadılar ki
Ülkemin kanını, emen sülükler
Geleceğe eser koymadılar ki
Ülkemin kanını, emen sülükler
Halka inat, dokuz canlı kediler
Bizden daha iyi, var mı dediler
Ne varsa her şeyi çalıp yediler
Ülkemin kanını, emen sülükler
Kırmızı çizgiye sünger çektiler
Özgür halklar deyip, tohum ektiler
Barzani itini, bekçi diktiler
Ülkemin kanını, emen sülükler
Her karış toprağı satın aldılar
Bizimkiler bundan memnun kaldılar
Papaz için ferman bile saldılar
Ülkemin kanını, emen sülükler
Çuvaldız misali batar sözleri
Hiç kızarmaz tükrük dolu yüzleri
Paradan başkasın, görmez gözleri
Ülkemin kanını, emen sülükler
Düşmanla birlikte kumpas kurdular
İdealimiz BOP deyip durdular
AB ile eşlik edip vurdular
Ülkemin kanını, emen sülükler
Satılmış medyayla pislik döktüler
Askerlere hain deyip çöktüler
Önlerinde duran seti söktüler
Ülkemin kanını, emen sülükler
Yok edemediler bizi her asır
Hainler ayağa serilmiş hasır
Dolar ile etmek isterler esir
Ülkemin kanını, emen sülükler
Yüksel der; korktular, Türk’ün adından
Okkalı yediği her tokadından
Anlamadı ki bir türlü tadından
Ülkemin kanını, emen sülükler.
DOST YÜREKLERDEN TAŞANLAR:
Onlar sanır ki Türk halkı uyur
Halk olan uyumaz vatanını korur.
İç düşman dıştakinden beter kudurur
Ülkemin kanını emen sülükler ...Muzaffer Çalışkan.
Karış karış bu vatanı sattılar.
Yan gelipde bir köşede yattılar.
Üçü beşi bol keseden attılar.
Ülkemin kanını emen silikler.
Kandırdılar Allah ile kulları.
Çıkara bağlandı bütün yolları.
Allahı zikreden yalan dilleri.
Ülkemin kanını emen silikler.
Haksızlıkla vurğun oldu dizboyu.
Bilmemki hangisi yezidin soyu.
Satlığamı çıktı fıratın suyu.
Ülkemin kanını emen silikler.
Alkış tutulurmu böyle talana.
Allah diye sarıldılar yalana.
Deniz fenerinden çalan çalana
Ülkemin kanını emen silikler.
Korhani dayanmaz yağmaya özün.
Tutuşmaz alevin buz tutmuş közün.
Yalvarsan yakarsan geçermi sözün.
Ülkemin kanını emen silikler........................Aşık Korhani
Hasan Yüksel
Kayıt Tarihi : 17.8.2008 14:37:00
HAZAN GÜLÜM
Turnalara sordum haber gelmedi
Sensiz kalmak şimdi, zor hazan gülüm
Hayallere daldım o da yetmedi
Yüreğimde ateş var hazan gülüm
Varlığın olmuştu bana hediye
Bırakıp ta gittin söyle ne diye
Ağladım günlerce dönersin diye
Bura oldu bana, dar hazan gülüm
Götürmüyor beni, sana şu yollar
Felek pusu kurmuş, ölümüm kollar
Musalla taşında, bekliyor sallar
Kırıldı ümidim, sar hazan gülüm
Yaz da buldum izin, kaybettim güzün
Gözümün önünden gitmiyor yüzün
Sensizlik içimde oldu bir hüzün
Yazlarıma yağdı, kar hazan gülüm
Hüzünler yürekte sel olur akar
Yüksel sabah akşam yoluna bakar
Ayrılık hasreti içimi yakar
Kış günü yüreğim, har hazan gülüm.
Hasan Yüksel
Kayıt Tarihi : 21.12.2008 16:03:00
Etiketler:
Bana Sor,
Hasan Yüksel,
Hazan Gülüm,
Kayseri,
Şair,
Ülkemin Kanını Emen Sülükler
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)